modern toplumlarda yapılan bir araştırmaya göre, çevresiyle etkileşen, öğrenen, gelişmeye devam eden modern insanın ortalama yedi yılda bir gerçekleştirdiği bir eylemmiş.
yani ortalama modern insan yedi yılda bir yeni bir bilinç eşiğine geçiyor.
şimdi biliyorum, authorun götü kalkmış diyeceksiniz ancak bu bilinç eşiği atlama ve yeni bir hayata başlama hadisesi bende ortalama iki senede bir oluyor. evet, üşenmedim ve tepeden tırnağa yenilenip, yeni bir insan olduğum ve yeni bir hayata başladığım hayat dönemeçlerimi oturdum yazdım kağıda. iki senede bir.
ve en son değişimimden beri iki yıla yaklaşmak üzereyiz ki, hali hazırda yaşadığım hayattan fena halde bunalmış, etrafımdaki gerizekalılardan artık iyice sıkılmış, noktayı koyacağım zamanıve fırsatı bekler olmuşken, yeni bir "hayat değişimi"nin çok uzakta olmadığını hissediyorum.
son hayatımda kalbime girmiş tüm güzel kızlar, alev alev kadınlar, çapkın gülümsemeleri kalbimi çalan dilberler, sizi yeni hayatımda da kalbimde saklayacağım, anılarınız ömür boyu benimle olacak, panik yapmayın.
belirli aralıklarla yapılmadığı takdirde, kişinin kendinden ve hayattan nefret etmesine neden olabilen. ayrıca yaşıyor olmanın tesellisi, bunun imkanlı bir şey olmasındadır.
eski sevgilinin yepyeni bir hayata başlamasıdır. bizim hayat hep aynı sabit kalıyor, bu yepyeni hayatına başlıyor. 6 sene sonra kendisine yepyeni bir hayat kuruyor, 6 sene sonra biz daha çok diplere vururken o keyfine bakıyor. hem kariyerine devam hem de zevkine devam. yenilenmek bu kadar kolaysa, ben de ilk fırsatta yepyeni bir hayat kurarım kendime lan denilen bir hayattır. bazılarına bu hayat hiç gelmez, gelmeyecek olan hayatın nesine başlar insanoğlu? yeni bir hayat dediğiniz seçilmiş kişilerin başladığı hayat. diplerde sürünenler için artık yeterince geç ve yok öyle yeni bir hayata başlamak. ****
bir başkasının başlığında yazmak ve bu başlığın ilerki bi' zamanda senin başlığın gibi olması ve kesişmesi kadar gerçek bir değişim...hayret!..yeni bir hayata başlamak..altan bir tuğlayı bile bile çekmenin verdiği keyif. herşeye yeniden başlamak..
belki yeni bir hayat yok ama var olan; değişimin ve yeni bir hayat dediğimiz o şeyin dış faktörlerle değişmesini en azından başlatmak. cesaret ve korku arasında gelip gitmelerin kardeş kardeşi vurduğu hain zamanlar... ve galip gelen rahatlığa rağmen hep cesaret.
zaman çok sıradan ve olagan akarken içimdeki renkler birbiriyle karışır. acemi bir ressamın bombok ettiği tuvallerden ziyade artık ne istediğini bilen ve çırak iklimlerden sıyrılmıştır zaman. pastel renklerin büyüsünü zorlanmadan gözü kapalı bulmak.. periyodların hükmü yoktur artık. yaşanmışlık veya yaşlanmışlık hiç değil. ama yine de alışkanlıkların verdiği hüzün gelir çöker omuzlara. donkişot'un yel değirmenleriyle savaşını anımsarsın ve gülümsersin. teoman'ın rüzgar gülü şarkısı gelir yerleşir dimağa. sözlerden çok duygular evet..değişimin ve yeni hayatın işte taa kendisi.
bu kadar zor mu o basit ama yaşamızı kökten değiştirecek adımı atmak. belki de korkarız yeni başlangıçlardan. ne kadar ben önümü görüyorum, yaptıklarımın farkındayım desekte daha ilk adımda çamura saplanabiliriz. peki ya sonra hemem vazgeçip kararlılıkla geldiğimiz o yoldan geri mi döneceğiz? gözümüzde geçmiş beliri verir, acaba hata mı ettim? şimdiden kafamız allak bullak olmuştur. soruların kemirgenden farkı yoktur, yer bitirir bizi. her taraftan bi ses çıkar. kaparsın kulaklarını garip sesler çıkarırsın. sus artık sus! o fısıldamaya devam eder.
-at kenara saçmalıkları kötü başlangıç olabilir zaten.
-şimdiden b'ka battın.
-sorun sende bak etraftakilere...
-ya şimdi ne olacak kalkabilecek misin?
ağlamak iyidir, her zaman için bir rahatlama gibi gözükse de insanın benliğinden kaçmanın en iyi yoludur. kavalayanın her zaman dibinizde olduğu bir kaçış gibi.
hayatınız dönme dolap gibi olmuştur. bir gün gökyüzündeyken diğer gün yer ayağınızın altındadır, paranız kadar dönersiniz. işin eğlenceli kısmı anı yaşamaktır. peki ya sonrası? işte buna takılıp kalmazsınız. bana bunlarla gelmeyin, yalanınızı yerim. düşünmek yarını planlamaktır şimdiyi değil. bulunduğunuz anı asla planlayamazsınız. buna ne paranız ne de adımlarız yeter. şöyle düşünün sizden her zaman önde olan birşey. bu burnunuz olabilir, saçınız ya da şapkanız. onunlayken onu asla yakalayamazsınız. yaşantı da böyle bişey eski ya da yeni fark etmez. tek değişen otantikliği. hayatın içeriği size kalmış. ister maviye boyayın ister kırmızıya loş bir ışık varsa rengin önemi yoktur. o loş ışık kendinizden başkası değilse ne yapmalı? düşün, düşün, düşün kafanı tırmalamaya devam et. derin bir uykuya dal yarın ve o büyük adımın yaratacağı olasılıkları kafana takma. olaylar gerçekleşmesi gerektiği gibi karşına çıkar. senin tek yapman gereken ona yön vermek. şimdi dönme dolaptan in daireler yerine doğrular çiz.
Bir arkadaşım var (bu sefer gerçekten arkadaşım) Boğgaziçi ekonomi mezunu ve bankacı kendisi; o kadar bunalmıştı ki takım elbiselerden, kravatlardan, müdürlerin önünde kafa sallamaktan... abisiyle karar aldılar, memleketlerindeki büyücek bir evi satıp Trakya'da yemyeşil bir meyve bahçesi satın aldılar. içindeki kırık dökük evi yine allayıp pullayıp küçük bir villa yaptılar. Şimdi on beş gün o on beş gün abisi duruyor orada.
Yani On beş gün istanbul'un tüm nimetlerinden yararlanıyor, kendini kasmadan finans bilgisini değerlendirebileceği işlerde çalışıyor, sinemasına, festivaline, barına gidiyor, bir sonraki on beş gün yeşillikler içerisinde kitaplarla, filmlerle, hayvanlarla kucak kucağa yaşıyor.
Ailesi, ingiltere'de Master yapmasını, sonra da ABD'ye yerleşmesini ve ileride dev bir CEO olmasını beklerken, adam bütün bunları elinin tersiyle itti. Annesinin ayılıp bayılmalarına, babanın tehditlerine hiç aldırmadı.
Şimdi mi? çok mutlu, yüzünden renk damlıyor, ben burda sinir krizleri geçirirken o karşımda sakızını çiğneyerek haftaya hangi köyde sabah kahvaltımı yapsam diye plan tasarlıyor.
seni çağıyorum sesime
bugün yırt bu geceyi baştan sona dolaş tüm şehri
bütün sokak lambalarını yak
bütün kapıları çal herkes uyansın
bir müjde olsun içinde senden birşeyler olsun
bu gece şehir uyumasın
bu karanlık
bu şehir
bu gece
bu son olsun...
Uzun uzun yazıp anlatmak istiyorum lakin sözlü anlatırken bile bazı yerlerden kısmama rağmen iki buçuk saat sürüyor. o yüzden şimdilik burada özet geçiyorum.
hayatımı adadığım kadından ayrılıp 25 yılımı geçirdiğim, hüzünlerimi, sevincimi, eğlencelerimi yaşadığım ve daha sonrasında barınamadığım şehrimden, bir ay boyunca plan yaptıktan sonra işlerimi ayarlayıp istanbul'a geldim. 1 yıl evli ablamda kira vermeden sığıntı hayatı yaşadım. Şu an ki Suriyelilerin durumu gibi bir durumum vardı o dönemler. 1 yıl içerisinde hatunun bana soktuğu borçları kapadım. babam rahatsızlanınca şehre geri dönmek zorunda kaldım. şehre geri döndükten 3 ay sonra babamı kaybettim. babamı da kaybedince artık planlarımda askerlik vardı. babamı kaybettikten 1 gün sonra askerlik yerim açıklanacaktı. hemen askeriyeye gidip durumumu anlatıp ileri bir tarihe aldırmak zorunda kaldım. beni 6 ay sonrasına attılar. yani kasım celbine denk geliyordu bu. o süre zarfında bulunduğum şehirde çalışmam lazımdı ve 6 ay boyunca boş beleş çalıştım. biraz da olsa para biriktirip askere gittim. Biriktirdiğim para 3 ay yetti. her çarşı iznime çıktım ve her çarşı iznimde sarhoş bir şekilde askeriyeye döndüm. bir şekilde bitti askerlik. istanbul'a gelip evli ablamda 1 hafta kaldım. 1 haftada şehrime dönüp çocukluk arkadaşlarım ile görüştüm. orada da geçirdiğim 1 haftadan sonra tekrar istanbul'a gelip işe başladım. 3 ay daha ablamda suriyeli hayatı yaşadıktan sonra askerde tanıştığım bir arkadaşım mersinden istanbul'a geleceğini söyledi çalışmak için. Benim için bulunmaz bir nimet gibiydi. konuştuk ve anlaştık. planlarımıza göre 3 ay para biriktirip eve çıkabilecektik. Planlarımızı harfiyen uyguladık ve şu an son 3 aydır o ev arkadaşım ile istanbul da yaşıyorum.
tek yaşamak hayalimdi. Evet, belki ailem kalmayınca bunu başarmak daha kolay oldu. Tek yaşamanın en büyük zorluğu çok fazla yalnızlık çekmek. iliklerime kadar hissediyorum.
Bu en güzel başka bir ülkeye yerleşerek yapılır.
Kimseyi tanımazsınız, dilini bilmezsiniz. Herkes, aileniz, arkadaşlarınız artık yoktur. Tek başınıza yeni bir hayata başlarsınız. Zordur. Değer mi? Bilinmez, ancak zaman gösterir.
lisans alanımdan farklı bi alanda yl yaparak yeni bi hayata başlamaya çalıştım, herkes lisans alanımla yüksek lisans alanımı birleştirerek bi tez ortaya koymamı söyledi, reddettim. Ama ben Arapçayı bırakınca o da beni bırakır zannettim, olmadı.
istanbuldan taşınma ihtimalimiz vardı, çok heyecanlıydım. Orada farklı şeyler yapacaktım arkadaşlarımdan uzakta. Yeni insanlar tanıyacaktım, kurslara gidecektim, bol bol yüzecektim, olmadı.
Tırnaklarımı yolmayı bırakınca bi şeyler değişir zannettim, olmadı.
Şimdi ise lanet tezimi yazınca farklı bi hayatım olacak, bir stk’da işe girerim, Almancamı hallederim, ud kursuna giderim diye hayaller kuruyorum, bunların hepsini yapsam bile hayatım yine aynı kalacak, yine bi şeyler olmayacak.