Beden yaşlansa da, ruh yaşlanmaz eğer enerjinizi koruyabilir, hayatı mental olarak olsa bile dolu dizgin yaşamak konusunda emek verirseniz...
Seksenime merdiven dayasam da, sohbete muhabbete devam etmeye, yeni jenarasyonla kahkahalar atmaya, kırmızı ruj sürmeye, kuafòre gitmeye, aşık olmaya, edith piaf dinlerken bir kadeh kırmızı şarabımı içmeye devam edeceğim.
öyle umuyorum...
Genç öleceğim, yüz yaşında olsam da...
yaşın ilerlemesine bağlı bir durum değildir aslında. ruh ile alakalıdır. misal veriyorum 30 yaşını biraz geçmiş bir insanın yaşlı olduğu söylenemez, en azındam 40'a kadar hayatın en yaşanabilecek şeylerine potansiyel yaşıdır. misal 25 yaşındayken ise hayatın erken yaşanmışlıklarıyla daha büyük hissedebilir insan. onun için yaş sadece senelerden ibarettir bence.
tarih, 13 ekim 2015. bir doğum günü. etrafımda kimsem yok. bir bar taburesinde zil zurnayım.. izmirde buddha bar. bayılmak istiyorum orda. bayılayım ki ambulans falan gelsin biri benimle ilgilensin istiyorum.
sonra barın canlı müziğini yapan çocukların ''doğum gününüz kutlu olsun jcma bey'' dediğini duydum. kafamı kaldırıp sahnenin olduğu yere baktım. iki üç alkış sesi topluluğu tetikledi bir alkıştır koptu. önümdeki birayı usulca havaya kaldırdım. 180 derece havada çevirip derin bir yudum aldım.
sonrasında olan daha garip. mavi duvar isimli parça çalmaya başladı. bir dakika lan dedim kendi kendime.
1-benim doğum günüm olduğunu nereden biliyorlar?
2-en sevdiğim şarkıyı neden çalıyorlar.
etrafıma bakındım tanıdık bir sima görebilmek için. gözüm kimseyi kesmedi. bu sırada göz göze geldiğim insanlar suratıma bakıp sırıtıyorlardı. iyice kıllandım. bu işte bir iş var dedim. kalkıp çocukların yanına gittim. küçük bir teşekkürle girizgarı geçiştirip size doğum günüm olduğunu kim söyledi ve bu şarkı nerden çıktı diye sordum.
bi kız geldi. şu peçeteyi verip gitti dediler. peçeteyi bana uzattılar. aldım. hiç unutmuyorum
''13 ekim jcma'nın doğum günü, haramiler mavi duvar..'' yazıyordu.
el yazısını hemen tanıdım. karakteristik g harfleri, m harfleri. kolay şey değil bunları unutmak. 2 yıl mektuplaştıktan sonra.
o kadın gelmişti. adı gibi tanıdığı herifin nerde ne bok yediğini biliyordu gene adı gibi. belki oturup uzaktan izlemişti bir süre. halime acımıştı belki bardaklardan aldığım intikamı görünce. 2014 te ayrılmıştık. kaç doğum günü geçirmiştik beraber. kaç doğum günüm geçmişti başkalarıyla. ama bu en özel ve mutsuz olanıydı.
o gün dedim ki kendi kendime. -insanlar böyle şeyleri genelde doğum günlerinde der-
yaşlanıyorsun jcma. yaşlandıkça bitiyorsun. dirhem dirhem yok oluyorsun.
tüm şaşası ile; hayatın kendi varlığını inorganik hale getirmişken fark edilen durumdur.
kasedini aldığın şarkıcılar unutulmuş, gollerine sevindiğin futbolcular teknik direktör olmuş; daha yeni oldu diyerek andığın olayların zamanında ilkokulda okuyanlar bugün twitterda ruj tavsiyesi paylaşır hale gelmiştir.
bunu fark ettiğinde yılların takvimden yitip giden sayısal değerlerinin ömrünün enerjisini de tüketmeye başladığını hissedersin. ve enerji kelimesini kullanırken akına energizer'ın kedili görseli gelir ve etrafında ki insanların pil tanımından sadece duracel'i anladığını da keşfedip iyice kabullenirsin..
yaşlanmak; hayata karşı söz söylemek için geçmiş zamanın görüntülerini biriktirmekten başka bir şey değildir... ve ben görüntülerimin uzayıp giden griliğinden; uhd tv'lerin 38 renkli fantastik görüntü kalitesine geçiş sürecimde emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. ben yaşlanırken yanımda olan, olmayan ve gençliğimi anılarında bıraktığım herkese selam olsun.
gençliğin 20li yaşların yoğun trafiğinden sıyrılıp önünde artık trafik kalmadığını görerek "oh şöyle kendimi bi orta şeride atayım" diyorsun ve sol aynada kendi yansımanı gördüğünde bana ne oldu böyle diyorsun. böyle bişey.
Garip bir histir. Adım adım ölüme yaklaştığını anlamaktır adeta. Saçların beyazlaması yer yer dökülmesi, yüzün hafif hafif kırışmaya başlaması geldik gidiyoruz dedirtiyor insana. Zamanın tadını çıkarmak lazım zira geri gelmeyecek.
saçlarımı sağa attığımda her aynaya geçtiğimde kafamdaki ilk ve tek beyazı gördügümde, bi de göz kenarlarım kırışıyor günden güne..
ve ben kendimi kötü hissediyorum, evlenemediğimi çolugum çocugum hiç olmayacak diye kötü düşüncelere salıyorum. bu yuzden yenilerde aynaya bakmaz oldum.
Taksici sana abla der ya hani yada parkta oynayan çocuğun anası kızım teyzenin çocuğuda kaysın kaydırakta dediği an olay biter halbuki o çocuk kardeşindir. Sonra botoks yapan doktorlar ziyaret edilir efenim.
hüzün verici bir durumdur. daha dün 17 yaşında olmak istiyodum ne ara 23 oldum dedirtir. olay şu zaman geçsin artık'tan ne çabuk geçiyor ama 'ya geçiş evresinin farkedilmesidir.
hayatın monoton olduğunu herkesin yıllardır aynı şeyleri yaşadığını aynı şeyleri konuştuğunu sadece insanların değiştiğinin farkedilmesidir.
kaz ayakları mı o gözlerimin kenarındaki, güldükçe meydana çıkan, ellerimde de bir dehidrasyon, beyaz saç telleri. daha dün gibi 20 yaşındayım demelerim, zaman ne çabuk geçiyor. milenyum çocuklarının lisede oldukları zamandayız dün gibiydi milenyum. *