yeni okumaya başladığım güzelim dostoyevski kitabı. dostoyevski'nin kötü bir kitabı yok ki zaten. her cümlesi, yansıttığı her düşüncesi çok kıymetli, samimi bir kitap.
...
benim nasıl bir adam olduğum da belli değil: ne ters bir adamım, ne uysal; ne alçağım, ne onurlu, ne kahramanım, ne de korkak... kendi köşeme çekilmişim; zeki insanların önemli bir iş tutamayacakları, tutanlarınsa aptal oldukları gibi kin dolu, hoş bir avuntuyla günlerimi doldurup gidiyorum.
...
baylar, yemin ederim ki, her şeyi fazlasıyla anlamak bir hastalıktır; gerçek, tam manasıyla bir hastalık. insana, gündelik hayatını sürdürmesi için gereken anlayışın yarısı, hatta dörtte biri dahi, yeryüzünün en soyut, en inatçı şehri olan petersburg'da oturmak gibi katmerli bir felakete uğramış, talihsiz on dokuzuncu yüzyıl aydınımıza yeterdi."
dostoyevski abinin sadece bir yazar değil ayrıca bir dahi olduğunu gösteren kitap. bu kitaptaki karakter kendisi değilse ben bir şey bilmiyorum. bunları bu kadar net başka türlü anlatması zor. evet.
Neden bilmiyorum fakat Dostoyevski'nin bütün kitaplarına derin bir aşk besliyorum. Yeraltından notlar da bu kitapların başında geliyor. insanın hayata olan bakışında ciddi etkiler bırakabilecek bir kitap .
Tek kelimeyle muhteşem.
''Etrafınıza şöyle bir göz gezdiriniz! Gerçek hayat denilen şeyin ne olduğunu, nerede olduğunu bilmiyoruz bile! Kitaplarımızı, hayallerimizi elimizden alsalar, öylece ortada kalakalacağız.''
" içimizdeki karmaşıklığın sebebi hep içimizde sakladığımız derin duygular ve o karakterler. bilseniz bunun için ne kadar da pişmanım.
aslında hepimiz pişmanız. yaşayamadıklarımız için...."
"madem öyle, neden bazen içimiz içimize sığmaz, birtakım aptallıklar yapar, olmayacak istekler besleriz ?
işte bunun nedenini kendimiz de bilmeyiz. saçma sapan isteklerimiz yerine getirilmiş olsa bundan zarar görecek olan yine biziz.
şöyle deneme olsun diye , içimizden birine daha çok özgürlük verin, ellerindeki bağı çözüp yaşama alanını genişletin, üstündeki vesayeti kaldırın; bakın o zaman yeniden vesayet altına girmek için önce kendisi can atacaktır. "
"insanlar yapıcıdır, yeni yollar açmayı sever, bu su götürmez bir gerçektir. Fakat neden acaba bir yandan da yıkmaya, her şeyi kaos haline getirmeye bayılır?"
“iki kere iki dört çekilmez bir şey. iki kere iki dört, bana sorarsanız, bir küstahlıktır. iki kere iki dört, ellerini böğrüne dayayarak yolumuzu kesen, sağa sola tükürük atan bir külhanbeyinin ta kendisidir. iki kere iki dördün yetkinliğine inanırım ama en çok övülmeye değer bir şey varsa, o da iki kere ikinin beş etmesidir.”
"ve görüyorsun ki alnımıza yazılanla kalbimize kazınan bir olmuyor."
Yer altındayım biliyorum. Okuduğum her vicdan azabında, her suçlayıcı cümlede buluyorum kendimi. Sebepsiz ağlıyorum, konuşamıyorum, psikoterapiye olan ihtiyacım her geçen gün hızla artıyor.
--spoiler--
Gerçekten de acı çekmiş olabilirsiniz, ama acılarınıza hiç de saygı duymuyorsunuz. Samimisiniz, bununla beraber efendilik eksik sizde; gururunuz yüzünden ufacık bir şeyi mesele yapıp içinizdeki gerçeği ortaya çıkarıyor, değerini düşürüyorsunuz. Söylemek istediğiniz bir şeyler var, ama korkudan son sözlerinizi kekeleyip duruyorsunuz. Açık konuşacak kadar kararlı değilsiniz , utanmazca bir korkaklık var sizde. Anlayışınızla övünüyorsunuz, bir taraftan da tereddütler taşıyorsunuz; çünkü mantığınız çalıştığı halde yüreğiniz kötülükten kararmış. Şu var ki, kalbi temiz olmayanın anlayışı da olamaz. Hele o küstahlığınız, sırnaşmalarınız, kırıtmalarınız! Yalan, yalan, yalan...
Kitab 2 bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümü elinize kalem alıp çizerek okumazsanız pişman olur ; tekrar başa dönüp okumak zorunda kalırsınız. Tavsiye ederim.
(bkz: dostoyevski)
''Bütün bu yazdıklarımın tatsız bir etki yaratacağına da eminim, zira hepimiz yaşamla bağını az ya da çok kaybetmiş, kör topal idare eden insanlarız. Hatta yaşamdan öylesine kopuğuz ki, gerçek ''canlı hayata'' karşı adeta tiksinti duyuyor, bize hatırlatılmasına dahi katlanamıyoruz. Öyle bir hale gelmişiz ki, gerçek ''canlı hayat'' bize adeta bir iş, bir ödev gibi görünüyor, onu kitaptan öğrenmeyi yeğliyoruz.''
...
''Fakat insan hercai, bir dalda durmaz bir yaratıktır ve belki de satranç oyuncuları gibi gayeyi değil, gayeye giden yolu sever. Kim bilir (emin olamayız tabii) belki de insanların yeryüzünde ulaşmaya çalıştığı tek gaye, bu gayeye ulaşma yolundaki daimi çaba, başka bir deyişle hayatın ta kendisidir, yani iki kere iki dört cinsinden bir formül olan gaye değildir; zaten iki kere iki dört, hayat değildir baylar, ölümün başlangıcıdır... insan bütün ömrünün iki kere iki peşinde geçirir, bu uğurda denizler aşar, hayatını harcar, fakat yemin ederim, arayıp gerçekten elde etmekten korkar. Çünkü onu bulur bulmaz artık erişecek şeyi kalmayacağını bilmektedir.''