adeta bir çocuk bahçesinde, üzerinde cıss! lar yazan oyuncaklarla dolu bir havuzda etrafına korkuyla bakan çocuklar gibiyiz.
kavramlar, algılar. hepsi zayıf duyularımız üzerine inşa edilen zayıf düşüncelerden ibaret hisler üzerine kurulu. hormonların canı sıkıldığında kusuyor, hoşnut olduklarında boşalıyoruz.
sistem var oturmuş.
yeğ tutmak niye? isteyen özne olsun isteyen nesne. isteyen yaşasın, isteyen yaşatsın, yaşatılsın.
iyelik ekleri alınca yaşamın renkleri, kendini sadece kendi gözünden görmeyi bırakıp, öznel davranış biçimlerinden kendini soyutluyorsun önce. şöyle ki; bi süre sonra yaşam seni yönetmeye başlıyor (kimi?seni?ahanda belirtili nesne), sen ona ayak uydurmak zorunda kalıyorsun. Yani saatler senin planladığın zamanlarda çalmıyor hiç,otobüsler senin saatlerine göre hareket etmiyor,radyolar senin sevdiğin şarkıları çalmıyor ve hep yanlış şeritten takip ediyorsun yaşamı. evet, sen takip ediyorsun, nesne oldun bir kere. işi yapan kim?sen değilsin işte. özne yaşam burda.seni dolaylı tümleçlerde bırakıp,sen onca tükenmişliğe katlanamazken o seni çoktan zarflayıp postalıyor aklının ucundan bile geçmeyecek bi yerlere. bi sabah bi telefon çalıyor mesela, dersaneden hocan arıyor,öss sonuçları açıklanmış, 21. tercihine sürüldüğünü söylüyor, nokta nokta dağılıyorsun yere, çoktan pulunu bile yapıştırmış işte, postalanıyorsun 3 kuruşa.
Gibi bişeyler...
Sadece bir kez bahşedilen bir hayatta, başkalarının boyundurluğu altında yaşamak başarısızlıktır. Bizler başarısız insanlarız. Bu boyundurluk altında, yaşanmayı kabul etmiş birinin sözde bir yaşamın onu yerüstüne diri diri gömüp çürüteceğini de kabul etmiş olması gerekmektedir. Oysa bu kabullenişin anlamının, Hadesin sefalet hurdalığına feryatlarımızla doldurup taşırdığı, çığlıklarla beslediği asla gerçekleştirilemeyecek hayallerimiz ve ölü doğacak tüm bu umutlarımızın infaz emri olduğunu bilmez bu sefil insan
Başarılar, başarısızlıklar. Geçmişte insanı insan yapan değerlere bağlı kalarak yaşadığını sanan birinin, çürümeyi seçen bir ruhun, eseridir işte bu büyük duvarlar. O biri hepimizin benliğinde, o biri hepimizin duvarlarında Başkalarından korunmak adına örülen duvarların aslında hepimizi bir köşeye atıp unuttuğu, yalnızlığa sunduğu, mutsuzlaştırdığı gerçeği yanında hala inkarlarla mutluyum diyerek vicdanlarının sesini avaz avaz susturmaya çalışan ikinci sınıf insanlar sürüsü
Tüm bu duvarlara karşı kazanacak zincirlerimiz var diyen zavallıcıklara inat, kaybedecek zincirlerimiz var ilkesinden yola çıkılarak yapılan iç isyanlar. Moloz altında kalanların attığı zafer çığlıkları, içsel devrim günleri, kahkahalar, efendilikler izlenen, tüm bu yıkılmaz denilen, anılarından örülmüş duvarların, acılarla beslenen tuğlaların, kendini çürüttüğünden habersiz , belki de ilk defa gerçekliği bu kadar çıplak olarak hissettiği şaşkınlık, bu gücü kendimden bulamam serzenişleri, serzeniş değil korkaklığı!.. Çekingenlik, molozlar arasında mutlu insanlar, anlam verememek, ama çürüyüp gitmenin farkındalığı. Yeter artık!
Bileklerinde zincirlenen soyut tutsaklık, somut köleliğe dönüşmemeye çalışmaktansa, kendi hayatının efendisi olduğunu diretmekteki bu acınası trajikomik saçmalığın yavaş ama emin çöküşleri. Hayatına hiçbir beklenti içinde olmadan hüküm sürmenin, sürekli olarak bahsettikleri ama bir türlü ulaşamadıkları şu mutluluğa birinci sınıf gidiş bileti olduğunu anlamaz mı bu sefil ruhlar Başkalarının efendilikleri altında geçen, ne istediğini bilmemekle birlikte ne istemesi gerektiğin öğrenen kocaman ve boşa giden bu acınası yaşamın, artık değişmesi gerektiğini anlamaz mı sefil ruh
Yönetmenliğini başkasının eline verdiğiniz, hayal olarak adlandırdığınız filmler içinde acı dolu bir vicdanla birlikte, basit ve silik figüran bir yaşam sürmektense, yönetmenin emirleri ve tüm bu insan topluluğu altında ezilmeden kendi yaşamınızı kendinizin yönetmesi daha iyi değil midir Elbette hayat eşit değil ve bazen tanrı bile sağır olabilir ama asıl mutluluğun bunları kabullenerek yaşandığını öğrenmeli insan, mutluluğa ancak böyle erişebileceğini bilmeli Hem boşuna mı demiş üstat ; insanların %1i gerçekten yaşar, %99u ise sadece var olur.
yaşamak için yaşamaksa varlık gayesi insanın yaşamın öznelliğinde nesnelleşiverir.
varlığını anlamlandırma ve varolma nedenini bulma yolculuğu olduğunda yaşam, yaşamın öznesinde anlamlandıran ve arayan olarak özneleşir insan.
gizli özne, öznesiz cümle gibi terimlerde vardır hayatta. bu yüzden yaşamın neresinde durduğumuzdan çok, nesneliğimizi düzgün yapabiliyor muyuz, cümle düzgün oluyor mu ona bakmak gerek.