kendimce haklı bir sebepten ötürü öğrencileri azarlarken ağzımdan çıkan rotasız tükürük damlasının en ön sırada bulunan çiçek olmuş öğrencinin alnına gelmesi kızcağızın gergin ortam yüzünden alnını bile silememesi. elimde olsa yolda tutup hedefe ulaşmasını engelleyecektim. vicdanla karışık utanç içerisinde hissettim..
bugün okulda tuvaletteyim. ellerimi yıkıyorum. sınıftan bir çocuk da var ama ilk haftalar daha. dedim tanışayım. senin bölüm neydi ya falan filan. çıktık sınıfa gidiyoruz. o anda öksürdüm. elimle ağzımı kapatırken elime kaskatı bir balgam geldi. çaktırmadan cebimin içine emdiriyorum bir yandan. adımı sordu. söyledim. ardından "bende niyazi hacı memnun oldum" diyip elini uzattı. balğamın çoğunu kumaşa yedirdim ama halen bir cıvıklık vardı elimde. elini kızların yaptığı gibi yarım sıktım. inşallah anlayışlı bir adamdır. feciydi ya. balgam da bi acayipti.
Eski kız arkadaşımı ailemle tanıştırıcam,onda ayrı heyecan bende ayrı heyecan tabi..
Bizimkiler hemen gelinim , kızım muhabbetlerine başladı haliyle.
Onca sohbet çay çorba derken annem boş bardakları mutfağa götürürken bardağın teki düşüp kırıldı.
Babamdan ibretlik bir gaf geldi . Çorumlumusun sen yaaağğğ !
Ben kıpkırmızı kesildim . Boğazım saniyeler içerisinde kupkuru oldu .
Kız arkadaşıma baktığımda ise deve kuşu misali kafasını gömmüş yere garibim *
Baba dedim kız arkadaşım çorumlu !!!
Babam iptal , annem kalp krizi geçiriyor , kız arakadaşım beni oracıkta gömmüş , fatiha okuyo ...
Buda nerden aklıma geldiyse bilmem , böyle bir anımdır.
ta 3 yıl önce...üniversiteden mezun olmuşum, göreve yeni başlamışım, yaş 21. o zamanlar biraz da çocukluğun etkisiyle biraz patavatsızlık mı desem açık sözlülük mü desem işte ikisinin karışımı bir özelliğe sahibim. gerçi hâlâ öyle de...biraz daha dizginleyebiliyorum kendimi şimdi.
odasına gidip idari işlerle pek muhatap olmayıp öğretmenler odasında durup sürekli gereksiz muhabbetler açan bir idarecim -amirim- var. açıkçası komik de bir tip. 8 ay evli kalıp boşanmış adam biz gençlere evlilikle ilgili tavsiyeler veriyor aklınca arada...bir de benim için "öğretmenler odasının maskotu" derdi bu adam...ben olmayınca eksik olurmuş, öyle derdi. ben de bu adama amirim vs. olmasını umursamadan sürekli laf yetiştirirdim, sataşırdım...hakikaten çocukluk, şimdi olsa yapmam kesinlikle.
bir gün gene her zamanki gibi bana evleneceğim kişinin nasıl bir kişi olması gerektiğini soruyor. ben de işte kendimce atıp tutuyorum. "böyle biri var mı okulda, bir düşüneyim" derken ben de "bu okulda adam yok ki hocam" dedim adamın gözlerinin içine bakarak...
nasıl yerin dibine girdim, anlatamam. adamın umurunda değil zaten, başladı gülmeye...
ama hakikaten üst yöneticilerden hep nefret etsem de abim gibi sevdiğim tek idarecim bu oldu. ben bu adamın yanında çok rahattım, istediğimi söylerdim. hiçbir sözümü yanlış anlamazdı ve beni sever, değer verirdi. tayin isteyip gitti, yılda 2 sefer ararım bayramlarda. hep de uzatır konuşmayı..."kapatın o telefonu artık" derim, "aradığıma pişman etmeyin beni" , o da lafını söyleyip kapatır sonra telefonu. sanırım, hâlâ büyümemişim...
Günler öncesinden planlarsın. Ev boş olacaktır. Sevgilinle sıcak dakikalar seni bekliyodur. Her şey yolundadır. Ve o gün gelir çatar. Kız gelir. Sıcak dakikalar başlar. Tam o sırada kapıdan bi anahtar sesi gelir. Ve işte o an hissedilenler tarifsizdir...
vay anasını sayın seyirciler bu da ne böyle deyip iş işten geçtikten sonra içine girilen psikolojik durumlardır. ki dün gece, yani 31 aralık gecesi, konya mevlana kültür merkezi'nde düzenlenen ve abdurrahman sadyenin de davetli olduğu bir program sonunda, organizasyonu düzenleyenler tarafından yeniyıl takvimi basılmış ve satılacaktır. aman ya rabbi o da ne, satış yapan genç arkadaşlara üçer beşer şikayetler gelmektedir , " kardeşim konyada takvim satıyosunuz , nerde lan burdaki namaz vakitleri arasında konya !". hay allah konyayı basmayı unutmuşlar meğer.
günlük muhtemel vakalardır. ancak ben bir başkasının ağzından yazmak istiyorum. ( ek bilgi olarak gözlüklü karakter benim) bir gün üniversitelilerin bol olduğu bir otobüse bindim konya meram yeniyolda. arka dörtlüde oturan iki kişi vardı birisi de benim kankaydı. yanındaki gözlüklü? e o da arkadaşıdır herhalde dedim. neyse yanlarına gittim naber murat ya deyip elini sıkıp öpüştük falan. gözlüklü arkadaşına da elimi uzattım, ilk anlamsız baktı ama sonradan çok samimi bir şekilde elimi sıktı o da senden naber dedi. falan. . beş dakika sonra inerken allah'a emanet murat deyip eşref'e de aynını dedim. arkadaşım en son, len olum bu arkadaşla tanışmıyoruz deyip sırıtınca, ineceğim yerin otobüs durağı değil yerin dibine açılan ilahi bir kanalizasyon çukuru olmasını iltica ettim cenab-ı hakktan. böyle işte.
* nasıl oldu da o güzel gece tam anlamıyla bir kabus ile sona erdi?! böyle bir trajedinin olabileceği kimin aklına gelirdi? akla gelmeyen başa geldi ve tüm varlığımı derinden sarsan o hazin günün kahredici, yaralayıcı öyküsü silinmeyecek bir biçimde AKLIMA kazınmış oldu.
arabadaydık. gecenin ilerlemiş saatlerinde biz de ilerliyorduk arkadaşım ve kızlarla birlikte. barda buluşmuştuk, önceden de tanışıklığımız olmakla birlikte çok samimi sayılmazdık. alkolün de etkisiyle muhabbet ilerlemiş ve süreç içinde bulunduğumuz şekle bürünmüştü. gaza gelip epey içmiştim. kafalar iyi kızlar daha da iyiydi. ne zamandır gözüm ondaydı ve işte tam da yanımda oturmaktaydı işte. zihinlerimizin bulanıklığıyla birlikte muhabbeti daha koyulaştırıyor tasarladığımız kıvama doğru şen şakrak ilerliyorduk.
planlamıştım evet. planlamıştım bir çok şeyi. güzel gidiyordu. şakalaşmalar, espiriler felan karizma katsayımı yükseltmekteydim kanaatimce. fakat içimde heyecanla birlikte yükselmeye başlayan ve dışarı çıkmak isteyen bir şeyler vardı. yavaş yavaş hissetmeye başlamıştım. kızlara belli etmemeye çalışsam da ve bu meş'um his katlanmaktaydı. güzel gidiyorduk aslında şu ana kadar. yolunda gitmeyen şeyin mide aktivilerim olduğunu farketmem pek uzun sürmedi.
tehlike hızla ilerliyordu ve öyle bir noktaya geldi ki her an arkadaşların ve özellikle onun gözleri önünde tatsız bir hadise cereyan edebilirdi. bulantı dayanılmaz bir hale gelmişti ve kaçınılmaz son gerçekleşmek zorundaydı.
arkadaşıma arabayı kenarı çekmesini söyledim. böylece arabadan inip az ilerde gözden uzak bir yerde kusup iğrençliğimi biraz olsun uzak tutabilecektim. evet, işte o anda; inmek için hamle yaptığım zaman (aslında bir saniye civarında ama bir ömür kadar uzun süren) oldu olan. ortamın tüm havasını değiştirecek ve karizmamı yok edecek iğrenç gaz kütlesi titreşimli bir şekilde çıktı kıçımdan kamufle edilemeyecek denli kuvvetli borazan sesiyle. davetsiz misafir inletmişti ortalığı. ardından derin bir sessizlik..
soğuk terler dökmeye başlamıştım. geceyi inleten kahkahalar eşliğinde arabadan çıktım. yolun kenarındaki otlara kustum. o an çektiğim acının tarifi yok! midem, içim, dışım hepsi alev almış yanıyor. osuruğun sesi yankılanarak büyüyor kafamda. beynim durmuş, ağzımda kusmuğun iğrenç tadı, salya sümük, gözüm yaşlı, birkaç yıl yaşlanmış bir halde arabaya dönüyorum. sonrasında dönen muhabbetleri hatırlamıyorum. zihnim silmek için çok çabaladı çünkü. hatırladıkça tansiyonum oynuyor yerinden.
unutulmaz bir gece tasarlamıştım. unutulmaz oldu gerçekten. vücudun kendine ihaneti.
bu öykümde geçmişin densiz sesine kulak verdim, o yüzden sekteye uğradı duyma yetim. hala o tedirgin edici ses çınlar içimde. içim burkulur. siz siz olun önce vücudunuzun akustiğine hakim olun ve hava atıcam diye hayvan gibi içmeyin.
kendi halinde insanların efendi efendi yemeğini yiyip muhabbetini ettiği bir ortamda sevgili tarafından absürd bir tartışmanın içine çekilmek. herkesin önünde tatsızlık çıkmasın diye susturmaya çalışmak ama susmaması ve susmaması yetmezmiş gibi sesini yükseltip durumu içinden çıkılmaz bir hale dönüştürmesiyle başlayan anlar.