aklıma direkt olarak amfide sigara içen (gerçi içmiyordu galiba sadece elinde tutuyordu) okan bayülgen'i bir hışımla koşa koşa yanına gelip eleştiren toplum polisini getiren olay.
toplum polisi mi deniyordu ona, sistem polisi mi, ajan mı her neyse işte o, o itici, uyuz, aptal tip.
sırf onun inadına sınırları zorlayasın gelir bazen.
aynı gurur the fisher king'teki dilenci için de geçerli. insanlar onu hatırlayıp ne kadar da "süper" halde olduklarını düşünürler. bu düşünceyle de "ben dilenci olmayayım ama gidip hergün patronumun götünü yalayayım" derler. öyle de yaşarlar hiç utanmadan.
dilencileri ahlaksız ilan eden 100.000 kişi bulayım mı size? öyle bir 100.000 kişi ki, delice ahlaksız. ama yerlere hiç çöp atmazlar. öyle bir 100.000 kişi ki plazalarda falan yaşarlar. o ahlak ve başarı abideleri, o patronlarının götünü yalayıcılar tarafından eleştirilmek istemek, eleştirilirken onlara şöyle bir bakıp gülümsemek o kadar da anlamsız olmasa gerek.
aynı durum idealar için de geçerli. şimdi burada "ay ne diyor bu ahlaksız" diyenler, birazdan bir başlık açacaklar ve içinde etik, ahlaki hiçbir şey barındırmayacak. yada böyle bir başlığa "çöp" fikirlerini savuracaklar. tuhaf. yerlere çöp atılınca dünyanın sonu geliyor, ama karun patronunuzun götünü yaladığınızda yada boş fikirleriniz saçıp durduğunuzda dünyanın sonu daha da çabuk geliyor. bunu hiç düşündünüz mü mesela? eh, demek ki herkes elinden geleni yapıyor, herkesin zaafları, yapamadıkları, kendini tutamadığı için yaptıkları, bir anlık hevesle yaptıkları, bir anlık gururla ve belki de saçma sapan bir düşünceyle yaptıkları da var. yere çöp atmanın da haklı gururu olabilir, tıpkı patronunun götünü yalamaktan sıkılmayanların haklı gururu gibi.