yeni ayakkabı aldık mı özeniriz. ilk günlerde, fizik kurallarını alt üst edercesine, tek ayağımız üzerinde diğer bacağı atıp kucağımıza, karate kid'in batan güneşe karşı tahta üzerinde duruşu gibi çıkarırız. en olmadı otururuz merdivene, yavaş yavaş, bağcıklarını gevşete gevşete, keratayla dürtükleye dürtükleye çıkartırız. anti-ergonomik göbeğimden ötürü ikinci şıkkı hep tercih etmişimdir. yeni ayakkabılar yüzünden soğuk taşlara oturup cırcır olmuşluğum, bağırsaklarımı pür-ü pak etmişliğim çoktur.
ama gün gelir, artık nankör ve sabırsız vücut, durunamaz topuğa çıkarmaya başlar. hafiften üzerinde toz birikmeye başlayan ayakkabıya duyulan heyecan bitmiştir. arada boyattığımızda bir iki günlüğüne de olsa yine aynı heyecanı yaşarım, ama 3. günde bil ki topuklar birbirine sürter efendim. bu yüzden:
aşklar gibidir yeni ayakkabılar; ilk zamanlarda üzerine titrerken, en ufak şeyde aynen topuk abicim.