ilk sorulduğu an harbiden yaşlanmaya başladığınız an olan zavallı bir soru.
yaşlanıyoruz beyler, bayanlar, romalılar...
o da güzel şey aslında, bakma. yaşlandık diye de ortalığı ayağa kaldıracak bir şey yok.
yine de tuhaf hissediyor insan.
çocukluk bitmez gibi geliyor mesela. halbuki çoktan bitmiş oluyor.
artık ne o bordo bisiklet, ne o top sahası, ne de sakızı çalınan bakkal...
beklemiyorlar bizi, biz de onların suratına bakmıyoruz pek aslında.
çocuğun biri geliyor, abi bi liran var mı stüdyoya giricez diyor.
10 sene evvele gidiyosun.
mazi var, yaşantılar var, hapsolunmalar var belki...
beyoğlu'ndaki izbe bir stüdyodan, artık genelde barlarda bulunmayan 70'lik fıçı efes'ten, tarihçiye konulan laftan sinyalci çocuğun gözlerine geri dönüyorsun...
ve bütün bunlar çok hızlı gelişiyor.
1 lirayı verdikten sonra düşünüyorsun, bir daha dalman gerekiyor aynı yere.
ulan acaba ben yaşantı biriktiği için mi daldım, yaşlandığım için mi daldım, yoksa ikisi de mi?
sonra bir sigara yakıyorsun, tünele doğru yürümeye başlıyorsun.
kafanda yüzlerce insan hikayesi, kendi kendine ''yahu şu da vardı, şöyleydi, hatırladın mı?'' diyorsun sanki sadakat bekler gibi kendinden hafif bir şizofreniyle.
''70'lik efes var mı?''
''yook abim çok oldu biteli.''
''50'lik alayım ben.''
''hayhay''
acaba o çocuğun o gün çalabilmek için tanımadık birinden para istediği ve dolayısıyla beni geçmişe atan şarkı neydi?
bu hikayeden sonra özenle geçmişi düşünmedim bir müddet, hatta defterden sildim.