Hala dönüp dönüp izlediğim dizi. Sadece diziyi değil, yayınlandığı zamanlarda ailecek izlerken yaşattığı hissi de çok özlüyorum. Çok kaliteli ve modası hiç geçmeyen nadir dizilerden.
Bu sevdanın sonu yok Haydar’ demiştin bana. Unuttun mu? Doğruymuş. Bu sevda sonsuz emmioğlu. Ucu bucağı yok. Hatta onun Armağan’a bile ihtiyacı yok. Nereye gitsem Armağan benimle. Ben tepeden tırnağa Armağan kestim zaten. Aynada kendime baksam yeter karşımda hep onu görüyorum. Böyle daha iyi emmioğlu bir gün çekip gittiğini görmektense hep benimle kaldığını yaşamak daha iyi.
geçen hafta sabah altı buçukta uyanıp işe gidene kadar birer bölüm izledim. muhtemelen onuncu tekrarları izliyordum ama hala aynı mutlulukla izliyorum. istanbulda yaşadığım zaman dizinin ilk on üç bölümünün geçtiği eve gitmiştik bir arkadaşımla. ev terkedilmişti. bahçe kapısının kolunu çevirdik ve kapı açıldı. korka korka girip evi gezmiştik. fotoğrafta çekmiştik ama bulamıyorum o fotoğrafları. ne zaman moralim bozuk olsa açıp izliyorum şimdi.
çocukluğumun bende bıraktığı en güzel anılardan birisi akşam soba yanarken ailecek oturup çay içer ve bu diziyi izlerdik. recep'le ayten'in atışmalarına, haydar'ın "heralde galiba sanursam" repliğine gülerdik. hey gidi günler hey dediğim anılardandır.
türk televizyon tarihinin belkide en kaliteli dizilerinden biridir. Saçma sapan zenginlik hikayeleri veyahut bol racon kesmeli mafya tiplemeleri olmadan, samimi ve insanı anlatan ender dizilerdendir. Bununla birlikte birde Yeditepe istanbul vardır akıllarda kalan.
ben hep kavurmayla pilavı ayri yemekler bilirdim, taki elemanın canı sıkkın olan haydarı neselendirmek icin paraya kıyıp, ufak bir musriflik yapıp kavurma almasi ve kavurmali pilav yapmasina kadar.
artik canım musriflik cekince tavuklu pilavi beraber yapıyorum :D
et alacak kadar musriflesemedik daha amk :D
bi de soğan zeka acarmis, sogan yemeyenin kafa calismazmis (bkz: haydar)
cocuk yaslarinda cay bardagiyla bir demlik cay bitirme kapasitesine sahip beni su bardagiyla cay icme eylemiyle tanistirmis dizidir.
simdilerde su bardagiyla cay icmenin bende hatirlattigi cok derin duygular huzunler var. bu isin başlangıç noktasida 7 numara.
hani bende eskiye dair canlandırdığı cok anı var, tam gelişme aşamasında olduğum icin beni cokta etkilemiştir.
soğan ve sarimsak gibi sjzhdhs :D
7 numara denince aklima gelenlerin hepsino yazmanin imkani yok ya, bak bi de kazak geldi aklima.
sicacik tutan şöyle.
hangi tarihte izlersem izleyeyim, hangi yaşa gelirsem geleyim izlemekten bıkmayacağım nadir türk dizilerinden. oyuncular elbette çok iyiydi ama senarist oya yüce de en az oyuncular kadar etkiliydi bu dizinin sevilmesinde.
--spoiler--
Haydar:
Bir sucu boynuna astığı uzun bir sopanın ucuna astığı iki büyük kovayla su taşırmış. Kovalardan biri çatlakmış, sağlam olan kova her seferinde ırmaktan patronun evine giden uzun yolu dolu olarak tamamlarken, çatlak kova içine konan suyun sadece yarısını eve ulaştırabilirmiş. Bu durum iki yıl boyunca hergün devam etmiş; sucu her seferinde patronun evine sadece bir buçuk kova su götürebiliyormuş. Sağlam kova başarısından gurur duyarken, zavallı çatlak kova görevinin sadece yarısını yerine getiriyor olmaktan utanç duyuyormuş. Bir gün çatlak kova ırmağın kıyısında sucuya seslenmiş: "Kendimden utanıyorum ve senden özür dilemek istiyorum". "Neden" diye sormuş sucu. Kova cevap vermiş: "çünkü ben çatlak bir kovayım". Sucu demiş ki: "Patronun evine dönerken yolun kenarındaki çiçekleri farketmeni istiyorum, yolun sadece senin tarafında çiçekler olduğunu, diğer kovanın tarafında hiç çiçek olmadığını farkettin mi? Yolun senin tarafına çiçek tohumları ektim ve hergün ırmaktan dönerken sen onları suladın, ben de bu güzel çiçekleri toplayıp, patronumun evini süsleyebildim".
Ve devamında Haydar Armağan'a der ki: "Geçtiğin heryerde çiçek açtırıyorsun, hiç birşey yapmasan da olur".
her hatırladığımda yiten giden gençliğimi hatırlamama neden olan 90'lı yılların türkiyesi'nde tertemiz insanlarını hatırlatan dizidir.
tarık arkun diğer adı ile sabit, yeliz ile evlenmek ister.
durumu babasına anlatır fakat cevabı elinde odun ile verir.
yeliz ve sabit bir ağacın altında buluşur.
yeliz ağlayarak gider ve çok geçmeden bir başkası ile sözlenir.
bunun üzerine sabit, ağacın dibine çöker ve yanık bir türkü yakar.
ne ağlarsın benim zülfü siyahım, bu da gelir bu da geçer ağlama...
mükemmel oyunculuklara sahne olmuş dizidir. sıradan güzellikler. sıradan ev halleri. sıradan hayatlar.
tam da bize dair olan her şey.
dayalı döşeli evler yok. öyle yakışıklı ya da güzel tipler filanda. bütçesi sik kadar bir dizi olmasına rağmen bizden biri gibi. bazen olacakları göklerde aramaya gerek yok.
ne güzel ki; var olmuş bir dizidir.
bir bölümde, ki sanırım yukarıdaki entryde anlatılan bölümdü, armağan " konuşmak için konuşmamız gerekmez" deyip, haydar'ın avcunun içine seni seviyorum yazmıştı.
kazımışım resmen aklıma o sahneyi, çok hoş.