bu akşam itibariyle başından sonuna doğru izlemeye kalkıştığım program.
birbirine tezat 5 kişinin, birbirlerine bok atarcasına yarıştığı bir programmış bu. ilk görüşte onu fark edizledim. bir de, bu akşam kızcağızın biri, rus usülu borç çorbası yaptı da, misafirleri de, ama yanında, ama başka yerde, ''bööee'' efektleri arasında verdiler veriştirdiler. gerçi, yapan kıza da kızmak lazım;
bir diğer yandan baktığımızda da, avrupalıların - ama rus ama italyan, avrupaa işte- yedikleri her şey aynen o çorbaya uygun düşüyor. içerisinde, bezelyeler, brokoliler, havuçlar, soğanlar... elalem beğenmez tabii ki. tarhana çorbası ile büyümüş bir nesil olarak, ben öğrenci olan hanım kızımızın hazır çorba yapmasını yeğlerdim. ha bu arada, italyanlar, bildiğin dondurulmuş brokoliyi, havucu bir de pırasa'yı haşlayıp, ne bir tuz ne de bir baharat eklemeden ''şrrak'' diye yiyorlar. neymiş efendim felsefeleri ? karnımız doysun, sağlıklı olsun; yaşama kaynağımız bu. almanya'da bulunurkene, yoğurtlu kebap'a yeni can vermiş dana yiyormuşum gibi gözlerle bakan alman da bunun bir başka versiyonu. o nedenden mütevellit, kalkıp da, yok rus borç çorbasıymış, mongol yuvarlamasıymış, moğol hoplatmasıymış... bunlar hak getire !
yine de, halkımızım farklı kesiminden gelen yarışmacıları değerlendirmek babında iyi bir işe benziyor. hele hele, ''o öyle yapılmaz lan, sıcak pişen aşa, soğuk su mu konur dallama!'' gibilerinden verilebilen tepkiler de var izleyiciler açısından. ama, böyle giderse, 5 kişiden birisi, birbirine dokundururken, sinirli birisi çıkıp da,
- eyyhhtterraa beaa, ben de yarın seni pişirecem hüleaan, ne çene varmış gadanallah..!! deyip de, sonu cinayete varmazsa, baya bir sürer bu program.
biz hiç böyle görmemiştik oysa;
yok ben mutfağıma kimseyi sokmam, ben istemediğim sürece masayı kimse toplayamaz, evimde kimse oraya buraya girip çıkamaz, ben misafirim masaya el bile sürmem -sanki kraliçe elizabeth-, mutfağım benim özelimdir -yuh artık!-, yok ben kimsenin mutfağına giremem -sanki karı koca sevişirken yatak odasına girecek-.
böyle abidik gubidik insanların yarıştığı bir yarışma.
yarışmaya katılabilmek için yetim olmak gerekmektedir. şahsen dikkat ettim evine yemeğe gidilen yarışmacıların evlerinde kendilerinden başka hiçkimse yoktur. yazık lan insanlara. anneleri, babaları, eşleri, kardeşleri yani kısaca evde onlardan başka kimse yok. delirip kendini yemeğe vermişler. yaptıkları yemekleride kimse beğenmiyo zaten. tabi beğenmez olm. sen hergün kalamar, hayvar fln yiyen insanlara dana incik pişirirsen beğenmemesi normal. hepsi 2. elizabethin torunları sanki msnkyim.
yeni hafta yarışmacılardan özellikle sarışın bayan dikkat çekicidir. Meslek olarak tekstilci ibaresi yazmıştır isminin altında. gardiyana infaz koruma memuru, sekretere yönetici asistanı kayırılan akrabaya danışman dendiği bir ülkede bohçaçıya da tekstilci denir. az önce mutfaga gidip çöpe tükürmüştür acem pilavını. sürekli türk damak tadı ve kültüründen dem vurmaktadır. bir yerden çıkartacağım kadını ama nereden.
(bkz: nimet lan çarpar)
bahsi geçen sarışın sözde tekstilci ablanın osmanlı kültürünün yemeklerini sevdiğini ve tamak (kullanılan ifade budur) tadına hitap ettiğini söylediği yarışmadır. Ayrıca brokoliye de brikoli demiştir. Ortamda bir de Bulgar kökenli masör bulunmaktadır. Damak tadı üzerine ahkam kesmektedir ve tatlıya tükürdün mü sorusunu sormuştur. ihtiyar teyze ise tam bir istanbul hanımefendisidir favoridir.
aç tartılsa 200 küsur kilo çekecek olan söz konusu sarışın ablanın bile midesine dokunabildiyse, ev sahibi olan yarışmacının yemeği nasıl yaptığı ayrı bir merak konusudur.
hadımköy'deki güzel evinde misafirlerini ağırlayan zengin ve güzel bir kızı salt kıskançlıkla eleştirmekten öte hakaretlere boğan insanların yarışma kazandığı bir program.
yarışmacıların aslında birbirine benzedikleri yarışmadır. bir tane şişman teyze, bir tane hanım hanımcık görünen bir teyze, biri erkek biri dişi olmak üzere 2 genç, birde kıl bir adam.
allah muhafaza para ödülü biraz daha yüksek olsa yarışmacıların çatal, bıçak; artık masada ellerine ne geçerse birbirlerine girişecekleri yarışma. sofraya oturup da yemekleri tatmayı bırak, daha yolda gelirken eleştiriler diziliyor; yarışmacının evine adım atar atmaz "aha yine aç kalıcaz bugün" şeklinde laflar ortada dönüyor. yemek süresince insanlar birbirine hakaret ediyor ve herbiri sırayla bu duruma katlanıyor. sırf para uğruna bu rezilliğe neredeyse gık çıkarmadan oturuyorlar. bu kadar eleştirmeme rağmen bu yarışmanın çok tutacağını da tahmin ediyorum. zira bizim millet bayılır böyle şeylere; millet birbirini yesin, içlerinden biri parayı alsın, ekran başında öyle trene bakar gibi bakalım. var mısın yok musun'un tahtını bile sallayabilir gibime geliyor. esas mantık olarak çok bir farklılık yok. insanların birbiriyle sataşma halinde olamsı da artısı bence.
sarışın şişman teyzenin bariz çingene olduğu yarışmadır. daha önce adını duymadığı ve yemediği yemeklere "türk damak tadına uymuyo." başlığı altında bok atmak kolayına geliyo galiba ablanın. "adını hiç duymadığı soba borusu tadına sahip olan isli peyniri" ise senelerdir ailecek beğenerek yiyoruz efenim. ha bi de burcu denilen bi hatun varki uyuzlukta son nokta. hiçbir yemek damak tadına uymuyor bu sağlık düşkünü hanfendinin. koy önüne iki marul yaprağı,sen rahat ben rahat.
dakka başı "damak tadıma uymuyor" repliği duyulan program. yav arkadaş bu kadar mı klişe, bu kadar mı kısır tanımlama beceriniz. gerçi bir peynirin tadı soba borusuna benzetilince bırakın hiç tanımlamayın diyesi geliyor insanın.
bir de daha 3. buluşmada hangi arada derede karşındaki yarışmacının yüzüne "bu görünüşünün altında çakalık var" denecek bir patavatsızlık aşamasına gelinmiş anlaşılır gibi değil, pes doğrusu.
yine de izlettiriyor kendini bu program, ratinglerde 9. olmuş valla.
şişman teyzenin çorbayı görmesiyle "ben bunla doymam" demesi bir oldu. ayrıca bir omzu sürekli açık.
ayrıca mercimek çorbasını sevmeyenler de yaşıyormuş bu ülkede, şaşırdım doğrusu.