yaşanan en zor gün

entry7 galeri0
    1.
  1. ilk evlilik yıldönümü olmasına rağmen eşinden ayrı olmak, daha da kötüsü ayrılmak üzere olmak, en kötüsü hala çok seviyor olmaktır.

    ps: 04/10/2011 den sonra geçen hergün yaşanan en zor güne örnektir. yaşamaktan soğutmuştur. ne zaman gelecektir dünyanın sonu Allah'ım?
    1 ...
  2. 2.
  3. hiç şüphesiz henüz yaşanmamış olandır. zira ölüm anını yaşamadan bu karara varılamaz bile.

    azraili görüceksin olm boru değil. evet.

    sonra beyaz bi ışık...
    0 ...
  4. 3.
  5. aramakla geçen gündür.

    aramaya çıktım dün:

    bakıyorum çevreme şöyle bir, sokakta yürüyor birisi, kolunun altına siktiriboktan gündelik gazetelerden birini sıkıştırmış, hayatın anlamını o kargaşık burgaşık puntolarda arıyor. diyor ki şöyle olmalıdır, böyle olmalıdır. bu böyle gitmez!
    bir başkası, kurulmuş bir partinin sandalyesine gelene geçene selam veriyor, lise çağındaki çocuklara kendi bilmediği şeylerden bahsediyor; -hoş bilse hiç bir zaman o koltukta oturamaz. -

    devam ediyorum yoluma, hava soğuk; bir çift yaklaşıyor iki el birleşmiş montun cebine saklanmış.
    köşe başında bir kız, arkadaşına terk edilmeyi anlatıyor. diğeri de beynine yerleşmiş tüm kalıpları söylüyor ardı sıra.

    kavga ediyor birileri, mevzu ne bilmiyorum; bilmekte istemiyorum, bilsem acırım.

    birileri okuldan kaçmış, üç kuruşluk kafede dünyaya fazladan gelmiş insanların arasında oturuyor, elinde kartlar masa masa liseli öbekleri.

    arıyorum bıkmıyorum, bulacağımı sanıyorum; devam ediyorum:

    bürosunun camında görünen insan manzaralarını hayat sanıyor, büroyla bütünleşen.

    camii önünde tespih satıcıları, dilenciler; koşmayı yeni öğrenmiş çocuklar ellerinde bir avuç kalem, çıkanlara soruyor "alır mısınız? "

    camiiden insanlar çıkıyor, yaşlı, genç, orta yaşlı, henüz çocuk, hepsi de açıklayamadıkları bir şeyler yapmaktan mutlu!

    arıyorum, bulacağım diyorum!

    bankanın önünde para kuyruğu, gönderenler, alanlar, çekenler, sayanlar, her yer para.

    üç kuruşluk kafelerin önünden geçmek istemiyor canım tekrar, beş kuruşluk kafelere doğru yürüyorum, içeride yine okuldan kaçmış liseliler; açılanlar, kapananlar, kıçında pantolon durmayanlar. beş kuruşluk kafede çalan, beş para etmeyecek bir müzik, eşlik eden yalnızlar; ama yanına oturtacak birini arayanlar.

    bıkmışım, otobüse biniyorum kaçmalıyım artık bu çöplük manzaralarından.

    gençleri azarlayan yaşlılar, hep bir şeylerden şikayet eden memnuniyetsizler, cam kavgaları, kaldırılan çocuklar, oturan acizler, yaşa hürmet eden sapkınlar.

    ve sonunda ev, biraz rakı, arap çarşafına dolanmış bitlis tütünü.

    ne mi aradım?

    ben insanın aslında ne olduğunu aramıştım, karşıma hep boşluklar çıktı.

    arkadaş!

    bir vazgeç şu bizim yarattığımız, bizim yaptığımız sistem sorunlarından, dön de aynaya bak bir, nesin; neye benziyorsun, beyninin içinden geçen kelimeler doldurabiliyor mu postunu düşün bir düşün, sadece düşün; ülke sorunu da yalan, sistem de yalan, yerine gelecek sistem de yalan, yönetmekte yalan, yönetilmekte yalan.

    kimse yokmuş, etrafta hiç bir şey yokmuş gibi yürüyen çift, etrafta hala bir şeyler var; hala görmeye değecek şeyler var. ve hala saçma muhabbetler yerine kitaplarda paslanmış kelimeler var.

    köşe başında özlemekten, aşktan, sevgiden bahseden kız. her şey elinde senin. duygu dediğin sadece beyninden geçen elektromanyetik dagaların seni etkisi altına alması, sevmeye de karar verilebilir; sevmemeye de, nefret etmeye de, özlemeye de, özlememeye de. bütün duygular bizim elimizde her şeyi kontrol edebiliriz, istediğimizde üzülür, istediğimizde hissizleşebiliriz. ama ilk önce, başkasından önce bir tanı kendini.

    kavga eden gençler; hepiniz öfkeli birer kediye benziyordunuz, onlar gibi kabarıyor; onlar gibi bağırıyordunuz, en sonunda da giriyordunuz birbirinize, midem bulanıyor.

    ve liseliler, belki ilerleyen yaşamınızda hiç düşünmeyeceğiniz, belki hiç öğrenemeyeceğiniz şeylerden kaçıp bizim yarattığımız boşlukta hayatını çürütenler; acaba farkında mısınız? uzaktan şöyle bir bakınca küçülüyor küçülüyor küçülüyor, ufukta bir grilik olup kayboluyorsunuz.

    camiden çıkanlar, son zamanlarını yarattığımız ve hala modern sandığımız putlara taparak geçirenler. gerçekten bu mu beklentiniz? yani siz sonsuza kadar yaşamayı, bir kaç kadın, çok yemek, bol bol korunmak, ırmaklar vesaire bu mu sizin çapınız ? kızmıyorum, acımıyorum da, üzülmek istiyorum, ağlamak istiyorum bu duruma ama onu da istemediğimi fark ediyorum. sanırım uzaklaşmaktan başka çarem yok sizlerden.

    ve para tanrının bir başka yüzü, kendi yarattığımız bir put daha, onun üstünden üretilir adı geçince espriler, el pençe divan durulur karşısında bir şey söylemek istemiyorum.

    -----

    bir dakikalığına ülkelerin olmadığını, sadece karnımızı doyuracak kadar kendi ürettiğimizi tükettiğimizi, yönetici ve yönetilen olmadığını, insanların düşüncelerine göre değer kazandığını, düşünmenin bir erdem sayıldığını, karşılıklı sohbetlerin düşünceler üstünden yürüdüğünü, insanın insana zulmünün bittiğini, aç gözlülük yapacak bir şey kalmadığını, herkesin duygularını kontrol edebileceğini fark edip bunu yaptığını, üstüne tüm dinleri hiç yaratmamış olduğumuzu, medeniyetin düşünen insanlar topluluğu olduğunu varsayın.

    bundan sonra hayatınıza bir daha bakın. ve tabi kendinize.

    bir silkelenmek lazım.

    ------------------16 mart 1863; olympos zirvesi; akheramosis.

    ilk önce burada yayınlandı: http://tinyurl.com/7x2a8v2
    3 ...
  6. 4.
  7. istemeden kalp kırdığınız gündür. bunun da bilincindeyseniz yazık, çok yazık.
    0 ...
  8. 5.
  9. çekirdek aileden yada bir arkadaşının öldüğü gün.
    0 ...
  10. 6.
  11. 7.
© 2025 uludağ sözlük