Kuşaklardan kuşaklara miras kalan, tekerlemeli birtakım çocuk bulmacaları vardır. "Küçücük fıçıcık içi dolu turşucuk" gibi; "Çınçınlı hamam, kubbesi tamam, bir gelin aldım babası imam" gibi; "Ben giderim o gider, yanımda pırpır eder" gibi...
Büyükanneler, bakışlarıyla gülücükleri henüz şaşkınca bir anlamsızlıktan kurtulamamış altı aylık torunlarını kucaklarına alıp, onlara "Tel sarar, tel sarar", yahut "Gel babası geeel gel" diye minicik ellerini, belirli bir ses uyarısına göre kullanmayı öğrettikten sonra; bir yaşına doğru sıra, "Tay tay" durmasının; daha sonra da, "Çimdik çimdik makarna", "Buraya bir kuş konmuş, biri tutmuş, biri kesmiş, biri pişirmiş, biri yemiş, küçük parmak da okuldan gelmiş, hani bana, hani bana demiş" oyunlarıyla, parmakların kullanılmasını öğretmeye gelir...
***
Yüzü avuçlarla kapatıp "Cöö" yapmak da, bebeğe çevreyle kişileri tanıtmaya çalışmanın bir parçasıdır; o, zararlı bir şeyleri yakalamaya giderken, "Hani iğne" diye bağırmak da...
***
Okul yaşlarına doğru oyunlar, basit bulmacalarla beyinselliğe dönüşmeye başlar:
- Çat burda çat kapı arkasında...
- ...
- Minareden attım kırılmadı, suya attım kırıldı...
- ...
- Dışarıdan aldım bir tane, eve geldim bin tane...
Bu tür bulmacalardan biri de şudur:
- Yedi delikli bir tokmak, bunu bilmeyen ahmak...
***
Demek ki ahmak olmamak için, yedi delikli tokmağın ne olduğunu bileceksin. Yani kendi yedi delikli tokmağın, yedi delikli tokmağın ne olduğunu çözebilecek yetenekte olacak.
Bilimsel açıdan bakılırsa, bunun henüz olanağı yoktur. insan beyni, ancak yüzde on beş oranında çalışabildiği için, beynin yüzde yüzünün ne olduğunu kavrayamamaktadır.
Yedi delikli tokmağın, anlamakta en çok sıkıntıya düştüğü konu, yine yedi delikli tokmaktır.
***
Önceki günkü Güneş'te de uzun uzun açıklandığı gibi; tıp dünyası, insan organlarının naklinde, kemik iliğinden kalbe, karaciğerden böbreğe kadar, mucize sayılacak aşamalar yapmakta... Yeni geliştirilen "cyclosporine" sayesinde, vücudun yabancı bir organ ve dokuya karşı gösterdiği tepki de önlenebiliyor artık.
Ne var ki, beyin naklini kimsenin gözü kesemiyor... Beyin nakli yerine, tümden kafa naklinin daha kolay olacağı belirtiliyor...
***
Oldum bittim kafalarımızdan yakınagelmiş:
- Biz bu kafaları değiştirmediğimiz sürece, adam olamayız, türünden özeleştirilerle, toplumsal sorunlardaki aksaklıkların temel kaynağı olarak, kafalarımızın yapısını suçlamışızdır.
Tıptaki gelişmeler sayesinde, kafa değiştirmek maddeten olanak kazandığı zaman, yedi delikli tokmakların yarattığı engellerden kurtulmak isteyeler de; birer ufak operasyonla, zeka ve deha doruklarına erişiverecekler...
***
Örneğin, kahvelerde erkek erkeğe yaşayanların kafalarını, dış dünyada da kadınlarıyla birlikte yaşayan erkeklerin kafalarıyla değiştirmeye başladığımız an; küfürlü, ağır kokulu, karanlık izbelerin yerini, ışıklı şıkırtılı, renkli cümbüşlü, kemanlı akordeonlu çağdaş yaşamların görüntüsü alacak...
Bütün iyi niyetlere karşın, yine de erkek erkeğe kahvelerine göre biçimlenmek zorunda olan demokrasi; birdenbire nüfusun yarısını oluşturan kadınları da içererek, yepyeni ve dipdiri boyutlara uzanacak...
***
Yedi delikli tokmağın değişivermesiyle; asık surat, korkutucu bakış ve siyah kalın bıyıkla, caddelerde akıp giden arabalar arasındaki dalgalanmalı ağır yürüyüşlerin hantal ağırlığı, neşeli, sevecen yaklaşımlı, taze tıraşlı, atik adımlı insanların mutlu bahçesine dönüşecek...
***
Herkes birbirine gösterecek.
- Şu sırıkla yüksek atlama şampiyonunu görüyorsun ya, eskiden tekerlekli arabalarda hıyar satardı... Kafayı değiştirdi şampiyon oldu.
- ...
- Şu orkestra şefini görüyorsun ya, eskiden korsan arabesk kasetleri doldurmakla uğraşırdı... Kafayı değiştirdi orkestra şefi oldu.
- ...
- Şu fizikçiyi görüyorsun ya, eskiden plajlarda ayak suyu taşırdı. Kafayı değiştirdi fizikçi oldu...
***
Kafalar değişince anılar, bilgiler, birikimler ve koşullanmalar da birlikte değişecektir tabii...
Erkek erkeğe kahvelerinin bir eski yiğidi, Napoli aşklarını, sur dibindeki ölmüş katır kasabı, Avustralya'da nasıl kanguru yetiştirdiğini, mahalle aralarında hoparlör gümbürdeten kamyonetli satıcı da, Londra kortlarında nasıl tenis oynadığını anlatmaya başlayacak...
***
Bu arada kafaları yanlış değiştirilenler olmayacak mıdır? Olacaktır elbet de... Onlar da uygar bir ülkede tatil geçirmeye gelmiş Üçüncü Dünya turistleri sanılarak, beyaz entarileri ve yüzü gözü kapalı hanımlarıyla arada idare edilecek...
***
Kafaları eğitimle değiştirme, yüzlerce yıl alıyor... Tıbbi operasyonlarla değiştirme, sanırız ki çok daha şıpın işi ve köklü çözümler getirecek biçimde olacaktır...