şöyle ki: m m m hiç istemediği ordu evine müzisyen olarak görevlendirilmek üzeredir.. komutan m m m'i küççük bir sınava tabi tutmak ister fakat m m m de kesinlikle ordu evinde sabaha kadar gitar çalıp şarkı söylemeyi istemez...
komutan - al şu gitarı.. çal bir şeyler bakalım.
m m m - komutanım ben türkçe şarkıları bilmem ki.. biz metalciydik, tarzımız öyle idi komutanım.. o yüzden.. kem küm...
komutan - sokturtma lan metaline topi toş..(bursalı olduğum için bana top derdi şerefsiz)..
m m m - <<<iç ses - şimdi gösteririm ben sana!>>> komutanım, bir iki şarkı var aslında ama.. çok eskiden çalardık.. biraz sakıncalı olabilir yalnız.. isterseniz çalmıyim.. (yüzümde salak bir tebessüm)
komutan - çal lan çal!
m m m - ... büyüdüm anneeeeee. al beni iiçiiineeee.... ....yat! diyorlaaar annneeeee. kalk! diyorllar..
beynimi s.kiyorlar anneeee.. oyunu verme anneee-- sghfsdghfkadf çata güm pat çotahk.!!
sonuç: m m m it gibi dayak yemiştir ama içi rahattır. yaşar kurt sayesinde istemediği işten de kurtulmuştur. *
"olmak
ya da olmuş gibi göstermek herşeyi
keşke olsaydı demekten
başka çare kalmamış"
mısralarını içeren bir de şiiri vardı yanlış hatırlamıyorsam,bir albüm kapağına koyduğu...
iyidir yaşar kurt, bizdendir.. .lise yıllarında walkmanlerle tanışılır ilk yaşar kurtla; seni öldü sandım ruhum diye diye gri lise günlerine çizikler atılır, onsuz yaşamaya alıştırırlar zira, "özledim" dersiniz, galiba...sonra korku vardır savaşın,yokluğun,silahın, öldür yankısının o en keskin yerinden bıçak gibi geçer yaşar'ın sesi, oyuna gelirsiniz, kapatırsınız televizyonu, sizi de kandırmasınlar diye... sonra kamyonlar gelir geçer içinizden, siz hep onu düşünürsünüz, oysa yollar asfalt kabullenmelerin, beton kayboluşların adreslerine çıkarken, küçük bir kuş kadar hür sanırsınız kendinizi. sonra lise biter, üniversitenin soğuk kapılarıyla yüzleşildiğinde hafiften unutulur yaşar kurt, yeni ufuklar, nu metal gruplar, korku isminin geçtiği yerlerde (bkz: gitarı eline alanın söylediği şarkılar) şeklinde küçümsemeler başgösterir. ama yaşar hep aynıdır. o hep aynı yalnız, düşünceli, melankolik adamdır taksim'in izbe barlarında, hep aynı yalnızlıkla alışamaz o bin yıldır yaşadığı kente, zaten kal diyeni de yoktur, böyle olsun istemez o da, yaşar inadına...
iyi başlayan, sonra şartlardan olsa gerek bir türlü sıkı bir dönüş yapamayan kaliteli sanatçıdır kendileri. anarşistliğiyle bir alıp veremediğim yoktur. çoğu insanın göze alamayacağı şeyleri zaten yapmıştır. iğne deliğinden çıkarılan 3-5 zırvalığı kanıt olarak sunup görüşlerini ve duruşunu yalanlamak da çoğu kişiye düşmez diye düşünüyorum. hataları olmuştur. mesela en son "yash-ar" isminde albüm yapacağı söylenmişti. çok garipsemiştim, nedense bu adama yakıştıramıyorum yabancılaşmayı. o isimle de alırım albümünü fakat eskisi gibi olmaz herhalde. şu sıralar albüm çalışmaları devam ediyor, umarım güzel bi şekilde döner.
değişti biraz, belki zaman değiştirdi, nasıl ve ne kadar değişti onu da kestiremiyorum. bu değişikliğini ya da sevenlerinden uzaklaşmasının da farkında olduğunu turkrock'da şu şekilde açıklamıştı. biraz eski ama kendisinin son açıklaması diye biliyorum.
"Selam herkese...Kusura bakmayın, pek sık yazamıyorum... Son yazıları okudum da şimdi. Hrant'tan faydalanmaya çalışıyor yazan arkadaş biraz ayıp ediyor doğrusu. Ne fayda göreceğiz bu konularda şarkı yazmaktan. içimizi dökmekten, derdimizi paylaşmaktan... Bu değerlendirmeler komik oluyor biraz. Benim kendimi gündeme getirmek gibi bir derdim olmadı ki hiç. Yaptıgım şeylere güvenir ve inanırım. Bir baktım geriye, 17 senedir bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Bir onyedi senem daha varsa yine öyle olacak. Bu üretme meselesi yanlış anlaşılıyor bence. Bizler kümes tavukları değiliz ki her güneş doğuşuna bir şeyler yumurtlayalım. Benim uğraştığım tek festival barısarock'tır. Yaz boyunca Arto Tuncboyacıyan'la birlikte çalacağımız parçaları hazırladık. Bir de Bodrum'da Kara Ada'da bir şeyler olacaktı. Aslında bir festivalden fazlası idi düşündüğüm. Daha kalıcı sürekli bir şey. Bir toplanma ve dağılma merkezi diyelim. Ancak olmadı o proje. Koşullar oluşmadı yeterince. Baktım aile şirketine döndü iş, ayrıldım. Bir ilgim kalmadı orayla. Ancak şu doğru sanırım, yavaş yavaş uzaklaşıyorum galiba. Sürekli kandırılmaktan ve dolandırılmaktan bıktım. iyi niyetim suistimale uğruyor her seferinde git gide içime kapanıyorum. Bu doğru. Ben de şikayetçiyim bundan. Bir çözümü olmalı ama ben de bilmiyorum. Sevgili barış akarsuyu cok özleyeceğim. O güzel ve içten gülümsemesi hala gözümün önünde onu kaybettiğimize cok üzgünüm. Ailesinin, sevenlerinin, hepimizin başısağolsun."
Aslında biyografi yazmak için;hayatinin son çeyreğini yaşayan biri olmayı bekleyecektim. Ancak site yöneticisi arkadaşlarımın ısrarlarını kıramadığım için kısa da olsa bir şeyler yazayım dedim. En son Marlon Brando'nun biyografisini okumuştum. Beş yüz sayfayı askın bir kitaptı. Hayatının muhasebesini yapıyordu. Umarım benim de buna fırsatım olur. O zaman geçek bir biyografi yazmış olacağım. Başka türlüsü;bir iş başvurusu için hazırlanmış formatı belli bir cevap olabiliyor ancak.
"ruhum" şarkısı ruhumu bir çocuk gibi görüp,sevip,okşamama sebep olan bir şarkıdır.
çok tanınmak,çok okunmak,çok izlenmek,çok dinlenmek "en iyi"yi belirlemez.buna en iyi örneklerden biri yaşar kurt
Kendi kendime, "Abi o kadar uzuldum ki. yapma hacı sen boyle degildin ya. tamam acılım falan desteklersin belki saygı duyarım da hocaefendi diye yardırmışın yaşar. hadi baba gene yap baba vardı yaşar,anne vardı.. onları nası senin samimiyetine inanarak dinleyeyim ben artık yaşar. ah yaşarım... yapma brütüsüm.." dedirtmiştir. en yakın arkadaşı tarafından, sewgilisinin ihanetine uğramış insanlar gibiyim dedirten sanatçıdır an itibariyle.
Uzun uzun anlatamam herseyi.
Böyle olsun istemedim bende.
Sakın kal deme bana,
Gidiyorum alışamadım bu kente.
Suskun deniz boyu martılar,
Eve yalnız dönüyorum bende.
Sakın kal deme bana,
Gidiyorum alışamadım bu kente...