yıllar geçmesine rağmen hala daha malesef bitip tükenmeyen rejim tartışmaları yüzünden,her türk gencinin avazının çıktığı kadar haykırması gereken naradır.iyi ki vardır.
Hep Bir Ağızdan
28 Ekim 1923'te Çankaya'da yemekler yendikten sonra Mustafa Kemal, konuklarını uğurluyordu, ismet Paşa'ya sen kal ismet, biraz çalışalım dedi. O gece sabaha kadar çalıştılar ve 87. yılını kutladığımız Cumhuriyeti ilan ettiler ertesi gün. Mustafa Kemal Atatürk 29 Ekim 1923 günü Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin ilk cumhurbaşkanı seçiliyordu oy birliğiyle (ismet inönü'ye de bir oy verilmişti, Mustafa Kemal oyunu yol arkadaşına vermişti). Her geçen sene daha bir coşkuyla kutlandı bu ;En Büyük Bayramımız.
Peki, nedir Cumhuriyetten anladığımız?
Bağımsızlık, hürriyet, umut, adalet, demokrasi, insan hakları, özgürlük.
Yollarımız kesilmişti, kollarımız Kendi gücümüzün gölgesinde kök saldık kıvılcım aldık. deniz mavisinden tutuşturduk ölümü, bağımsızlık dedik birer birer öldük, biz cumhuriyettik; cumhuriyeti ilan ettik!
Göz diktiler mahremimize, zehir içirdiler kan kusturdular, yok olmak yakışmaz dedik baş kaldırdık, diktik gözlerimizi dünyanın gözlerine Hürriyet istedik! Biz cumhuriyettik; cumhuriyeti ilan ettik!
Düşledik yarınlarımızı, olmalı dedik oldurmak için bir bir umut ektik! Biz cumhuriyettik; cumhuriyet ilan ettik!
insan dedik, adalet dedik, hak dedik, hukuk dedik, özgür Türkiye dedik! Herkes sustu; Çünkü biz cumhuriyettik ve Cumhuriyeti ilan ettik!
Atatürk'ün 6 ilkesinin en birincisidir Cumhuriyetçilik. Halkın en bağlı olduğu ilkedir de aynı zamanda. Coşkunun doruğa çıkması bu yüzdendir.
Kıt kanaatkâr ve tutumlu; işten artmaz dişten artar, sakla samanı gelir zamanı kültürüyle tutunmaya çalışan insanların ruhudur. Dünyanın en değerli, en ulaşılmaz hikâyesini yazdı bu halk o ruhla; bir hayal kuruldu önce, ardından o hayal hayatın gerçeği oldu. 1929 da bir gün Atatürk Orman Çiftliğinde iki arkadaş konuşuyordu
Mustafa Kemal Atatürk: " ismet, sen olmasaydın bu devrimleri nasıl yapardım? " diyor,
ismet inönü gülümseyerek: " Yapmayın paşam, siz olmasaydınız biz bunları hayal dahi edemezdik. " diyordu. Rüya, iman, gerçek, hayat, günah, cennet, iyilik birbiri içineydi, gündelik hayatın içinde birlikte nefes alıyorlardı, rüya gerçekleşmişti.
Milli eziklik alt oluyor, bağımsızlığımızın pekişmesi için gösterilen azim, tüm dünyanın şahitliğinde doruğa çıkıyordu ve yeni ülkenin yönetim şekli Cumhuriyet oluyordu. Siyasi ve kültürel tanımını bağımsızlıktan yana koyanlar, fikir ve vicdanlarını bu al kanlar ile suladıkları topraklarda büyütüyorlardı. Halk, Kurtuluş Savaşında bir aşure gibiydi, hani diyorlar ya mozaik; öyle bir şey değil, kavimlerin ortak bir ruhu gibiydi, iç içe, ebru gibi.
Yoksulluğun kemirdiği insanlarımızın çağdaş mertebeye adım atmasıydı Cumhuriyet. Kuran dinler gibi dinledi Ata'sının sözünü; anlatılar ortak kalp, ortak beden gibiydi düşünceleri duyguları. Dinlediler onu. inandılar. Çünkü Mustafa Kemal ve arkadaşlarının kumaşında halk vardı.
Harlı ateş gibiydi topraklarımız. Höllükte büyütmüşlerdi herbirimizi, höllük kum koyulan beşik demek; bez yerine derenin kumu koyulur, kirlendikçe de değiştirilir. Soruyorlardı çocuklar annelerine anne şu bizim höllüğün kumu hangi deredenmiş diye.. Analar gözleri yaşlı, bayrağı gösteriyordu oğullara kızlara, bayraktaki al rengin tüm dereleri gezdiğini anlatıyordu gururla. Buğu gibi, umutsuzluk telaşıyla rüyasında pirelenen bir halkın, nehirleri kanın rengine boyamasıyla gölgeler sıyrılıyordu içimizden. Sonra bir gün Kral Edward istanbul'a geldi, yatından bir motora binerek Dolmabahçe Sarayına yanaştı. Atatürk rıhtımda onu bekliyordu. Deniz dalgalıydı. Kralın bindiği motor, inip çıkıyordu. imparator rıhtıma çıkmak istediği bir sırada, eli yere değerek tozlandı. O sırada Atatürk elini uzatmış bulunuyordu. Bunu gören kral bir mendille elini silmek istediği zaman Atatürk: yurdumun toprağı temizdir, o elinizi kirletmez, diyerek kralı elinden tutup rıhtıma çıkarıyordu.
Alın yazımız kadar Anadolu, yün çoraplarımız kadar Doğu, başak tarlalarımız, gündöndülerimiz kadar Trakya'dır Cumhuriyet. Asya, Avrupa ve Afrika'nın esir düşmemiş tek ülkesinin çocuklarını coşkuyla izledik dün. Bu toprakların soylu ekmeğini yedikleri belliydi her birinin, başı dik, gururlu, analarının sütündeki helalin bilincinde olarak şükranlarını yiğitçe gösteriyorlardı, yürüyüşlerindeki asalet ile bu bayramı bizlere yaşatanlara. Ahlak ile dalga geçip, vicdan ile göbek atanlara karşı yapılan bu en büyük devrimin farkındaydı hepsi.
Bizi ayakta tutan Hayyam'ın dediği gibi: bir damla kan, bin endişe idi. Binlerce kan aktı, rengini bayrağa veren. On binlerce endişe tükendi.
Boş hayallerin içini dolduran kahramanlarımıza bir kez daha teşekkürü bir borç biliyoruz Cumhuriyet'i bize armağan edenlerin kulaklarını şerefle çınlatıyoruz..
Ve haykırıyoruz hep bir ağızdan, inanarak...
Gölköy adında bir yer varmış gelibolu'da
Televizyonda gösterdiler geçen gün.
Gelenek edinmiş köy halkı,
..."ben kendimi bildim bileli bu böyledir"
Diyor muhtar:
29 ekim'de toptan sünnet ederlermiş çocuklarını...
Derken ekranda entarili bir çocuk belirdi
Kirvesi tutmuş kolundan
Yatırdılar bir kamp yatağına,
Ardından sünnetçi olacak zat boy gösterdi
Elinde bıçağıyla,
Çocuk kaldırdı başını, bağırdı:
"yaşasın cumhuriyet" diye
Bunun üzerine de ekran karardı
Korkarım bu, sade gölköylülerin değil, umumuzun
Sade küçüklerimizin değil, büyüklerimizin de
Düştüğü bir tarihsel yanılgı
Çünkü sünnet değil, farzdır cumhuriyet
iş birlikçilerin, hainlerin, yobazların, teröristlerin, boyalı basının asla kullanmadığı bir sözdür. çünkü cumhuriyet iş birlikçi hainlere karşıdır. akplilerin de yaşasın cumhuriyet dediği duyulmamıştır; son açılan başlıklardan, yorumlarından, atatürkü red etmelerinden hatta üst düzey bürokratlarının(vekilleri, bürokratları, kurucuları, genel başkanları) cumhuriyet rejimine karşı oldukları ap açık meydana çıkmıştır.
Gölköy adında bir yer varmış Geliboluda
Televizyonda gösterdiler geçen gün.
Gelenek edinmiş köy halkı,
Ben kendimi bildim bileli bu böyledir
Diyor muhtar:
29 Ekimde toptan sünnet ederlermiş çocuklarını
Derken ekranda entarili bir çocuk belirdi
Kirvesi tutmuş kolundan
Yatırdılar bir kamp yatağına,
Ardından sünnetçi olacak zat boy gösterdi
Elinde bıçağıyla,
Çocuk kaldırdı başını, bağırdı:
Yaşasın Cumhuriyet diye
Bunun üzerine de ekran karardı
Korkarım bu, sade gölköylülerin değil, umumumuzun
Sade küçüklerin değil, büyüklerimizin de
Düştüğü bir tarihsel yanılgı
Çünkü sünnet değil, farzdır Cumhuriyet