yerin yarılmayacağını bile bile çaresizce rezalet anının geçmesinin beklendiği durumlardır. derse geç kalmışsınızdır. asansörü beklerken biraz daha. . sonra boş bir asansör gelir, siz yandan öndekileri beklemeden atlarsınız. sizden sonra bir öğretim üyesi biner asansöre. hani yandan önüne geçtiğiniz. o kadar insanın önünde yaptığınız saygısızlığın derecesini anlatır. herkes size nefretle bakar. .
gece boyu barda bir kızla kesişirsiniz.bütün havanız yerindedir.adeta tanrının yeryüzüne indirdiği insan soyunun devam ettirecek yegane insansınızdır artık.bu havaya yanınızda bulunan arkadaşınızın "lan olm hatun deminden beri seni kesiyo a.q."gazı da eklenir.bunu üzerine şöyle bara doğru bir seğirteyim,hem şekil olur hemde bira kaparım diye düşünürsünüz.ama bunu için önünüzde en zor engel olan barın pisti vardır.o kadar zıplayan, pogo yapan insan içinden geçmek elbette kolay olmayacaktır.neyseki bara akzasız belasız gidersiniz,biranızı alıp geriye dönmek istersiniz ama olan olur.dönüş yolunda zıplayan dananın teki size çarpar ve sizde piste boylu boyunca amele sümüğü gibi yapışırsınız.tabi sizde birine çarparsınız ve büyük olasılıkla bir bayana.hatta onla beraber düşersiniz.elinizdeki bira sizin ve kızın üzerine dökülür.ışıklar yanar tüm bara rezil olursunuz.başarmışsınzıdır.gecenin parlayan yıldızı siz olmuşsunuzdur
gündüz vakti evde annenizin komşuları varken ve siz tuvaletteyken teyzenin birinin içeri dalması ve ışık hızıyla kapıyı geri kapaması ve o an ne bok yiycem şimdi diye düşündüğünüz anlardır. tabi aslında bu bir şey değildir daha da utanç verici anlar vardır. 6-7 kişi arkadaşınızda toplanmışsınızdır ve o gruptan bir kişi sadece iki kişiyi tanıoydur. ve misafirdir. siz de ona pis bir şaka hazırlarsınız ve hepinizin ibne olduğunu zannetmesi için elinizden geleni yaparsınız ve hatta onu da aranıza almak istediğinizi söylersiniz. saatlerce süren şaka evden çıkıp çocuğu yalnız başına bırakmalar... ve bir anda çocuk gitmiştir. bir kaç gün sonra ailenizin bir şekilde kulağına gider bu olay ve sizi gerçekten ibne zannederler. tabi olayın şaka olduğunu açıklamak bir dert sonradan neden böyle bir şaka yapıldığını açıklamak ayrı bir dert ve utanç anıdır. off...
wrc de görev alan ve 1 hafta boyunca uykusuz kalan 3 arkadaş antalya'dan izmir'e dönmektedir. 1 hafta boyunca bünye okadar yorgun düşmüştür ki koltuga oturur oturmaz deliksiz bir uykuya dalınır. uyku esnasında yorgunlugunda etkisiyle ardına kadar açılan ağızdan, uyandırıldığım anda deniz aslanlarının kavgaları esnasında çıkardıkları desibelde çıkan ''gaaaggrrgghhhhhhhrrhh' diye tarif edebileceğim bir ses otobüste yankılanır. utanç dakikaları yaklaşık 10 kişinin sesi çıkardığım anda bana dogru bakması ve gülümsemesiyle son bulur.
internet kafelerin daha yeni yeni yayılmaya başladığı, bizim de lise yıllarımıza denk gelen, tahminimce 1998 yılının soğuk bir kış günüydü.
hava erkenden karardığı için okul çıkışı annelerimizin okuldan çıktığın gibi doğru eve şeklinde tenbihlemelerini yerine getirmek adını hemen evlerimize gidiyorduk. okula giderken de öğlenci olduğumuz için, öğlen yemeğini annelerimiz geç yedirdiğinden dışarıda takılmaya pek vakit kalmıyordu.
arkadaş grubunda olanların kendine ait bilgisayarları olsada, 1997 yılında microsoft'un piyasaya sürdüğü dönemin en sağlam savaş strateji oyunu olan age of empires'ı o günün şartlarıyla internet üzerinden oynamaya çalışsakta bağlantının yavaşlığı, zaman zaman kopması hep oyunu böldüğünden mutlaka bir yolunu bulup internet kafeye gitmemiz gerekiyordu.
planı yaptık ve pazartesi günü edebiyat öğretmenimizin verdiği ödevden dolayı bursa merkezde bulunan ahmet vefik paşa tiyatrosu'na gidecek ve o gün oynanan tiyatro oyununun kompozisyonunu çıkaracaktık. herkesin ailesi yuttu, fakat bir tanesinin ailesi çocuklarını el bebek gül bebek gibi yetiştirdiklerinden pek salmak istemiyorlardı. ama sonunda o da izin aldı ve saat 20:00'de başlayacak tiyatro için okul çıkışı eve gidip, yemek yedikten sonra tiyatro önünde buluştuk.
hemen gerçek hedef olan internet kafenin yolunu tuttuk. çılgınlar gibi age of empires oynadıktan sonra saat 23:00'te evlerimizde olacak şekilde kafeden ayrıldık.
eve geldiğim an annemin bana garip bir bakışı vardı ve sonrasında şu diyalog yaşanmaya başladı;
- oğlum nerdeydin sen?
+ tiyatrodaydım anne.
- gözlerime bak bakayım, bana pek öyle gibi gelmiyor
(iç ses) oğlum salca annen olayı çakmış söyle gitsin, yerin dibine girdin zaten.
+ evet anne tiyatroda değildik.
- az önce barbaros'un babası aradı. barbaros'u tiyatro çıkışı almaya gelmiş. eh be oğlum hadi madem tiyatroya gitmeyecektiniz, gitsen gitsen internet kafeye gitmişsindir, ama bula bula tiyatroda bir hafta boyunca oyun olmayan tek gün olan pazartesiyi mi buldunuz?
+ muahahahahaha hadi yaa oyun yokmuymuş.
ertesi gün okula bir gittik, barbaros'un hala yanağında tokat izleri vardı, pısırıklaşmıştı iyice..
kadıköy pasajında bir grup arkadaş gezinmekte iken dükkanın birisinin camında "ümit abladan tarot falı" adlı reklamı görürüm. kanka olarak tabir ettiğimiz arkadaşı biraz ilerdeki dükkanın önünde gitarlara bakan arkadaş topluluğunun içinden alır ve ümit abladan tarot falı yazısının önüne götürürüm
lord: olum olaya bak lan ümit abla nedir ne biçim isimdir ümit diye ablamı olurmuş travestidir lan bu hehehe
arkadaş: (çok soğuk bir edayla) ne var abi benim annemin adıda ümit
soğuk rüzgarlar esmiştir yapılacak tek şey arkadaş topluluğunun yanına gidip gitarlar hakkında olan tartışmaya dalıp olayın etkisinden çıkılmamasından dolayı saçmalayıp gevelemektir.
annesini avusturalya'ya yollamak için bilet almak üzere x turizm acentasını arayan arkadaşın başına gelen örnek olabilir mesela;
ark: merhaba iyi günler avusturalya'ya uçak seferiniz var mı
görevli: direkt olarak malesef beyefendi.dubai ordan singapur aktarmalı bıdı bıdı bıdı
ark: hımmm peki hangi havayolu şirketi veriyor bileti
görevli: fly emirates
ark: o ne ya daha düzgün başka bi havayolu yok mu
görevli: beyefendi fly emirates zaten business class kesiyor bileti dünyanın en prestijli hava yollarından birisidir.ama iki gün daha beklerseniz kargo uçağı var.daha hesaplı olur.
ark:!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!
dıttttttttttttttttttttttttttttttt
yalnız yerin dibine girmekle kalmaz eleman atomlara ayrılır oracıkta
sene 1997, yaşım daha 15, genciz vesselam. ''bıyıkların terlemesi'' hadisesine yeni yeni geçiş yapmışız.
bu cep telefonu denilen şerefsiz de istanbul'da yeni yeni peydah olmaya başladı o zamanlar. herkeste yok. hele 15 yaşında olanlarda hiç yok.
amcam geldi bi gün, elinde bi cep telefonu. markası ericson328 miydi neydi. böyle elbise fırçası boyutlarında bişey.
bizde 'uçan daire bulmuş gariban köylü' misali üşüştük telefonun başına. aldık orasını burasını kurcalıyoruz.
işte o zaman felaket bi istek oluştu bende. dedim ben de alacam bi cep telefonu.
ilk pedere açtım konuyu. siktir çekti haliyle. nasıl çekmesin daha onda da yok telefon.
gittim anneme yalvar yakar ikna ettim. -ama nasıl yalvar yakar. tam on gün bütün market işlerini ben yaptım. yer bile sildim lan. bi telefon için düştüğümüz durumlara bak-
gittik o zamanın parasıyla 45 milyon liraya bi nokia 3110 aldık.- markasını unutmadım hala.. -45 milyonda iyi para, kaba hesap bir memurun yarı aylığı gibi bişey-
neyse kavuştum telefonuma. kayıt defterine telefonları kaydettim falan. zaten bi evin numarası, bi pederin işyeri, bide amcamın cep numarasını kaydettim.
aradan 3 ay geçti. bi allah'ın kulu aramadı. kimse arayıp sormayınca ben de kendi kendime şekillere giriyodum. yolda giderken kimse aramadıgı halde telefonla konuşmalara falan. tam kıro hareketleri.
neyse yine böyle bi gün okuldan cıktım taksim'den otobüse bindim. tesadüf bu ya, okulda göz koyduğum bi kız vardı, oda binmezmi otobüse. kendi kendime, ''işte tam zamanı, hava atmak için bundan daha iyi fırsat olmaz'' dedim.
geçtim en arka koltuğa, kız da bi sıra önümde, aldım telefonu elime zil sesleriyle falan oynuyorum. sonra her zaman ki gibi arayan biri varmış gibi telefonla konuşmaya başladım. ne olduysa ondan sonra oldu zaten.
telefon kulagımda hararetli hararetli konuşurken bi de telefon çalmazmı! bütün millet otobüsün arkasına doğru bakmaya başladı. ben desen, zaten pancarımsı bi hal almışım. yüzüm gökkuşağının bütün renklerini sırasıyla deniyor.
arayan da amcam, ulan puşt, ulan ibne, 3 aydır tek bi kere bile arayıp sormadın 'yiğenim napıyon paraya falan ihtiyacın varmı?' diye, arayacak bu günümü buldun...
hayır otobüstekileri siktirette, kesiştiğimiz kız da otobüste, nasıl olduysa gözüm hemen ona kaydı bi baktım kıs kıs gülüyo.
sonrası malum. ilk durakta indim. paramda yoktu başka. kalan yolu yürüdüm. tam iki ay okula da gitmedim.
evde donla gezerken unutulup, yaz nedeniyle bir süredir balkonda duran çöp torbasını ziyaret amacı ile balkona çıkılır. derken komşu teyze görülerek eller ve kollar balkon demirlerine dayanmak sureti ile muhabbete başlanır. yaklaşık 10 dakikalık sohbet boyunca, teyzenin tuhaf bakışlarının neden devamlı belden aşşağınıza kaydığına bir anlam verilemeyip içeri girilir. boy aynasının önünden geçerken gözlerinize birşeyler takılır, bir adım gerileyerek aynaya tekrar baktığınızda üstünüzdeki eksikliğin farkına varılır.
cinsellik dersinde oral bariyerden bahsedilmiştir. safkız kelimenin anlamını öğrenmek üzere hocanın yanına gider. ve şöyle olur:
safkız: hocam oral bariyer nasıl oluyo?
hoca: oral seks için mi? (dersten çıkmakta olan sınıf bi an durur, dikkatler safkıza çevrilir. safkız kızarmıştır çoktan.)
safkız: yok ben kelime olara..
hoca: onu burda bulamazsın. genelde yurtdışında fahişeler kulanıyo, mikrobik durumlar olmasın diye.
safkız: (saflığına mı yansın, rezil olduğuna mı..) tamam tamam hocam ben almayacaktım zaten, kelime olarak şeetmiştim. kemküm..
amfide gayet sıkıcı bir hukuk dersi bu sıkıcı ortamdan kurtulmak için arkadaşlarla muhabbet edersiniz. derken arkadaşlarınızdan biri 'geçmişe mazi derler' der siz de bu lafı tamamlayayım diye atlar ve 'S.kilmişe de gazi' dersiniz o heyecanla * sesiniz çok yüksek çıkar o an tüm bakışlar size döner gülmekle ağlamak arasında kalırsınız işte o an. sonunda dayanamaz kahkahayı koyverirsiniz en sonunda dersten atılmakla son bulur bu olay.
-ingilizce konusuyoruz aslinda
>waow oh you can't take anything with you
-ee rusca konussak ruscami ilerletmek istiyorum. aslinda ben fransizca bilirim *
>yasna * ee quel age a tu?
-almancayi daha iyi konusurum *
>ya ich habe mich in dich verliebt!!!
--ha mina koyim her boku bilmesen olmazmi (bu kisim turkce soylenmektedir)
> e sen de yalan soylemesen olmaz mi? (bu kisimda turkce soylenmistir.
--GULP !!! sen nerden turkce biliyorsun
> almanya'da calistim, fransa da okudum, turke ce bir arkadasim vardi ondan ogrendim, inigilizce zaten 2.dilim.
>gel bakim gel nereye gidiyorsun!!
-ben bi tuvalete gideyim
çok sevilen bir arkada$ın dogum gunu vardır. izmir'lerden kalkılıp istanbul'a dogum gunune gidilir.*. özlenen herkes oradadır. önce karaköy'de güzel bir cafe'de kutlanır 70-80 kişi.
göze bir kız çarpmaktadır. çok da fazla ilgi cekmemekle birlikte dogum gunu sahibinin yanında oturmasıyla gözler yavaş yavaş ona kaymaktadır. kızın utangac bakışları dikkat cekmistir.
yanına oturulur ancak havadan geçilemediği için bakılmamaktadır. zaten izmir'E dondukten sonra da bir daha görülemeyecegi icin cok da sorun edilmemektedir.
akşam 11 gibi mekandan kalkılır. evine gidecek olanlar döner daha takılmak isteyenler ise taksim'de bir cafede oyuna, şamataya devam edeceklerdir.
taksim'in ortasında bir cafe'ye gelinir. 30 kişilik kadro korunmaktadır. oturulur hep beraber tabu oynanmaya ba$lar.
dogum gununun kutlandıgı mekanda göze carpan kız da oynamakta ve kacamak bakı$lar atmaktadır arada..
gercek dikkat nesneleri anlatmaya calı$ırken yuzunde olu$an tatlılıkla oluşur. bakmaya doyulamamaktadır artık.
eğlenilmiş, herkes köşesine cekilmeye baslamıstır. kızımız karşıda birisiyle tavla oynarken içi saran kıskançlık ise had safhaya ulaşmış, ulan yoksa asılıyor mu eleman düşüncelerine sevketmiştir.
artik gözler tamamen istem dışı ordadir. allah'a yalvarılmaktadır. eleman'in işi çıksa acilen defolsa ben atlasam ben devam edeyim diye dua edilmektedir.
o anda kendisini daha sonraları cok feci cezalandıracak olan, o anda bu faniyi sevindirmeyi başarmış ve eleman saatine bir an bakıp "ulan son dolmuş kaçıo muzaffer gidioz" nidalarıyla kızımızın yuzunde hafif bir burukluk bırakarak kaçmıştır.
kızın önünde boş bir tavla ve onunda önünde kapanmayı bekleyen büyük bir boşluk vardır.
hemen ayaklanılıp "istersen ben devam edebilirim" denilir.
kız çok şaşırmıştır. bir iki saniyelik tatlı bir bakıştan sonra tabii ki diyerek başlanır.
muhabbet kurulmuş, kız tavlada 5-0 yenilmiştir ancak anlattığım hikayeler yüzünden gülmekten de yerlere yatmıştır. olmuştur, muhabbet kurulmuştur.
başka bir köşeye çekilip yanyana oturulur biraz ortam slowla$tırılarak ** komiklik havası ortamı cool bir havaya bırakmıştır.
"ya canım accaip içmek istedi bu akşam" diyerek konuya adım atılır. kız önce "ya çok da geç oldu aslında ben de cok isterdim ama yetişemeyiz ki" diyerek tatlı şekilde reddeder. üstelenmemesinden sonra ise ani bir manevra ile "ya aslında yetişebiliriz sanırım" der.
tek sorun etraftakileri kandırmaktır.
dogum günü sahibine ;
"ya ba$kan biz cok acıkmışız nur'la bir şeyler yiyip gelicez bekleyin" denir.
dogum günü sahibinin götlüğü üzerindedir " ulan ben de acıktım gelsem mi" diyecek olur, "aslan sen acıkmadın biz acıktık bekle adabınla" diyerek kızın gülücükleriyle mantolar giyilir.
izmir'li olmanın verdigi rahatlıkla olsa gerek geç saatte istiklalin renkli sokağinda salinmaya baslanır ilk görülen bara girilir.
kız aslında alkolden pek hazzetmemektedir, bellidir ancak çözüm hic tükenmez.. bana güven denilir devam edilir.
fani kahramanımız " süprizini" bailey's olarak sunar bu guzel kıza. kız ise tadınca mest olur, güveni boşa cıkmamıstır. ortam loştur. o gün tanışılan kız ise sanki dünyanın en şeker kızıdır ve seninledir.
aşk meşk konuları açılır, kızımız ise anlattıkca kahramana daha bir vurulmaktadır, hissedilmektedir.
çıkışta yardım bahanesiyle tutulan el bırakılmaz istiklal caddesinden elele dönülür cafe'ye...
kapıya yaklaşılır el bırakılır. kapı açılır. zaten tamamı tanıdık olan ahaliden bir alkış kopar anlamlı.. utanılır..
ancak bu utanç kalmayacaktır burda... mutluluğu veren allah almasını da bilecektir bu faniden...
kıza yol verilerek inmesi seyredilirken merdivenleri atılan ikinci merdivende ayağiniz kayarak tahta zemine bir mozale daha bırakmıştır. az önce sizi agzında sigaralarla ayakta alkışlayan kızlı erkekli gençler artık götleri yırtılıncaya kadar gülüyor, işin kötüsü bir an göz göze gelinen kızımız eliyle agzını tutmuş yarı şaşkın, yarın kendini gülmemek icin kasar haliyle size bakıyordur. ince bir örgü, ninenizin size tek tek ördüğü kalın bir atkı gibi yarattığınız karizma tek saniyede hallaç pamuğu gibi sökülmüştür.
o an çok yalvarırsınız allaha al şu canı diye.. duymaz sizi.. koşup bir an atmak gelir kendinizi istanbul'un açılmakta olan trafigine... beceremezsiniz.
komikmiş gibi ufak bir sırıtmayla kalkar şımarıklığa vurmuşsunuzdur ama çok zor unutursunuz o anı çook... !