yeraltı

entry115 galeri20 video2
    65.
  1. Undergraund diye de tabir edilir rapçi kısım tarafından.
    1 ...
  2. 64.
  3. Yerin yüzeyi altındaki bölümü
    Örnek: Burası soğuk, ıslak bir yer altı odası.
    1 ...
  4. 63.
  5. zeki demirkubuz'un son filmi. en iyi film dalında ödül alamadığı festivalin birinde atarlanmıştı hatta kendisi. nihal yalçın ve engin günaydın'ın enfes tatlar bıraktığı bir filmdir aynı zamanda.
    1 ...
  6. 62.
  7. sanat filmlerini genelde anlamayaıp sadece filmde kullanılan imgelerin biryerlere gönderme olduğunu sezecek kadar bir sinema bilgim var. genellikle sanat filmi izlerken iki üç defa ara vererek filmi bitirebiliyorum. ama bunda öyle olmadı. hiç ara vermeden izledim filmi. engin günaydının aşmış oyunculuğu bunda en büyük etken sanırım. memur muharremin sağlıklı iletişim kurduğu tek kişi olan gündelikçi kadının filmde görülmeyen sadece sesi duyulan meçhul şahısla evlenmeye karar vermesi sonucu gelişen ve muharremin evinden kavga edip ayrıldıkları sahne en güzel sahneydi bence. bide nergis öztürk ün göğüslerini göstermeselerdi iyiydi.
    1 ...
  8. 61.
  9. engin günaydın'ın -sayın generalim- (bkz: albayım) diyerek konuşma yaptığı bölüm bana tehlikeli oyunları hatırlattı. film ise hiç çekilmemeliydi. dostoyevski'yi anlayıp, anlatabileceğini düşündürten şey neydi acaba zeki dayıma? anlayabiliriz belki yeraltı'nı ama o kafa sahnelerle değil sayfalarla anlatılabilir anca.
    0 ...
  10. 60.
  11. önce yeraltından notları'ı okuyup sonra izlemek istediğim engin günaydın ve murat cemcir'in oynadığı, zeki demirkubuz'un yönettiği filmdir. türk sinemasının böyle işlere ihtiyacı var.
    0 ...
  12. 59.
  13. can sıkıntısının yalnızlığın insanı hayvanlaştırdığını gösteren dostoyevski'den bol bol kesitler sunan kasvetli ankara havasını kasvetli bir adam olan muharrem ile bizlere çok iyi yansıtan bir demirkubuz şaheseri.

    bu film hakkında şu zamana kadar okuduğum en güzel eleştiri ;

    --spoiler--

    F. Dostoyevski, “Bir insan umudunu yitirir ve amaçsız kalırsa, sırf can sıkıntısı bile onu bir hayvana çevirebilir.” diyor. Zeki Demirkubuz’un son filmi Yeraltı, adeta bu tespitin haklılığını ispatlamak için aylak bir adamın kasvetli bir şehirde gezintisiyle açılıyor. Sokakları arşınlıyor, alakasız mekanlara can sıkıntısıyla dalıyor, evinde yalnızlığını hissediyor, hayvan belgesellerini interaktif olarak izliyor vs.

    Felsefe ve teoloji kötülüğü ikiye ayırır, birini ‘fıtrî-doğal’ olarak bir kenara bırakır, diğerini ‘ahlakî-insanî’ olarak öte yana. Bediüzzaman Mektubat’ta kötülüğün bizatihi kötü olmadığını, onu işlemenin kötülük olduğunu anlatır. Yani insanın kötülüğü içinde barındırması son derece doğaldır, mesele onu dışa vurmak, eyleme geçirmektedir. Bir başka yorum ise, kötülüğü, ‘iyilik eksikliği’ olarak niteler.

    Yönetmen Zeki Demirkubuz, bir sinemacı olmasından çok daha fazla bu kavramlara kafa patlatan düşünürdür. Belki de bütün filmlerinde bu ve benzer kavramların peşine düşüp, kendisinin de tam emin olamadığı bir takım şeyleri arar durur. Bir önceki filmi Kıskanmak’ta –nasıl olduysa- cesareti bulup başka sulara açılmıştı yönetmen. Kıskançlık üzerinden kötülüğü, bir uyarlama ile izlettirmişti bizlere.

    Mevlana’nın meşhur pergel metaforu gibi, Zeki Demirkubuz’un bir ayağı hep Dostoyevski’nin üzerindedir. Ne kadar uzaklaşırsa uzaklaşsın pergelin uçları bir şekilde yine birleşmesi gibi, tekrar asliyetine döner. Yeraltı yönetmenin yine kendi bildik tepesine döndüğü filmi oldu. Yönetmen’in Kıskanmak ile kafa yorduğu alandan –göreceli- uzaklaşmasından sonra tekrar içli-dışlı olduğu kavramlara geri dönüşü. Pergelin uçları yine bir arada anlayacağınız. Yalnız, Yeraltı yönetmenin önceki filmlerinin tekrarı değil elbette, değişen epey şey var sinemasında.

    Şurası bir gerçek, Demirkubuz sineması gittikçe lineerleşiyor, yani daha sadeleşiyor ve aşağı, biz sıradan fanilerin daha kolay anlayabileceği bir yerlere geliyor. Bunu küçümsemek adına söylemiyorum şüphesiz, hatta tam aksine belki de bu çok daha değerli kılıyor filmlerini. Basitlikten bahsetmiyorum. Ve elbette bunun en önemli kaynağı/sebebi gerçekliğe olabildiğince yakın durabilme çabası. Gerçi yönetmen ‘gerçek’ diyor ama ben bu kelimeyi her seferinde ‘hakikat’a tebdil ederek atıyorum zihin havuzuma.

    Daha önce de bir kez yazmıştım; hakikat sinemasında kamera adeta gölge gibi olmalı, alabildiğince yakın ama gerçeğe dokunmayan, onu etkilemeyen, deforme etmeyen.

    Her şey zıddıyla kaim, dolayısıyla karanlığa dair bir derdiniz varsa, klasik yöntem pek işe yaramıyor, zifiri karanlıkta bir şeyi göstermenin zorluğu gibi… Ancak tersi yöntem hayli kolay ve sade. Demirkubuz da bunu keşfediyor sanırım. ‘Keşfediyor’ derken bizim çoktan beri bildiğimiz bir hakikat olarak söylemiyorum bunu elbette. Her anlamda –sinemada- girdiği kasvetli alanın bir öncülü o, hepimizden önce yapıyor keşiflerini.

    Filmin öyküsüne bir göz atalım: Muharrem Ankara’da yaşayan bekar bir memurdur. Ne iş yerinde, ne de evinde mutlu bir adamdır. iş çıkışı kendisini attığı Ankara sokaklarında amaçsızca dolaşır. Evine, çocuğuyla beraber temizliğe gelen kadınla sohbet eder, belgesel izler. Kendisiyle ilgili sorunları vardır, sık sık kendini koklar, bu aşağılanmış yalnızlığın onu kokuttuğunu düşünmektedir. Bir de arkadaşları vardır Muharrem’in. Arasının pek hoş olmadığı arkadaşları. Üstelik biri yazar olmaya prestijli bir noktadan başlamış, ilk kitabıyla ödül almıştır. Kutlama yemeğine kendini zorla davet ettirince aralarındaki nefret ve karşılıklı aşağılama salvoları gün yüzüne çıkar. Yine dışlanır ve aşağılanır. Kendince bunun intikamını almak, bu utançtan kurtulmak ister ama sonuç, daha çok aşağılanmak, daha çok ezilmektir. Başlarda, ‘çamura batmanın bile bir anlamı olmalı’ diye düşünür lakin nihayetinde; kendini olduğu gibi kabul eder, zevk almaktadır bu durumdan ve değişmeyecektir!

    Yeraltı, Zeki Demirkubuz’un –şüphesiz kaynaklık eden eserden dolayı- en fazla diyaloga dayanan filmi oldu sanırım. Hatta yönetmen, normal diyaloglara ilave olarak, filmin etkisini arttırmak için bir de kahramanın ‘iç ses’ini kullanıyor. Filmin ünlü Rus yazar Fyodor Dostoyevski’nin Yeraltından Notlar isimli romanının bir serbest uyarlaması olduğunu belirtelim.

    Belki de bu nedenle çekim mekanı olarak Ankara’yı tercih etmiş yönetmen. Petersburg’a benzeyen kasvetli yapısı dolayısıyla…

    Sonra, sesler… ‘Hayatı böyle algılıyorsa çok fazla acı çekiyor olmalı’, diye düşünürüm her Zeki Demirkubuz filminden sonra. Yeraltı’nı izlerken duyduğum pek çok ses efektini, üretilme bir şey zannettim ve bunun bir ‘yenilik’ olduğu kanaatine vardım. Yönetmene bunu sorma şansını yakaladığımda aldığım cevap karşısında şaşırdım. Demirkubuz, bazen bir asansörün halatlarını, bazen bodrumdaki bir hidrofor sesini adeta bir ‘Gerilim Pad’i olarak kullanmayı başarmış. Onun öznel açısıyla, çevremizdeki tüm sesler rahatsız edici ve insanı ezen gürültüler sanki.

    Zeki Demirkubuz sineması bir ‘karakter’ sinemasıdır. Hatta bir adım daha ileri gidip –ve hatta haddimi aşarak- onun sinemasında görüntünün çok fazla önemi yok gibi geliyor bana. Karakterlere olan ürkütücü yakınlığı ve bunu izleyiciye geçirmesi onu farklı kılan ilk unsur. Ve elbette diyaloglar. Belki hiçbir replik öyle kocaman tirada dönüşmüyor ama hayatın tam ortasından çekilip alınmış gibi, kökünden çekilen bir ağacın damarlarında hala asılı durup dökülen toprak parçaları gibi cümleler. Gerçeklik dökülüyor her damarından.

    Karakterleri Demirkubuz’un her filminde olduğu gibi marazi tiplerdir. Filmin kahramanı Muharrem’i tanımak için kaynağımıza –Dostoyevski’ye kulak vermek lazım, o tanımlıyor zira: ‘’Ben kötü biri değilim. Ne aksi bir adamım, ne de uysal biriyim. Ne alçağın biriyim, ne de namuslu, ne onurlu biriyim, ne de kahramanım. Ne de bir korkak. Ben hiçbir şey olamadım. Şimdi köşeme çekilmişim.’’

    Sıkışmış bir adamdır Muharrem. Eziktir, kısmî asosyaldir, ilişkilerinde sorunludur. Ve kendi içine açılan kocaman kapkaranlık bir kapısı vardır. Muharrem’in öyküsü Dostoyevski’nin kahramanının öyküsüdür. Değişmek, hesaplaşmak, yüzleşmek istedikçe geri teper ve gittikçe vazgeçer. Ve elbette fark ediş gelir, bu aşağılanmalar ve acı çekmeler zevk veriyordur ona, üstelik yeni bir durum değildir bu, bir fark ediştir. Son derece gururlu, sessiz sakin ve zeki bir kişidir. Tabi kendini böyle takdim etmesine bakmayın aslıda ciddi anlamda sorunları olan saplantılı, her daim kendisi içinde çekişmeleri olan bir ruh hali içersindedir. Yaşadığı hayat herkesinkinden farklı, dostlarıyla ilişkileri de aynı şekilde. Dedim ya, marazi bir tiptir Muharrem.

    Dostoyevski mezkur kitabında ‘’Acı çeken kimse inlemekten zevk duyar, çünkü zevk almasa inlemesini durdurabilir.’’ Der. Muharrem’in görmediğimiz yatalak komşusunda ‘uluma’ şeklinde tebarüz eder bu ve miras olarak kalır kahramanımıza. Otel odası sahnesinde ise epikleştirir bunun yönetmen, mum ışığında gölgelerle yapılan bir av-avcı oyunuyla izleriz ulumayı. Ve elbette aşağılanmayla biter.

    Filmin en önemli sahnesi şüphesiz arkadaşlarıyla yediği ve adeta bir sinir harbinin yaşandığı, benliklerin ortalık yere boca edilip, zihin kılıçlarının çekildiği yemek sahnesi. Bu sahnedeki Muharrem, başlarda gördüğümüz, atari oynayan adama ‘vur, vur’ diyen aylak Muharrem değildir. Muntazam mantık kullanır ve hiç de yabana atılmayacak kelimeler seçer. Üstelik dilini bir yılan gibi de kullanabilmektedir. Bilir ki, “Biraz mürekkep yalamış adamların arasındaki husumet kan davasından daha beterdir.”

    Zeki Demirkubuz bu sahnede –sanırım-bugüne kadar yapmadığı bir şeyi yapıyor, alternatif akışı düz olarak gösteriyor. Bunu yaparken ‘Flash Back’ ya da filmi geriye sarmak gibi yöntemler kullanmıyor. Kahramanın zihninden geçirdiği repliği izletiyor bize ve ‘diyebilirdim, demedim’e getiriyor. Hem kendi filmografisinde, hem de sinema tarihimizde müstesna yerine yolladığı bu sahne, belki de filmine kaynaklık eden Yeraltından Notlar’a en çok yaklaştığı nokta.

    Yeraltı, her insanın içinde barındırdığı iyilikle kötülüğün kadim çatışmasını güncel tiplemeler ve olaylar ile alabildiğince sadeleştirerek anlatan –belki de- en iyi Zeki Demirkubuz filmi olmaya aday. Fakat hakikat ile gerçek arasındaki makas bu kadar keskin ve karanlık mıdır, emin değilim.

    --spoiler--

    http://mevzi.blogspot.com...ralt-her-yer-karanlk.html

    (bkz: nedim hazar)
    0 ...
  14. 58.
  15. 57.
  16. 56.
  17. yönetmenlik 10 numara, oyunculuklar 10 numara, lakin senaryo çok sikko.
    1 ...
  18. 55.
  19. izlediğim ve sevmediğim bir film. psikoloji olayını becerememiş zeki bey.

    tabi sanattan ve filmden aşırı anlayan, dostoyevski ve zeki bey hayranları tarafından göklere çıkarılmıştır. yorumlardan bunu anlıyorum. hırlamalar çok etkileyiciymiş, gölge oyunları mükemmelmiş falan. * evde kendi imkanlarımla çeksem daha iyisini yaparım. net.
    0 ...
  20. 54.
  21. umduğumu bulamadığım film. yine de kötülemem hizmetçiyle olan son sahne çok iyiydi anlamsız güldüren film.
    0 ...
  22. 53.
  23. Zeki demirkubuz'un son filmidir. Az önce izledim, eridim öldüm bittim filme. Okuduğun romanı rüyanda görürsün ya aynen öyleydi. Öneririm lakin herkese değil sadece hem zeki'yi hem de dostoyevski'yi aynı anda sevmeyi başarabilene.
    0 ...
  24. 52.
  25. zeki demirkubuz'un alıp yürüdüğü, kendini aştığı, ne masumiyet'e ne de kader filmine damla benzemeyen, başka bir kafanın, başka bir düşüncenin, başka bir bakış açısının dibini gördüğü enfes filmi.

    kafası güzel insan filmi.

    "merdivenlerden çıkıp , eve vardığımda içeriye girmeden evvel son bir apartman boşluğuna bakıp bir şeylerin olmasını beklerim"

    aynen bu kafada bir insanın hikayesi, filmde geçen bir monoloğun aklımda kalanını yazdım.

    sıradan bir insanın, normal bir insanın, herkesin yaptığı şeyleri anlattığı basit bir hikaye. basit bir hikayenin bu kadar güzel görsellikte anlatılması, işte sinemanın güzel yanı da bu.
    2 ...
  26. 51.
  27. sadece yemek sahnesinde ki gel gitler için bile izlenilmelidir. sevişme sahnesindeki tavirlar bana reha erdem filmi kosmos'u hatirlatmiştir.
    bol miktarda gönderme vardir.
    düzenin gerekliliğini yapanlara, bunlara sesini çıkarmayanlara karşı bir tavır durumu vardır.
    1 ...
  28. 50.
  29. zeki demirkubuz'un 9. filmi. * kıskanmak, bir dönem filmiydi. ve açıkçası çokta yeterli bir film değildi. beklentiler tam manasıyla karşılanmamıştı. o filme nazaran daha derinlikli, insanın iç dünyasının gelgitlerine, çelişkilerine yönelik bir film yeraltı. serbest bir uyarlama!

    muharrem karakteri, vavien 'de hayli iyi iş çıkarmış engin günaydın ' ın gene kendisini aştığı bir role denk düşüyor. muharrem 'in hizmetçi türkanla, arkadaş grubuyla ve toplumca öteki ilan edilmesi muhtemel kadınla yaşadıkları filmi çevreliyor. muharremin türkan 'la ilişkisinde sazı daha çok muharrem eline alırken, arkadaş çevresinde muharrem istemese de daha pasif rolde. her izleyenin dikkatini çekmesi muhtemel bir masa sahnesi var. yemekte kendince maddelemeler yapan muharrem insanın karanlık doğasına nice vurgulamalar yaparken aynı zamanda insanın ne denli karmaşık bir canlı olduğunu da resimliyor. söylemek istenenler ve söylenemeyenler, hayaller ile ütopyalar birbirine girip çıktıkça demirkubuz sinemasını alttan alta trier tadında insanın doğasında var olan kötülük, gurur- kibir, alçak gönüllülük gibi argümanlara yaslıyoruz. film içinde gene film anlatımı göze çarparken belgesel eşliğinde muharremin takıntılarına, yalnızlık sendromlarına da gidiyoruz. insan, sosyalleşmek isterken aslında derin bir yalnızlıkta istiyordur. ben birçok sinemacının kurmadığını düşündüğüm bir ilişki çerçevesinde bu film de bir dogville ruh hali sezdim, beğendim. tabii o kadar keskin değil belki ama kendince dost dosta açıkça hatalarını, yanlışlarını söyleyebilen insan olmalı öngörüsü aynı zamanda egosal sınırsızlıkların dibine vururken kişinin kendisiyle hesaplaşmaları, etrafındaki insanları kaybetme güdüsü gibi konulara da yelken açıyor.

    işin egosal sivrilikler ve sınırlar boyutunda çok aleni bir şekilde sözde aydın profili betimlenirken gayet yüzeysel takılmış demirkubuz. bu göze sokma tavrı açıkça kişileri hedef alma olurken bir hazımsızlık bir nevi benim sinemamdan neden övgü dolu söylemlerle bahsedilmiyor neden ben ödüllere uzanmıyorum da başkaları uzanıyor tadında gayet çocukça serzenişte bulunur gibi yerlere uzanmış ki çok tehlikeli bir viraja girilmiş. rahatsızlık veren bir egosal hazımsızlık yansımış filme. bunlardan filmi beğenip beğenmediğim anlaşılmasın. yalnız bu aleniyet dili sinemasına bir şey katar mı üstadın orası meçhul.

    film, anton pavloviç çehov 'un memurun ölümü 'nü okurken ki gibi karnıma ağrılar sapladı. rahatsız etti muharrem karakterinin iç dünyası. film gayet klişe beğendim, beğenmedim nidalarından çok farklı bir yerde oldu benim için. engin günaydın 'la çok başarılı yansıtılan halet-i ruhiye zaman zaman egosal dışavuruma ulaşmış ki o kısımlarda yavanlaşmış.

    yeraltı, türk sineması için felsefik ve psikolojik göndermeleriyle kazanç. fakat egosal göndermelerin haddini aşan tutumu da filmin eksisi. ve olmazı hatta belki de çıkmazı.

    kıskanmak'tan sonra kısmen tatmin olduğum bir çalışma diyeyim ben. artıları da, eksileri içindedir. garip bir hazla sindire sindire tüketilmelidir.

    10 üzerinden 7,5!

    edit: 8. filmi yazmışım bu 9 oldu. üstatın tüm filmlerini arşivlemiş ve hatmetmiş bir zat olarak hatamı düzelteyim. kimse uyarmadan hallettik işimizi.. artık çıkabilirim sözlükten gönül rahatlığıyla. al, bi muharrem hüsn-ü kuruntusu daha!
    3 ...
  30. 49.
  31. engin günaydın' ın muhteşem bir oyunculuk çıkardığı, demirkubuz filmi.
    0 ...
  32. 48.
  33. Neden bu kadar geç izledim ben bu filmi, diyebileceğiniz bir filmdir *.
    Engin Günaydın, Murat Cemcir ve Nihal Yalçın'ın oyunculukları için defalarca izlenilebilir. Kendini görürsün filmde.
    Zeki Demirkubuz filminin en güzel yanlarından biri de bu olsa gerek.

    --spoiler--
    Arşivinize mutlaka almalısınız.
    --spoiler--
    0 ...
  34. 47.
  35. engin günaydın'ın oynadığı zeki demirkubuz filmi, film dostoyevski nin yer altından notlar kitabından devşirmedir.

    bir de ekşici piçlerin tarzında bir yorum gireyim de espri olsun;

    kitabının hem ingilizcesini, hem rusçasını okumuş hem de dostoyevskiyle birebir tanışmış, ayrıca filmin galasına da gidip orada da zeki demirkubuz ve engin günaydınla muhabbet etme fırsatı yakalamış birisi olarak, kitabı kadar mükemmel duygular hissettirmese de çok güzel film.

    siktiğim malları yaaa.
    4 ...
  36. 46.
  37. zeki demirkubuzun son filmi.

    --spoiler--

    filmin en etkileyici yeri "yemek sahnesi"ydi.
    yemeğin sonuna doğru söylediği "gösteriş budalası insanlardan, gösterişli laflardan, gösterişin kendisinden nefret ederim. yalakalardan, yalakaca edilmiş laflardan ve davranışlardan da nefret ederim. gerçeği, içtenliği, dürüstlüğü çok severim. ve dostoyevski'nin dediği gibi gerçeğin her şeyin üstünde, zavallı egolarımızın bile üstünde tutulmasını isterim. arkadaşlığın karşılıklı, açık sözlü, yalansız olanı ve içten olanı için canımı veririm. arkadaşlık hassaslık ve incelik isteyen bir iştir; hiçbir şekilde kabalığa, alaycılığa, özensizliğe gelmez!" sözleri insanlarla olan ilişkileri sorgulatıyor.

    etkileyen diğer sahne de otel odasında muharremin "ya hissediyorsa?" sorusuydu.

    bir de patates var. muharremin kendisini yeraltında görmesiyle alakalı bi durum olduğunu düşünüyorum.

    kendi isteğiyle bu kadar yalnız, aynı zamanda da yalnızlıktan bu kadar rahatsız bir adamın anlatıldığı film.

    --spoiler--
    1 ...
  38. 45.
  39. dvd si çıkmıştır. dvdripler de yakında malum yerlere düşecektir. beklemedeyiz.
    1 ...
  40. 44.
  41. Hazmı hayli zor, hiç sorgulamadan yaşaya giden bir insanı bile yakalayıp sarsacak bir film olmuş. Film, Yeraltından notlar kitabının * serbest uyarlaması .ben kitabı çarpılarak okumuştum film uyarlaması da çok güçlü olmuş. Filmdeki bazı sahneler psikolojik olarak sınırları zorlayan türden. Ara ara kara mizah ayrıntıları da bulmak mümkün. Hele ki otelde muharremin arkadaşlarıyla olan bir yemek sahnesi var ki akıllara ziyan. zira, Hem insan ilişkilerinin kokuşmuşluğuna, hem de iktidara ve şakşakçılarına sıkı göndermeler var.
    2 ...
  42. 43.
  43. metaforları müthiş olan film.
    düşünüyorsunuz, kıpırdanıyorsunuz, "bu ne ki şimdi?" diyor bulana kadar rahat edemiyorsunuz. rahatsız oluyorsunuz kısaca.
    dopdolu bir film işte. ve kesinlikle ışık ve gölge oyunları muhteşem.

    oyuncular iyi, aşinayız çoğuna. tabi ki iyi olması bundan kaynaklı değil. engin günaydın iyi ama "yerine asla başkası oynayamaz, karaktere tam oturmuş" diyemiyorsunuz sanki.

    patates, yumurta düşündürüyor. *
    1 ...
  44. 42.
  45. sadece yemek sahnesi için izlenmesi gereken filmdir. lakin dostoyevski' nin yeraltından notları, filmde bulmak umuduyla gidenler hep bir eksiklik hissedecektir. ayrıca filmin fazla bunalımlı havası ruhunuzu daraltabilir.
    1 ...
  46. 41.
  47. filmi az önce izledim arkadaşımın da benim de ağızlarımız açık kaldı! film (bence) dostoyevski'nin yeraltından notlar kitabından esinlenilmiş gibi geldi. kitabı 12 kez okudum sadece 12 defa okumamla bu filmin çalıntı olduğunu şıp diye anladım. hırsız zeki! yazıklar olsun, sanat bu değil...

    hem sen ödül alamıyon diye nuri'ye sataşıyon?
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük