yeni bir başlangıç yapmak istiyorum sözlük. aslında herkes ister bunu zaman zaman ama benim şöyle bir sorunum var ki her şeyi bitireli uzun zaman oluyor. yani bitiş ve başlangıcın arası o kadar açıldı ki, ben sadece durmaya öyle alıştım ki başlamak konusunda çok ama çok zorlanıyorum. öyle bir dönemdi ki bu uzun sayılabilecek dönem birisi "eee ne yaptın bakalım?" dediğinde verebileceğim hiçbir yanıtım yok.
song, üç sene ne yaptın?
...hiç bir şey...
hani uzaktan bakıp bi haltı da becerme dediğimiz tipler vardır. hah işte bu üç sene öncesinde o tiplerden biriydim ben de. song resim yapar, bağlama çalmaya çalışır, psikopat gibi kitap okur, her hafta ne kadar bu konuda beceriksiz olsa da başka bir spora sarar, güzel öyküler yazar, güzel filmler bulur izlenecek, arkadaşları ile iletişimi mükemmeldir, tüm sorunlarına en mantıklı çareyi her zaman bulabilir ve eğlencelidir.. hepsinden ötesi mutludur be. yine yalnızdır çoğunlukla ama mutludur. sağlam durur. ne zaman ağladığını hatırlamaz bile. şimdi eline boya almayalı, raket vs kullanmayalı çok zaman geçti. arkadaşı yok. çünkü müthiş bir dalgınlığı var. dinlemiyor. ilgisini veremiyor bir şeye. bağlamanın üzeri dolabın kenarında dura dura toz bağlamış. ve mutsuz...
ne oldu peki? gerçekten bilmiyorum. bu sorulduğunda söylediğim bir bahanem var ama artık problemin o olduğuna da inanmıyorum. ve hala durmaya devam ediyorum.
demek istediğim eğer bir başlangıç yapacaksanız sizler sakın durmayın. bam diye başlayın neye başlıyorsanız. durunca kalıyorsunuz öyle.
bu da böyle sonuçsuz bir yazı işte. özür dilerim..
seçimdir. her şeyi geride bırakmak ve yeni bir sayfa açabilmektir. cesaret gerektirir, bazen zorlayıcı olur ama zamanla her şey yoluna girdiğinde daha da kolaylaşacaktır. önemli olan yapılan hataları tekrarlamamak.
"yeni" politiktir ama geçelim bu lafları artık. kastedilen şeyin farkındayız hepimiz. yarın'ın bugünden daha iyiye gitmesi ancak ama ancak bugün iyiye yönelik yapılan bir eylemle mümkündür. "doğduğun ev kaderindir" gibi sapkın inançlar dayatılıyor bize. ne doğduğun ev, ne kocan, ne karın, ne anan baban, ne işin, ne cebinde olmayan para, ne fiziksel görüntün, ne kötü geçmişin hiçbiri kaderin falan değildir. hayatın nesinden korkuluyor, insanı bu kadar neden yoruyor biliyorum; alışmak, kötüye bile olsa bi rahatlık sağlıyor ve bu hal bizim daha az enerji harcama isteğimizi çok tatmin ediyor.
yalnızca bir defa doğmuş, bir defa yaşıyor ve bir defa ölecek olma bilgisinin yeterince sindirilemediğini düşünüyorum. sadece dilsel bir bilgi bu sanki. "öleceğiz evet" falan diyor insanlar fakat onları durduran şeyin, harekete geçmelerini engelleyen şeyin ne olduğunu asla önemsemiyor, burayı, burdaki yarayı deşmiyorlar.
hayat edilgen bir yapı. ne istersen, yeteri kadar, kalpten, çok derinden ne istersen olacak. gereken tek şey istediğin şey uğruna çok ama çok çabalayıp hayata bu çabayı huzurla bırakmak. sonrası onun işi. öyle yerlerden, öyle şekillerde öyle sessizce gelişecek ki bazı şeyler şaşıracaksınız. allah da denebilir bu büyük yapıp ediciye. allah, eğer varsa her şeyin ilk ve son sahibidir. hayat da öyledir. o sahipten direkt istemek gerekmez mi? sebep olanlardan değil direkt ondan. apartman görevlisinden medet ummadan ev sahibine ulaşabilecek kadar yüksek bir algıyla doğduk. bizi duyan bir akış var. bize hemen karşılık veren, yapıp ettiklerimizin karşılığını hemen bize veren yüksek, çok yüksek bir alışverişteyiz.
büyük büyük laflara gerek yok; yeni bir başlangıç yapma isteği bile örtük bir iflasın, artık çok sıkılmanın belirtisidir. demek ki sevgili kardeşim sen de bazı şeyler çok tükendi. sen aynı yerde debelenip durduğunu fark ettin artık. artık anladın. artık bir şeyleri değiştirmek istiyorsun. ben de yaşadım bu hali. bir yükseliş, bir depresyon, yeniden ayağa kalkma ve bambaşka bir inanç. sen de yaşayacaksın ya da yaşıyorsun.
insanlar böyle kararları çok zor verirler çünkü alışıklar dün olan şeyi bugün de devam ettirmeye. bunu rica ederim yargılayıcı bir üsten bakış olarak algılamayın. haddim değil aq. fakat kötüye gidenden de zevk alan bir tarafımız var. bence bu halin böylesine kutsanması da bizim kendi ayağımıza sıkma biçimimiz. gizliden gizliye keyifleniyoruz sanki bir şeyleri yapacakmış gibi görünüp olmamasından. sorumluluktan kaçmak insan gibi akışkan ve dağın arkasını merak eden bir türün ancak intiharı olabilir. çünkü bizler gerçekten devam eden, bir adım daha atabilen ataların devamıyız. atalarımız merak etti. tekrardan denedi. bir adım daha attı ve hikayemiz başladı.
adams diyor ya; "Galaksinin Batı Sarmal Kolunun bir ucunda, haritası bile çıkarılmamış ücra bir köşesinde, gözlerden çok uzak küçük ve sarı bir güneş vardır. Bu güneşin yörüngesinde, tamamıyla önemsiz ve mavi yeşil renkli, epeyce küçük bir gezegen döner. Gezegenin maymun soyundan gelen canlıları öyle ilkeldir ki dijital kol saatinin hala çok etkileyici bir buluş olduğunu düşünürler. ama Bu gezegenin şöyle bir sorunu vardır; Üzerinde yaşayan halkın büyük bölümü çoğu zaman mutsuzdur.
Bu sorun için pek çok çözüm önerilmişti, ama bunların çoğu genellikle yeşil renkli küçük kağıt parçalarının hareketleriyle ilgiliydi. Bu da tuhaftı, çünkü aslında mutsuz olanlar yeşil renkli küçük kağıt parçaları değildi. Bu nedenle sorun varlığını sürdürdü; halkın çoğunun durumu kötüydü ve onların büyük bölümüyse sefildi, dijital kol saatleri olanlar bile. Her şeyden önce, ağaçlardan inmekle büyük bir hata ettiklerini düşünenlerin sayısı gün geçtikçe artıyordu."
kardeşlerim böylesine evrensel bir kayıtsızlığın mağdurları olan bizler için tarih boyunca devam eden git gellerin birgün muhakkak biteceğini düşünmek devasa bir hatadır. hayatın kendisini direkt olarak bu giriş çıkışı son derece yüksek bir akış olarak kabullenip neyse o, savrulmayı en aza indirerek devam etmek dışında çare var mı? şu; "dijital kol saati olanların bile mutsuzluğu" hali sahip olunduğunda artık bütün ihtiyaçların neredeyse sıfıra ineceğini sandığımız o büyük amaçlarımızın sonrasında bi daha mı sorgulansa?
her şey ama hepsi müthiş bir hızla değişir çünkü değişmek en belirgin var olma biçimimizdir. bizler sıkıştığımız bu eşsiz et parçasının içindeki kötü giden bazı şeyleriz. bilinciz tümden. eyleme geçebilen fikirleriz. kötü ya da iyi fikirler. fikir olmaktan artık kurtulmak isteyen fikirler. orada öylece bırakılmış ihtiyar maymunlarız. adams müthiş bir atıfla; "ağaçlardan inmekle büyük bir hata ettiklerini düşünenlerin sayısı güç geçtikçe artıyordu" derken artık bir maymun değil de insan olmanın sorumluluğunu anlamaktan bazen pişman olabileceğimizin de altını örtük bir cümlecikle çok güzel çiziyor.
mesele tümden yapıp etmekle ilgili. hareketin sorumluluğunu alabilmekle. başlangıç noktasına sadakat gereksiz. taşınabilir sağlam ve sağlıklı kökleriniz olsun. durmayın. taşıyın onları. toprak aynı toprak. her yeri evi belleyebilen tipleriz. bir küçük cümleciğin içine sığınanlarınız var. orası evi onun. tesellisi. sanarak yaşayanlarınız var. sanmasınlar. hey sananlar, sanmayın. yapmayın.
şunları kabul edelim; öleceğiz, anlam çok zor bulunur ama bulunur, fikir değil eylem önemlidir, sanarak yaşamak bir hayatı ziyan etmenin en kolay ama sonuçları itibariyle en acıklı yöntemidir, hem haklı hem mutlu çok zor olunur, gerçeğin dışında insanı çok uyuşturan bir rahatlık vardır, hayat, allah sistem ya da neyse, ne olarak tanımlıyorsan o ancak çabayı destekler, evren hareketi alkışlar.
bikaç saat sonra bir adamın, yüksek bir dehanın, çok ama çok onurlu, çok çalışkan, çok gerçek, çok şefkatli, çok eşsiz bir beynin planlarını gerçekleştirdiği ve bir ulusun tüm kaderini değiştirdiği o güzel gün başlayacak. mustafa kemal bir daha doğmayacak kadar iyi yaşamış bir adamdır. öldü ve ölümsüzleşti. kendisinden büyük bir şey yarattı. kendisini aştı. bıkmadan, yorulduğunda dinlenerek, vazgeçmeyerek müthiş ama hakikaten şartlar itibariyle müthiş bir şey başardı. zihninde milyonlarca fikir, sentezler, tecrübeler, endişeleri, yalnızlığı, tümü son hamlesiyle silinip gitti. mustafa kemal başarılı bir adamdır her şeyden önce. bir fikir olarak kalmamış, eyleme geçmiş, çok ama çok çabalamış, biçok kez ihanete uğramış, suçlanmış, taşlanmış küfürler yemiş ama günün sonunda başarmış bir adamdır. bir adamın neler yapabileceğini sorgularken durup onu düşünmek gerekiyor. bitmiş bir insan yığınını tekrardan yücelten, onlara bir ideal veren, fırsat sunan, sıfırdan başlamasınlar, ölmesinler, değerli olduklarını, onları da düşünen birilerinin olduğunu bilsinler, bu kadar yorulmasınlar, kendilerini kendisi gibi yalnız hissetmesinler diye yaptı ne yaptıysa. kendi hayatınızın mustafa kemal'i olun.
Hayatında değişiklik yapmak. Bu tek bir alanda olabilir ya da hayatının her alanını kapsayabilir.
Benim buna ihtiyacım var ama gerçekten çok zorlanıyorum. Nasıl halledeceğim her şeyi? Tekrardan düzen kurmak çok zor. Yeni bir şehir, yeni insanlar, yeni... yeni kelimesinden nefret ettirirler insanı.
Tek başıma da halletmek zorunda değilim. ilk zor olan şey karar verebilmek. ikinci zor olan şey ise bunun doğrultusunda çabalamak. Gelecek tamamiyle bir bilinmezlik. Risk almaya değer mi diyorsun? Öte yandan gencim ki, ne kaybederim diyorsun.
Umuyorum ki, hem benim hem de sizin de istekleri doğrultusunda hayatın akışı gerçekleşir. Aksi takdirde çekilmiyor çünkü.
çoğunlukla dizilerde ve filmlerde gerçekleşen ancak bu aptal ve saçma dünyada ve hayatta yeri olmayan değişiklik biçimi.
en doğrusu bazı sorunların asla çözülmeyeceğini kabul edip, beklentiye girmeden, hayal kurmadan, karşılaşılan renklerden keyif alarak yaşamaktır.
çünkü her şeyin düzeleceğinin garantisi yok ve dünya mutlu sonlar için uygun bir yer değildir. üzgünüm ama gerçek bu, yalan söyleyemem.
edit: sadece güzel bir kadınla seks yapmak için bin tane sıkıcı formalitenin gerektiği bu aptal dünya ve hayat canımı çok sıkıyor.