Engin günaydın'ın muhteşem ötesi oyunculuğuyla harikalar yarattığı zeki demirkubuz filmi. Karakterin hayatındaki kasvetli ve mistik hava muhtesem. Ayrıca filmdeki ayna detayları beni benden aldı. Cidden harika bir film.
Engin günaydın oynuyor zeki demirkubuz yönetiyor diye izledigim ama bi sike yaramayacak filmdir. Ciddi anlamda sıkılıyorsun. internetten izlemek istesen sorun bende mi bilmiyorum ama sadece youtube da var. Tamam hadi bulduk izleyelim filan dedim artık bazı sahnelerde hızını 2 yapıp izledim. Cidden sıkıcı film tavsiye etmem.
Not: kendi sıkılmam bi yana sıkılmasına neden oldugumdan da özür dilerim. *
fena olmayan filmdir. konusu ağır gittiği için biraz sıkıcılık vermiştir. tamam nbc filmleri de ağır ağır gider, birçok insana sıkıntı ve uyku modu verir ancak bu filmde gerçekten durağanlık durumu söz konusudur.
gelelim yemeğe;
sanırım dostoyevski'yi en iyi orada anlıyoruz. orada hissediyoruz. çevremizdekilere zaman zaman böyle haykırmaları bizde istiyoruz ancak her nedense o kurduğu hayal gibi, "neyse" deyip geçiyoruz.
dostoyevski'nin yeraltından notlar kitabına itafen yapılan ama bence ana karakter,memuriyet dışında çok da benzerliği olmayan film.bir kere ankara'dan nefret eden biri olarak filmin kızılay meydanını gösterek başlaması siktiri çektirdi başında. filmdeki muharremin yaşadığı daire,işyeri,gittiği yerler,yemek yenildiği yer buram buram ankara,buram buram ankara sıkıntısı. nuri bilge ceylan'a da yapılan göndermeleri hoş bulmadım açıkcası.filmde muharrem bi loserdan öte,insanlıktan çıkmış bir mahlukat. filmin her sanat filmi gibi, girişi,gelişmesi,sonucu yok.sanki muharremin 1 dönemini yansıtıyor. dizinin bir bölümü gibi. 'arkadaş'ları ile yemekteki hayali tiradları oldukça iyi. zaten depresif, mutsuz uyanan, üstelik ankaradan da nefret eden biriyseniz izledikten sonra küfürler ardı ardına geliyor bu ne biçim filmdi diye. ama yine de zeki demirkubuz'a sevgıler.
bir nevi nefis mücadelesi bu adamınki ve de egosuyla olan bitmek bilmeyen bir mücadele. çocukken oyunlarda kaybettiğim zamanki duyduğum nefret ve kabullenmemeyi hatırlatıyor bu adamın tavırları bana.
Yalnızlık,ego,yalakalık gibi temalara sahip bir film Yeraltı.Filmin esinlenildiği kitabı okumadım o yüzden kitapla ilgili yorum yapma şansım yok ama filme gelirsek açıkçası ağır bir film olmasına rağmen sonları hariç ben izlerken bir an bile sıkılmadım hatta filmi izlerken Muharrem'in etrafındaki karakterler yüzünden sinir oldum küfür etmemek için kendimi zor tuttum çünkü bu tür karakterler az çok benim çevremde de vardı bir zamanlar ve ben de zaman zaman Muharrem'in durumuna düşüyordum özellikle yemek sahnesi bana daha önce hissetim hisleri hatırlamama sebep oldu.Film orta halli memur Muharrem'in yalaka,egolu,karaktersiz insalarla ve kendisiyle olan savaşını anlatıyor diyebilirim.Filmi izlerken Muharrem'i kendimi yakın hissetiğim için Muharrem'in neler hissetiğini de açıkçası daha kolay kavrayabildim bu yüzden filmden de daha farklı bir tat aldım.Ele aldığı konular gerçekten derin ve sinir bozucu fakat filmin zaman zaman kısır döngüye girdiğini zaman zaman da gereğinden fazla uzatılan sahnelerin olduğunu da söylemeliyim en azından on dakika kadar daha kısa olabilirmiş film.Yemek sahnesi hem gerçekçi hem de gerçekte olduğu gibi sinir bozucu,Türkan'ın ise hemen Muharrem'e olan tavırlarının değiştiği sahne ise beni çileden çıkarttı diyebilirim,insanların hemen nasıl tavırlarının ve davranışlarının değişebildiğini gösteren çok iyi bir sahne.Oyunculuklar oldukça iyi zaten Engin Günaydın komedi de olduğu gibi dramı da ne kadar iyi yapabildiğini göstermiş bu filmde.içerik olarak beğensem de filmin kurgusunu pek beğenmedim.Ankara'nın kasvetli havası da filme yakışmış.Filmin sonu beni tatmin etmedi.Son olarak ben filmi beğendim,hayatın içindeki çirkinlikleri yansıtan başarılı bir psikolojik dram filmi; içeriği derin ve hayata dair çıkarımlar yapan filmleri seviyorsanız tavsiye ederim.
--spoiler--
gerçeğin her şeyin üstünde, zavallı egoların bile üstünde tutulmasını isterim. arkadaşlığın karşılıklı açık sözlü ve yalansız olanı için canımı veririm.
--spoiler--
zeki demirkubuz adlı başarılı yönetmenimizin dostoyevski'nin yeraltından notlar adlı kitabından esinlenerek yönettiği, başrolünü de engin günaydın'ın üstlendiği film.
yeraltından notlar kitabında dostoyevski, yeraltına çekilmiş günümüz tabiriyle asosyal bir kişiliği anlatır.
biraz kendimi görmek -asosyal kişilikli olaral- biraz da kafa dağıtmak için birazdan izleyeceğim, izleyince giri ( entry )'yi düzenlerim ( edit ), film hakkında görüşlerimi de yazarım, inanıyorum ki etkileyecektir, hadi hayırlısı.
edit : film orta seviye, kitabı okuyalı çok olduğu için konuları unutmuşum, filmle birlikte hatırladım ama pek öyle üst düzey bi kalite göremedim. izlenmeye değer mi? sayılır.
dostoyevski nin kendi ruhundan yola çıkarak insan ruhuna biçtiği tüm tehlikeli duyguların gerek senaryo desteği gerekse de engin günaydın ın kusursuz oyunculuğu ile birleşerek önümüze sunulduğu filmdir.
Zeki demirkubuz'un diğer filmlerinden farklı bir yapıya, hikayeye sahip film. En beğendiğim filmi bile diyebilirim ama masumiyet'e haksızlık etmek istemiyorum. Bu paragraftan sonra yazacaklarım ise ağır spoiler içerir, dikkat!
Film bilindiği üzere dostoyevski'nin yeraltından notlar kitabına ithafen yapılmış, yer yer "ankara sıkıntısı" gibi tabirlerle nuri bilge ceylan'a göndermelerde bulunulmuş, hatta abartılıp nuri bilge hırsız, tansel her kimse o da orospu ilan edilerek diş bilenmiş. Bunlar sanat filmlerine yakışmayan üsluplar olsa da zekidir ne yapsa yeridir.
Gelelim muharrem'e.. Kendi halinde memur, orta sınıf bir evde ortalama eşyalara sahip, her gün aynı yumurtaya ekmek banan klasik bir insan. Hatta bu monotınluğuna olan alışkanlığından dolayı kendiyle kavga içerisinde olan bir adam. Diğer tüm insanlar gibi yalnız kaldığında, toplumsal normların reddettiği ve onurlu eylemler sayılmayan koltuk altlarını koklama, omuzlarını öpme, apış arasını koklama gibi ufak sapıklıkları da var. Film boyunca sürekli elinde gezdirdiği patates ise onun için bir haz nesnesi karşı dairede gürültü yapanların camını da patatesle indirmişti zira filmin başında ve yine aynı patatesi hayat kadınları ile sevişirken, mastürbasyon yaparken bir haz nesnesi olarak kullanıyordu. Muharremin düz hayatında geçmişe dair ve vicdani sorgular kafasını diğer 4 arkadaşı ile gittiği yemekte iyice karıştırıyordu. Artık o masada ya içinden gelen tüm gerçekleri, küfürleri haykıracaktı ya da bir ömür o insanlara susup, göz yumacak ve yok sayacak o sıradan dünyasına geri dönecekti. Masa başında geçen diyaloglar harikadır, dostoyevski'yi en çok bu masada hissediyorsunuz zaten var olma kavgası ile. O masada muharrem'in söylemek isteyip de söyleyemediklerini aslında çoğumuz çevremizdekilere en az bir kere haykırmak istemişizdir de becerememişizdir, belki de o cesareti bulamamışızdır "düzen bu" deyip aslında ölümden bile derin olan o suskunluk, görmezden gelme uykusuna yatıvermişizdir. Muharrem artık sıradan hayatına bir dur demek istiyor ve bir şeylerin değişmesi için aslında bu arzunu belirtmek için köpek gibi uluyor otel odasındaki fahişe kadına. Değişimin mesajlarını veriyor evrene ama hepimizin her pazartesi aldığı o çok radikal kararlar gibi bu da sonuçsuz kalıyor. Film bitmeye yakın muharrem duş almaya, arınmaya kalkıyor ama yine beceremiyor ve dediği gibi; ben neden böyleyim acaba? Değerli olanın farkına vardıkça neden bataklığıma daha çok gömülüyorum?
hep nedense bir loserin hikayesine rastlarız bu yönetmenin filmlerinde. son filmi olan yeraltı nda da olduğu gibi dışlanmış, kaybetmiş, mutsuz bir adamın yaşantısı var. yaşama karşı iştahı kesilmiş ama yine de bir şekilde gündelik yaşantısını sürdüren fakat belki de yalansız ve açık sözlü olduğu için hep üçüncü kişi olmuş bir adamın kavgası. gururludur biraz, başkalarının yalakası olmayı reddeder. bu yüzden bitmez içindeki sessiz kavgalar. sonuç olarak tüm istekleri etkisiz hale gelmiş, bir mucize bekleyerek süren renksiz hayatın içinde bulursun kendini. sigaranın külünü bile dökmeye üşenecek kadar isteksiz hale gelmiş olmaktır bu.
insan ilişkilerinde üç farklı rol vardır. ekip lideri, yalakaları, ve dışlanan adam. bu adamlar otoriteye ters düştükleri için dışlanırlar. kendi düşünceleri, fikirleri vardır çünkü. kusmak isterler içindekileri "sizin kendi fikirleriniz yok mu? yalakasınız hepiniz" diyerek. bu kadar kolaydır üçüncü kişi olmak. "kibirlisiniz" diye suratlarına haykırmak için can çekişen kibirli bir adamın, biraz da kıskançlığın hikayesidir.
"ankara sıkıntısının" nuri bilge ceylanla bir bağlantısının olmadığını umarak ve aynı tarzda fakat daha sürükleyici filmlerle devam etmesini bekliyorum yönetmenden. konu, mesajlar, oyunculuklar hepsi güzel ama bir "yazgı" değildir benim fikrimce. atmosfer kötü be usta.
serkan keskin'in oyunculuğunu tekrar takdir ettiğim iyi kurgulanmış bir zeki demirkubuz filmidir.diğer filmlerine göre daha çok diyalog bulunması durumu da sanat filmi fobisi olanlara bir nebze olsun iyi gelecektir.
uyarlandığı kitap olan yeraltından notlar'da baş ve neredeyse tek karakter uzun uzun anlatılıp da pis gülünç şeylere hemen hemen hiç değinmezken, filmdeki yansımasının -muharrem- etrafında kitaba göre yığınla lüzumsuz insan olup günleri ise uzun uzun ulumakla, mide bulandırıcı alışkanlıklarla geçmekte. nasıl beğenilir? yeraltından notlar'ın başarısız bir uyarlaması yeraltı... zeki demirkubuz hiç olmazsa beyaz geceler'e ilişmemeli, yaşamını bu kitaptan uzaklarda bir yerlerde sürdürmeli.
zeki demirkubuz bu filmde gerçekten güzel bir iş çıkarmıştır. lakin eksiklikleri yok değil, muharrem gibi bir adamın iş yerinde geçen bu kadar az sahne olması bana göre büyük bir eksiklik. işyeri ve memuriyet yeraltından notlar'ın en önemli öğelerinden birisidir zira böylesine uyumsuz ve hayatla hesaplaşması olan bir adamı anlatırken, bu uyumsuzluğun en önemli nedenlerinden birisi olan iş hayatını atlarsak, bu adamın başarılı bir şekilde memuriyetine devam ettiğini düşünürsek, bu inandırıcı gelmez. bu bakımdan sırrı süreyya önder'in olduğu sahneleri çıkarmasını bir eksiklik olarak görüyorum, yanlış anlamayın konu sırrı süreyya önder olduğu için değil, o rolü kim oynarsa oynasın iş yeri sahneleri mutlaka bulunmalıydı bu filmde. yemek masası sahnesi ise kitaptakinden bile güzel olmuş, yerlileştirme işini de sahne içerisindeki mükemmel geçişleri de harika bir şekilde kotarmış zeki demirkubuz.