yeni ateizm

entry4 galeri0
    1.
  1. ateizmin dar kalıpları ve basit savunmaları ardına saklanmayıp yeni ve köklü kanıtları olan ateist görüşdür.
    http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/11807747.asp
    1 ...
  2. 2.
  3. yıllardır dini inançlara saldırarak bir baltaya sap olamadık bari kendimizi yeni diye sunalım da popülaritemiz artsın diyen inançsızlığa inanmış insanlar topluluğunun inancı.
    1 ...
  4. 3.
  5. Yeni ateizm 21. Yüzyılın ortasında ortaya çıkmış, Batı Avrupaʼda ve Kuzey
    Amerikaʼda yaygınlaşmış bir görüştür. Bilhassa sözde islam adına işlenen terör eylemleri
    neticesinde popülerliğini arttırmıştır. Din ve bilimin çatıştığını ilan eden bir dünya görüşüdür.
    Bilhassa Richard Dawkins, Daniel Dennett, Sam Harris ve Cristopher Richardsonʼun
    öncülüğünü yaptığı bir dünya görüşüdür. Tabiî ki onlarla sınırlı değildir. Bu görüş aslında
    bilimcilik dünya görüşüne dayanmaktadır. Bilimcilik dünya görüşünü kısaca belirtmek
    gerekirse; yalnızca doğa bilimleriyle elde edilen bilgilerin meşru olduğu, doğa bilimlerinin
    dışındaki bilgilerin meşru olmadığı ki buna sosyal bilimler, felsefe ve din de dahil bu görüşe
    dayalı bir pozisyondur. Yeni ateizmin yayılmasındaki önemli etkenlerden birisi din ve bilimin
    çatıştığı görüşüdür. Elbette bu görüş yeni bir görüş değildir. Bertrand Russelʼda, Draperʼda
    da, 19. Yy düşünürlerinde, Büchnerʼde de bu görüşü görmek mümkündür. Yalnız modern
    dönemde yeni ateistlerin bilhassa dinden tamamen negatif bir unsur, negatif bir kurum olarak
    bahsettiklerini görüyoruz. Bu anlamda örneğin 19. Yyʼın önemli düşünürlerinden Durkheim;
    Dini Hayatın ilk Şekilleri isimli eserinde dinlerin toplumsal birlikteliği sağlayan bir
    fonksiyonunun olduğunu söyler. Hatta Marks bile din halkın afyonudur derken aslında bir
    cümle öncesinde, taş kalpli bir dünyanın ruhudur der dinler için. Aslında Marksʼın da orada
    bile dinin acıları dindiren fonksiyonuna referans verdiğini görüyoruz. Yani Marksʼa göre
    dinler kötülüğün kaynağı değil, ekonomik ilişkilerin, sınıf ilişkilerinin bir yansımasıdır.
    Dolayısıyla asıl mücadele edilmesi gereken dinler değil, sınıf ilişkileridir. Yalnız yeni
    ateistlere göre asıl mücadele edilmesi gereken toplumda denk geldiğimiz bütün kötülüklerin
    anası aslında dinlerdir, dolayısıyla dinlere tamamen negatif bir rol biçerler ve dinlerin her
    türlüsüyle her alanda mücadele edilmesi gerektiğini söylerler. Öyle ki bilhassa Richard
    Dawkins, Sam Harris ılımlı dindarlarla bile mücadele edilmesi gerektiğini, çünkü ılımlı
    dindarların aslında içlerinde Usame Bin Ladin yaratma potansiyeline sahip olduklarını
    belirtirler. Tabi yeni ateistler aslında bu görüşleri savunurken belli bedeller ödemek
    zorundalar. Bilim tarihini çarpıtmak, felsefeyi çarpıtmak, belli felsefi argümanları görmezden
    gelmek gibi yollara başvurmak zorundalar. Bütün faturayı dinlere kesmek için belli toplumsal
    dinamikleri de görmezden gelmek zorundalar. Tarihin önemli bir kısmını çarpıtmak
    zorundalar. Örnek vermek gerekirse Nikaragua gibi Latin Amerika ülkelerinde diktatörlere
    karşı din adamlarının halkı örgütlemesi ya da Polonyaʼda diktatörlüğe karşı yine halkın din
    etrafında birleşmesi, köleliğin kaldırılmasında dinlerin oynadığı rol, Vietnam savaşında
    dinlerin oynadığı olumlu rol, hastanelerin dini kurumlar olarak ortaya çıkması, üniversitelerin
    batıda dini kurumlar olarak ortaya çıkması, orta çağda tüm günahlarına rağmen kilisenin
    bilimin en büyük finansörü olması, sanatın finansörü olması, örneğin Bah Aziz Thomas
    kilisesi tarafından yirmi yedi yıl boyunca finanse edilmiştir, sanatın arkasında kilisenin
    olması, daha bir çok konu yeni ateistle tarafından görmezden gelinir. Sadece dinlerin
    kendilerince negatif yönlerine odaklanıp onları çarpıtmaya çalışırlar. Bu konuda da bu
    yaptıklarından ötürü hem teist hem de ateist düşünürler tarafından yoğun bir şekilde eleştiriye
    uğramışlardır.
    4 ...
  6. 4.
  7. Temel eleştiri yeni ateistlerin ideolojik ve yüzeysel oldukları yönündedir. Sosyolog Rodney
    Stark bu konuda ilginç bir gözlemde bulunuyor, diyor ki bir insan Robin Hood hikayelerini
    okuyarak ortaçağ hakkında ne kadar bilgi edinebilirse, Richard Dawkins kitaplarını okuyarak
    da din hakkında o kadar bilgi edinebilir. Ateist bilim felsefecisi Michael Ruse da Tanrı
    yanılgısı isimli kitabı çok sert eleştiriyor ve kitabın o kadar kötü olduğunu anlatıyor ki
    kendisinin bir ateist olarak aslında kitabı okurken ateizmden utandığını söylüyor. Yine
    felsefeye giriş ve dine giriş dersleri olsa bu derslerden Richard Dawkins ʼin geçemeyeceğini
    iddia ediyor. Yine başka bir ateist düşünür Terry Eagleton da Richard Dawkinsʼin ve diğer
    yeni ateistler aslında bilimi doğru tasvir etmediklerini ama daha da kötüsü dini çok yüzeysel
    şekilde ele aldıklarını, dinlerin olabilecek en kötü şekilde yansıtıldığını, hatta dinleri öğrenme
    zahmetine girişmediklerini söylüyor. Nitekim Richard Dawkins de bundan iki sene önce attığı
    bir twitte Kurʼanʼı hiç okumadığını, islamʼı eleştirmek için Kurʼanʼı okumasına gerek
    olmadığını söyleyerek aslında Terry Eagletonʼın bu görüşünü doğrulamış oldu.
    Yeni ateistler felsefeyi küçümsemeleriyle de meşhurlar. Bu anlamda aslında yaptıkları
    felsefi hataların da hoş görülmesi gerekebilir. Örneğin yeni ateistlerin binlerce yıllardır
    sorulan, cevaplanan soruları sanki geçen hafta bu sorular ilk kez sorulmuş gibi
    yönlendirdiklerini görüyoruz. Örneğin Tanrıyı kim dizayn etti, Tanrı varsa niye kötülük vardır
    sorularının sanki bu sorular ilk kez soruluyormuş gibi yeni ateistler tarafından yöneltildiğini
    görüyoruz. Oysa teist literatürde bu konular üzerine on binlerce sayfa yazılmıştır. Daha
    verimli bir tartışma olması için bu soruların sorulmasında elbette bir sakınca yoktur. Yalnız
    yeni ateistlerin yaptığı bu sorulara verilen cevapların göz ardı ederek sanki bu sorular ilk kez
    soruluyormuş gibi davranmalarıdır. Yine yeni ateistler bilim tarihini çarpıtmaktan
    çekinmiyorlar. Burada en favori örnekleri Galileo hadisesi ve Charles Darwinʼin teorisinin
    dini çevrelerde karşılanmasıdır. Elbette bunları olabildiğince yüzeysel ve ideolojik şekilde
    tekrar yazıyorlar. Yani Galileo hadisesine bakıldığında aslında Galileoʼnin dindar bir bilim

    insanı olduğunu mesela bu eserlerde okuyamazsınız. Yine Galileoʼnin argümanını savunurken
    incilʼe atıfta bulunduğunu göremezsiniz. Bunun yanında Galileoʼnin doğayı daha iyi
    tanımamız durumunda incilʼi daha iyi tanımlayabileceğimiz görüşünü bu eserlerde
    göremezsiniz. Öte yandan malumunuz kilise sadece dini bir kurum değildir. Kilise aynı
    zamanda siyasi bir otorite, sosyal bir otorite, bir güç odağıdır. Kilisenin savunduğu görüş de
    aslında eskimiş de olsa o dönem için tam eskimemiş bir bilim görüşüdür. Yani Aristocu
    Batlamyusçu bilim anlayışını savunuyor kilise. Bunu savunurken aslında bir yandan da
    Francesco Ingoli gibi, Orazio Grassi gibi isimlerin bilimsel argümanlarını ne kadar beğenelim
    ya da beğenmeyelim ama ortaya konulan bilimsel argümanlarını da destekliyor kilise. Kilise
    aslında sadece eski ahite ya da yeni ahite atıfla değil aynı zamanda dönemin bilimsel
    argümanlarına atıfla da Galileoʼye karşı gelmeye çalışıyor.
    Son olarak aslında yeni ateizmin bilimciliğin maruz kaldığı eleştirilerin hepsine maruz
    kalması gerektiğini de belirtmek gerekiyor. Örneğin ahlak konusunda doğa bilimlerinin yer
    yer yetersiz kalabildiğini düşündüğümüzde yalnızca doğa bilimleri bizim rehberimiz olmalıdır
    diyen bir yeni ateist aslında ahlak konusunda da eleştirilmeyi hak etmekte. Bu konuda ilginç
    bir hadise yaşandı geçtiğimiz günlerde. Richard Dawkins bir konuşmada aslında anti
    darwinist bir dünyada yaşamak istediğini, darwinist bir dünyada yaşamanın kendisi için ve
    insanlar için dünyayı yaşanılmaz bir hale getireceğini söyledi ki haklı. Doğada gördüğümüz,
    hayvanlar arasında gördüğümüz münasebeti insanlar arasında gördüğümüzde aslında insan
    hakları ihlallerinin yaşanacağını, hatta insan hakları diye bir şeyden söz edemeyeceğimizi
    görmekteyiz. Bu anlamda gerçekten de Richard Dawkins haklıdır. Yalnız problem şu ki aynı
    Richard Dawkins kendi eserlerinde insan haklarının ve insanın özel bir yeri olduğu görüşünün
    aslında Hristiyanlıktan, tek Tanrılı dinlerden geldiğini iddia etmekte. Dolayısıyla Richard
    Dawkins bir yandan Hristiyanlıktan kurtulmayı öğütlerken, bir yandan Hristyanlıktan
    kurtulmanın neticesinde bu ahlaki öğretilerin de kaybolacağını ya da o ahlaki öğretilerin
    temelindeki görüşlerin kaybolacağını fark etmemekte ve böyle çelişkili bir pozisyon
    takınmakta. Bu anlamda bilimciliğin eleştirildiği her noktanın yeni ateizme de
    yönlendirilebileceğinin farkında olmak gerekiyor.
    3 ...
© 2025 uludağ sözlük