yaşamak için bir amacın kalmaması durumu. belki de bir zamanlar o siyah takım elbiseniz ve fötr şapkanızla kalbini çaldığınız kızların ya da o muhteşem elbiseniz ve parfümüzle başını döndürdüğünüz erkeklerin, çapkın bakışların odağı olamamak bir daha! o çok giydiğiniz rengarenk elbiseyi giyememek yaşıma uygun değil diye! bir kulağınız telefonda, diğeri kapı zilinde, gözünüz yolda birilerini beklemek hep! eskisi gibi heyecan duymayı istemek. hayat boyu önce büyümek, sonra okumak, iş bulmak, sevmek, aile kurmak, çocuklarınızı yetiştirmekle geçmiş olan ömrün devamında ne var şimdi? yaşlanmayı beklemek mi? romatizmalarınız, şekeriniz ve kalbiniz yüzünden, delikanlılığınızda üçer beşer atladığınız basamakları çıkamamak, o dört duvar arasında oturmak, beklemek, beklemek, beklemek... bir yeni suret beklemek, bir yeni ses beklemek, aranmayı beklemek, önemsenmeyi beklemek, ölümü beklemek...
her yaşın güzelliği olduğu gibi yaşlılık evresinin de güzel yönleri olsa gerek fakat hayat ağacının tükendiği işaretini ettiği için sevilmez korkulur hep. bir de elden ayaktan düşmeyle birilerine muhtaç yaşamak tabi ki.
hani denir ya:
gençlik elde bir kuştu; uçtu gitti tutamadım. yaşlılık bir top kumaş; elde kaldı satamadım.
zor.
enteresan belirtileri vardir yasliligin. en önde gideni sikayettir.
eger
- ay, gec kaldik
- ay, erken geldik
- ay, basim agriyor
- ay, hava cok sicak
- ay, hava cok soguk
diye sacma sapan nedenler yüzünden hayatinizi karartip hayiflanmaya basladiysaniz, vasiyet yazmanin zamani geldi demektir.
Yüzlerce kitap okumuş, her yeri gezmiş bir genç ancak bir yaşlının yerini tutabilir.
Yaşlılık yalnızlıktır, bilgeliktir, yeni nesile ve kültürlere yabancılaşmadır.
40'ların çocuklarından yani dedelerimizden, annanelerimizden öğreneceğimiz çok şey var.
Aynalara bakmaya korkarmış yaşlılar, yüzlerindeki çizgilerden ve vücutlarında belli belirsiz çıkan kahverengi lekelerinden utanırlarmış.
Hayata dair her şeyleri açığa kavuşup, sonlandığı için de bir beklentileri kalmazmış yaşamdan.
Gençliklerindeki büyük hayalleri ve çabaları artık birer şakacı tebessüm olurmuş suratlarında.
Kendi yaşam tecrübelerinden öğütler vererek paylaşırlar bizimle ve bunu yapmaktan büyük keyif alırlar ki bu keyfin hazzını onların kırışmış yüzlerinin arkasındaki çocuksu gözlerinden hemen anlayabiliriz.
ilgi isterler, dinlenmek isterler yani bir nevi çocukluğa dönüştür yaşlanmak çünkü her zaman dikkatlerin onların üstünde olmasını dilerler.
Ve biz onlara hiçbir zaman gerektiği kadar vakit ayıramadığımızı, onların sessiz evlerinde öldüklerinin haberini aldığımız vakit anlarız.
Oysaki bizden bir hayat istemezler, tek beklentileri ilgi ve sevgidir.
Ama insanoğlu dedelerinin zaten çoktan yaşadığı şeyleri yaşamak için kaytarırlar bu ziyaretleri.
Biz bir dinlemeye başlasak, onlar da bir anlatmaya başlasa biz de o yaşlılığın bilgeliğinden küçük bir parça alabilsek hem onları daha iyi anlayabiliriz hem onları kendilerini dinlettirdikleri için mutlu etmiş oluruz hem de edineceğimiz tecrübelerle yaşantımızı kolaylaştırabiliriz.
Onların bizden çok daha önce ölecekleri matematiksel bir gerçek ve bizi beklediklerini hepimiz biliyoruz.
40'ların çocukları, 60'ların delikanlıları ve hanımları şimdi bizim merhametimizi beklerken ve ölümü biraz daha geçiştirmek için hergün kutu kutu ilaçlarını içerken biz nasıl onları yoksayar da gerektiği kadar önemsemeyiz?
Steven Stiles '' Tanrı ölümü nerede duracağımızı bilmemiz için icat etti. '' diyerek ölümün gerekliliğini savunuyordu.
Ve ne yazıkki 40'ların çocuklarının tanrının bu acımasız icadından nasiplerini alacakları günleri bizimkilerden yakın gibi görünüyor.
Gençliği ve yeniliği çekemediğiniz, yeniliklerin zevkine varamadığınız, karşı cins için artık ilginç olmadığınız ve fedâkarlığı göze alamadığınız zaman başlayandır.
hiç başımıza gelmeyecekmiş gibi yaşayıp ulaştığımız "öleyazmak". öleyazmak. yani nerdeyse ölüvermek, tekrar tekrar paçayı sıyırmak. her yaşlı ağır hasta değildir tabi.
ama köyde bugün rastladığım nene hüznümü artırdı. kaslarımı çözdü.
nene tek yaşarmış. beydali derler neneye. bir akranı babaannem kalmış köyde. ona kızmış kaç zamandır gelmiyor diye.
ben de babaannemi almaya geldim oracığa. "biraz otur" dedi.
oturdum. gözler yaşlı ikisininde. kadıncağız duvara sırtını vermiş öylece ahlıyordu.
kemikleri eriyormuş. acıları azmış. kadın eriyormuş.
birden çenesine ağrı bastı. "hep bu kemik erimesi yüzünden" dedim içinden.
ağlıyordu. koca kadın ağlıyordu. kocakarı ağlıyordu.
taktım bu sıralar yaşlanmaya, düşünsene diyorum kendi kendime sen yaşlanacaksın. hatta o moda bile soktum kendimi saçlarımda 3-5 tel beyaz görür oldum, o beyazlara efkarlanıp bıyık bıraktım, olmuşken bir şeye benzesin madem diye. biraz melankoli iyidir.
evim huzurevine yakın çok sık önünden geçiyorum, hatta iş için bazen gidiyorum. geçen hafta 78 yaşında bir amcanın yanına oturdum. ben sadece merhaba dedim ve daha da konuşmama fırsat vermedi, anlattı da anlattı o derece konuşmaya hasret kalmış kafam kaldırmadı yarım saatten sonra hmm, hmm diye geçiştirdim. koca 78 yılı 1 saate sığdırmayı başardı. boşuna değil aslında yaşlılarla çocukların çok iyi anlaşması her ikisinide kimse dinlemiyor, onlar anlatıp duruyorlar birbirilerine ve dinliyorlar birbirilerini. acaba diyorum bende yaşlanınca böyle çok konuşacakmıyım, yada şimdi haz etmediğim hayatı o zaman ballandıra ballandıra anlatacakmıyım. huzur evinin o soğukluğundansa ölümü tercih edecek cesarete sahip olabilecekmiyim. yoksa hayat yirmibeş yaşındaki can tatlılığını o zamanda sunacakmı bana.gerçi bu kadar yaşadım yeter diyenini görmedim daha, ölüm döşeğindeki herkes 1 gün daha istiyor, oysa bir dakika bile olmuyor.
ve bütün yaşlıların dilinde aynı türkü var ' ah şimdi genç olsaydım ' . keşke hiç yaşlanmasaydım diyorum. hadi yaşlanacaksam da yaşımdan tasarruf edip 26. yaşımı hiç yaşamayıp 27 ye atlamak istiyorum.70 ine gelince 71. yaşımı es geçip 1 yıl 26 ya dönmek istiyorum. en azından içimde kalmaz
'ah şimdi genç olsaydım'.türküsü.
yaşanan herşey yüzünde çıkan çizgilerde saklı kalır. kimisi olgunlaşmak der, kimisi çocuklaşmak. her bir çizgi atılan adımların yanlışlığı ile büyür, doğruluğu ile kaybolacak kadar küçülür.