yakında ülkede girişimci ve işverenin kalmamasına sebebiyet verecek toplumsal beyin tutulması.
evet,
maden kazası olur suçlu patron.
asansör kazası olur suçlu patron.
ostim'de patlama olur suçlu patron.
madeni su basar, suçlu patron.
vay amünyum ya.
o halde bütün patronları bir gemiye doldurup gemiyi batıralım, bütün bu kazaların topyekün önüne geçelim.
patronu, girişimciyi, işvereni suçlarken hiç empati kuran var mı?
bugün ufak bir bakkaldan tutun da, büyük bir fabrikaya, maden ocağı işletmesine kadar tüm işletmelerin patrondan çok daha büyük ortağı devlet...
siz hiç bir işçinin maaşına vergi ödemediği için haciz konduğunu duydunuz, gördünüz mü?
ama bir patron vergisini ödemediği an tüm banka hesaplarına, malvarlığına anında haciz uygulaması yapılıyor, sorgusuz sualsiz mal varlığına tedbir kararı verilebiliyor.
kimse ona sormuyor "işler nasıl", "kazanabiliyor musun", "kar ettin mi" diye.
kimse patrona sormuyor, "bu ay sonu kaç para çek ödeyeceksin, durumun müsait mi" diye.
devlet daha çok almanın peşinde.
vampir gibi, hırsız gibi. devletin eli sürekli işverenin cebinde...
ortada bir iş varsa, her yerde risk vardır.
risk olan bir işte kimse kimseyi zorla çalıştırmaz. bunu iş başvurusu yapanlara, işsiz gezenlere sorun bir.
ama suçlu her zaman patron tabi.
çünkü iş veriyor, çünkü sgk primi ödüyor. kendi ailesinden kısarak, kendi yaşamından kısıtlayarak yapıyor bunları.
ama yine de patron suçlu.
sözde bu ülkede tusiad denilen bir kurum var.
ama her faciada patronların sosyal linçe uğraması hususunda kimse kılını kıpırdatmıyor.
var mısınız bugünden itibaren devlet hiçbir işletmeden gelir vergisi almasın, sgk primi, stopaj vesaire almasın. bakın bakalım bir tane iş kazası oluyor mu?
hırsız devlet girişimcinin cebinden elini çeksin bakalım.
bir tane facia yaşayacak mıyız?
ama işinize gelmez tabi.
devlet patronları hortumlayacak, soyacak ki, kan emici memur maaşını alıp çapulculuk yapabilsin değil mi?
neden ben devlete vergi ödeyeyim ki?
bu devlet benim bayrağıma bile sahip çıkamıyor.
ben devlete ödeyeceğim vergi yerine elemanıma daha iyi bir maaş verebilir, onu daha iyi şartlarda yaşatabilirim. artan parayla da iş güvenliğimi ve tertibatını kusursuzca sağlayabilir, adam gibi, insan gibi çalışılacak bir iş ortamı yaratabilirim.
yeter ki hırsız şerefsizler sırtımızdan düşsünler. kazancımıza, emeğimize ortak olmasınlar.
var mısınız bunu denemeye?
bir de bu açıdan bakın olaylara.
hemen "patron suçlu, vay adi patron" diye vurmayın.
yoksa günün birinde size iş verecek bir girişimci, ödediği vergiler ile yol, hastane, baraj yapılan bir salak bulamazsınız.
aslında size kuzey kore gibi olmak müstehak.
bu kadar liberal yaşayıp, bu kadar kapitalizmin maşası olup da bu kadar patron ve sermaye düşmanlığı yapan bizden başka toplum yoktur dünyada.
ama diyorum ya, günün birinde, bir gün küsecek tüm işverenler.
unutmayın ki, işverenler küserse, sizler götveren olursunuz.
Dünyada her 15 saniyede bir işçi hayatını kaybediyor. Üstelik tüm bunlar teknolojinin geliştiği, insan hayatını kolaylaştıracak türlü türlü ürünlerin üretildiği bir yüzyılda yaşanıyor. şimdi bu korkunç teknolojik gelişime kayıtsız kalan çoğu patronun var olduğu bir ülkede patronu değil de kimi suçlayacaksın?
o empatiyi adamın götüne sokarlar götüne!
kaza değil kader! deyin de kim olduğunuzu ne olduğunuzu bilelim.
patronun suçu, tehlikeli bölgeyi denetleyen iş sağlığı ve güvenliği personeli bulundurmaması veya ilgili personelin dediklerine kulak asmamasıdır. bu durumda patron suçludur. aksi durumda iş sağlığı güvenliği uzmanı işini gerektiği gibi yapmadığı için o suçludur.
işçilerin ölerek çok ayıp ettiğini göstermiştir. o adam size iş verdi niye öldünüz? belki şartlar iyi değildi, belki iş güvenliği yoktu ama bu kadar ölünecek ne vardı? siyonizm, almanya ve amerikanın ortak oyunudur zira en çok twit almanyadan atılmış.
türkiyede kaza diye bir şey olmaz koruyucu önleyici güvenlik önlemlerinin yetersizliği devletin denetimsizliği rüşvetin iltimasın kol gezmesi işyerinde güvenlikten sorumlu kişilerin olmaması ve olanlarında üzerine düşen sorumluluğu lakayık bir şekilde uygulamaları , yargının caydırıcı cezalar uygulamaması ,sendikaların pervasızlığı siyasi ve ideolojik yaklaşımlarda bulunarak işçilerin kenetlenememesi ve tam örgütlenememesi (oysaki yeri gelince tüsiad bile hükümete ayar vermesini biliyor) gibi etkenlerdir yani arkadaşım sen milyon dolarlık işler yapıyorsan işçinide ona göre ayarlıyacaksın teknoloji çağında yaşıyoruz artık amk adamlar ta okyanusun ortasından petrol çıkarıyor dubaide çölün ortasına amazon havzası palmiye adaları yapıyorlar eğer tbmm bir kanun çıkarsa iş sağlığını ve güvenliğini kasten hiçe sayan işverenlerin mal varlıklarının belli bir kısmına el konulacak ve kamuya aktarılacak diye bir kanun çıkarsa emin olun türkiyedeki iş kazaları 4 te 3 oranında azalır yani demem o ki herşey talep arz eğrisi sermayeye sermaye katmak değildir sen devletin denetimsizliğinden faydalanıp sırf kar elde etmek için güvenlik önlemleri almıyacaksın kaza oldumu tıpkı torunlar inşaatın sahibi gibi yavşak yavşak basın toplantısı düzenleyceksin ama bizim kızma hakkımız olmayacak öylemi. sen zekeriyaköydeki villanda havuz başı şampanya partileri yapacaksın diye bazıları ölmek zorunda değil . . .
daha babalarından harçlık alan bebeler anlayamaz bazı şeyleri.
şöyle ufak bir örnek vereyim.
sene 2010 bursa'da bir hastanenin tesisat işlerini yapıyoruz, çalışan tüm elemanlarımız sigortalı, iş güvenliği ekipmanları falan her şey tamam.
bizim kaynak ustası boru kaynağı yapıyor. herhangi bir kaza riski falan yok, amına koyduğum ustası boruları birbirine kaynakla eklemekle mesul ve benden bunun için maaş alıyor.
bir haber geldi "usta iskeleden düşmüş, yerdeki çubuk demir de döşüne saplanıp göbeğinden çıkmış" tabi olay hastanede geçtiğinden anında müdahale edildi. ben de olayı duyar duymaz şantiyeye gittim. şantiyede beni gözaltına aldılar...
dediğim gibi, kaynakçının işi atelyede boru kaynağı yapmak. ama iş kazasının meydana geldiği yer adamın iş sınırlarının dışında. bir pencere demirini kaynatırken düşmüş gavat. olayın bizim işimizle bir alakası yok. meğer hastane müdürü rica etmiş, bizimkide 50 tl karşılığında o pencere demirini kaynatmayı kabul etmiş ve çıktığı yerden düşmüş ve yaralanmış.
benim elemanım, benim takımım, benim mesai saatim içinde başka bir iş yapıyor ve bu işten para kazanırken düşüyor ama ben gözaltına alınıyorum.
sikerler öyle işi ekşiciler. sikerler, sikerler ve dönüp arkalarına bile bakmazlar.
tabi ben hastane yönetimine dava açtım, aynı zamanda elemana da dava açtım. yargıtay-kargıtay derken daha geçen sene sonuçlandı dava ve 27.000 tayyip doları tazminat kazandım ve bu tazminatın bir kısmını rusya'da, bir kısmını da istanbul ve antalya'da yedim bir güzel...
şimdi bu olayda benim suçum ne ki ben gözaltına alındım? bana bunun cevabını verebilir misiniz bir zahmet?