fotoğraflarına dikkatlice bakılırsa boynu olmadığı fark edilebilir. evet o bir boyunsuzdur ve bariz şekilde de kamburdur. bu haliyle genelkurmay başkanlığını geçtim nasıl asker olabilmiş şaşırmamak elde değil.
Şemdinli'de Seferi Yılmaz'a ait Umut Kitabevi'nin 9 Kasım 2005'te bombalanmasıyla ilgili tutuklanan Astsubay Ali Kaya için "Tanırım, iyi çocuktur" diye Yaşar Büyükanıt, ülkenin bir kesimince " 30 Ağustos 2006 bir an önce gelse de göreve başlasa" diye anılan bir isim oldu. Hükümete karşı "yumuşak" tavrı nedeniyle Hilmi Özkök'ü hedef tahtasına koyan bu kesim, Büyükanıt'a adeta "kurtarıcı" muamelesi yaptı. Bunun iki nedeni vardı.
Birincisi 1999'dan 2004'e kadar eylemlerine ara veren PKK, ABD işgaliyle Kuzey Irak'ta oluşan otoritesizlikten faydalanarak eylemlerine yeniden başlamıştı. Büyükanıt, 21 Şubat 2008'de Türk Silahlı Kuvvetleri birliklerini karadan Kuzey Irak'a soktu. Ancak zorlu kış koşullarında sekiz gün süren operasyondan sonra, muhalefet "ABD izin vermedi, TSK çekildi" açıklamaları yapmaya başladı. Büyükanıt, başarısızlıkla suçlandı.
ikincisi ise, "Laiklik karşıtı" eylemlerin arttığı inancı idi. Hükümetin Büyükanıt'ı istemediği söylentileri de had safhadaydı. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Büyükanıt'ı 1 Ağustos 2006'daki YAŞ'tan dört gün önce göreve atadı.
Büyükanıt'ın dönemindeki en kritik olay ise Cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgiliydi. Askerler, eşi türbanlı bir ismi istemiyordu ve Büyükanıt 12 Nisan 2007 günü "Sözde değil, özde laik bir cumhurbaşkanı istiyoruz". dedi. 27 Nisan günü ünlü "e-muhtırasını" yayımladı. Hükümet sert bir karşılık verdi. Başbakan Erdoğan ile Yaşar Büyükanıt 4 Mayıs 2007'de Dolmabahçe Sarayı'nda görüştü, ancak iki taraf da içeriği sır gibi sakladı. 22 Temmuz 2007'de AKP;"Müslüman cumhurbaşkanı seçtirmiyorlar" sloganıyla % 47 oy aldı.
Göreve gelmeden önce laik kesimin umudu haline gelen Büyükanıt, AKP'ye iktidarı altın tepsi içinde sunmakla suçlandı. Sürekli açıklamaları ile basını malzemesiz bırakmayan Büyükanıt, bir tek Dolmabahçe görüşmesi konusunda konuşmadı.
(07.08.2011, Radikal, Deniz Zeyrek)
rtenin kendisini kapalı kapılar ardında tehdit ederek, susturduğu, ve o gün orada konuşulanların her ikiş zatı muhterem ile beraber mezara gideceği açıklaması yaparak halkın gözü önünde orduyu küçük düşüren sözüm ona paşacık. o gün o odada konuşulanlar sonrası çıkıp delikanlı gibi olup bitenleri anlatsaydı; şuan cezaevinde yüzlerce rütbeli vatan evladı olmayacaktı.
yıllar önce chp'lilerin çok sevdiği birisi idi; bugün durum değişti nedense. her şey dolmabahçe görüşmesiyle başladı... merak ettiğim, 27 nisan bildirgesine açıktan destek veren chp, büyükanıt'ın yargılanmasına onay verir mi? verirse bence chp de yargılanmalı verdiği destekten dolayı.
sadece bir muhtıra ile geçiştirdiği , chp nin istediği askeri darbe yi gerçekleştirmediği için chp lilerin şimdi diş bilediği , muhtemelen de yerine daha iyisi konamayacak olduğu için görevinden alınmamış olan eski genelkurmay başkanıdır.
chp iyi izlenmelidir , bir parti nasıl olurda cumhuriyetten demokrasiden atatürk den bu denli nefret edebilir? ne büyük bir hazımsızlıktır?
e muhtıra verildiğinde zafer çığlıkları atanlar şimdi yapmadığı askeri darbe için kendisinden nefret etmektedir.
genelkurmay başkanlığı mevkisine ilk geldiği sıralarda ulusalcılarda büyük heyecan uyandırmış olan fakat kısa zamanda gözden düşerek "ne isa'ya ne musa'ya yaranabildim" sözünün canlı bir örneği haline gelen emekli paşa.
zamanında aziz yıldırım'dan haraç almaya kalkan çok büyük bir mafya babasına ait tüm mekanları bir gecede bastırıp yirmi civarında kişiyi aldırttığı ve ayrıca asker kaçağı aziz yıldırım'ın sahte çürük raporunu yok ettirdiği iddalarına nedense (!) cevap veremeyen aziz bey'in emir eri.
fenerbahçe başkanı aziz yıldırım'ın askerden kaçabilmek için seneler önce yeğenini kullanarak aldığı sahte çürük raporunu yok ettirmekle itham edilmekte şu sıralar. hadi altına audi çekenler ya da beleş kombine biletle yüzünü güldürenler sana hesap soramayacak anladık da öteki tarafta şehitlerin yüzüne nasıl bakacaksın be adam?
nedense bazı laf cambazlarının pek de işine gelmeyen bir isim. isimsiz mektuplarla, isimsiz tanıklarla sayısız paşa ve savcı anında günlerce sorgulansın, akabinde yargılansın, ama yaşar büyükanıt sanki o muhtırayı yayınlamadı. öyle bir şey hiç olmadı. dikkat ederseniz, 80 darbecileri mevzusuna değinmiyorum bile.
bi tarafımın demokratları sizi. yeni kılıfınız pek bir sırıtıyor artık. işinize gelen mevzularda aslan kesilin, işinize gelmeyen mevzuları rasim ozan kütahyalı abiniz gibi "yauu yauu yauu tamam tamam" diye salla. yok öyle.
jedit: ohoo ama böyle olmaz ki. gene kaynadı başlık genç demokratlar. özgürlük neferleri. kime diyorum? acıttı tabi.
nedense "darbecilerin üzerine üzerine giden" akp hükümetinin hiç ilgisini çekmeyen kişi. yahu bu isim muhtıra verip, senin hükümetini tehdit etmedi mi? en azından sorgulanması gerekmiyor mu?
ama bazı beyin yoksunu acınası solucanların bu durum hiç mi hiç dikkatini çekmiyor. olayları sorgulamaktan o denli acizler ki, belki de bağlantı dahi kurmuyorlar. al sana muhtıra vermiş bir paşa. niye dokunulmuyor ey solucan beyinli arkadaşım, bunu bir kez olsun merak ettin mi? bu olay aslında konunun özüdür diye hiç düşündün mü? büyükanıt' ın adının bile geçmemesi, tüm bu yaşananların %90' ının senaryodan ibaret olduğunun ispatı değil midir? daha kendi içinde demokratik olamayan bir partinin, demokrasi parolasıyla tiranlığa doğru adım adım ilerleyişini aydınlanma olarak değerlendiren 1920 öncesi zihniyete sahip çökelek kafalılar. ha bunları hiç düşündünüz mü? amin tabi.
allaha şükür ayak yalamışlığımız yok, ayak yalamayı ve aynaya bakıp suret haricinde şeyler görmeyi bize o çamuru atan kardeşlere sorun deyip geçelim. ancak zamanında, en azından kendisini bir şey sanırken, kendisinden en azından laik cumhuriyete karşı bir saldırı olduğunda çıkıp bir iki laf etmesini beklediğimiz de olmadı değil. ama olsun şimdi altında audi, fener maçlarına kombine, korumalar falan aynen devam tabi. hepsi de dinamitlenişine sessiz kaldığı bu cumhuriyet sayesinde.
bu ülkede çalışan herkes emekliliğe hak kazanmak için minimum 45 sene çalışmak durumunda olduğundan "45 yıllık çalışma süresi" çok da fazla şey ifade etmeyen portatif amigo. daha iyisini yapanları ve onların yaptıklarını yazmaya kalksak yerimiz yetmeyebilir.
yazık, hilmi özkök adlı grafiker gen. kur. bşk. sonrası ne kadar umutluydu herkes kendisinden. ama "45" yılın sonunda akıllarda kalan sadece fenerbahçe amigoluğu ve avanta olarak aldığı audi. bilmeyenler için cumhuriyet tarihinde ilk kez bir gen. kur. bşk'ya emekliliği için araç varildiğini hatırlatalım. *
yaşı ilerlemişleri geçtim, allah'tan artık yeni nesil de anladı bunun ne balon olduğunu: http://www.hurriyet.com.t...ndem/13930988.asp?gid=229
kayıplar oluyor, çok ama çok üzülüyorum tabi. tepki vermek, haykırmak istiyorum; yeter artık.
yukarıdaki açıklamayı 12 şehit verdiğimiz dağlıca baskını sonrası değil, varoş amigosu gibi ağzından köpükler saçarak izlediği bir fenerbahçe maçı sonrası yapan eski bir gen. kur. bşk. kendisini güçlü ve dokunulmaz hissettiği dönemlerde bir başçavuşu bile "tanırım iyi çocuktur" diyerek koruyan şemdinli fahri (!) avukatı.
dillere destan dolmabahçe görüşmesinde tayyip önüne çeşitli dosyaları koyduğunda nutku tutulan ve o günden sonra dut yemiş bülbüle dönerek değil çavuşlar, komutanlığını yapmış koca generaller hakkında bile tutuklandıklarında bir cümle yorum yapamaycak kadar acizleşen emekli tsk personeli.
kendisine sorulduğunda dünyayı kurtarmışcasına bir ciddiyetle anlattığı ve atatürk sevgisi üzerine inşa ettiğini söylediği kariyerini ve ideolojisini avanta olarak verilen bir adet siyah audi için satan, üstelik o arabayı yurtdışından getirtme görevini bile adam sanki gümrük komisyoncusuymuş gibi koskoca bir korgenerale yükleyecek kadar ordu itibarını kollayan (!), ideallerine bağlı (!) ve görev aşkı (!) ile yanan bir orduevi jönü.
27 nisan muhtırasını verip düşüşe geçen akp'nin oylarının bir anda tavan yapmasına yol açan ve en fazla lise düzeyinde bir siyasi öngörü gerektiren bu analizi dahi yapamadığı halde bir ülkenin kaderi ile oynamaya kalkan basiretsiz.
daha düne kadar aşkla savunduğu o muhtırayı, ergenekon'da sıranın kendisine geldiğini anlayarak ve geri vitesin padişahını yaparak "ne muhtırası canım, muhtıra falan değil o" diye reddetmeye çalışan ve küçüldükçe küçülerek haline acı acı güldüren kişi. fatih altaylı'nın eşsiz ve harika benzetmesi ile söyleyecek olursak dansöz.