büyük heveslerle bulunduğu konuma gelip umutları ölene dek tükenmeyen, bir tespite on kitap yazayım derken dördünde hayatı sonlanan palladiolar ile dönüp baktığında yaşamsal reaksiyonların sadece kendisinde olmadığını fark edip karamsarlaşan, ama hayatına burnunu sokanlardan bir türlü kurtulamayan michelangelolar aynı anlamsızlıkta boğuluyor.
insan kapasitesinin dışına çıkabilir daha doğrusu kapasitesini genişletebilir.
başlarda zorlansanız da sonradan hem zihin hem de beden olarak buna alışıyorsunuz.
beynimizin, bedensel gücümüzün aslında çok az bir kısmını kullanıyoruz.
çoğunlukla tembellik ediyoruz.
dünyada, ülkemizde birçok oluşum ve görüş var.sağcısı, solcusu,milliyetçisi, koministi müslümanı, ateisti, yahudisi, hristiyanı, budustti, cemaatçisi, kemalisti herkes belli bir düşünce çerçevesinde almış başını gidiyor.bu görüşlerin çoğu öyle veya böyle kendi grubu içerisinde birbirlerine karşıtlar her insan kendi görüşünü de hak sanıyor ve bunun yanlış olabileceğini aklına bile getirmek istemiyor çünkü böyle bir ihtimalle birlikte sevdiği, saydığı, inandığı,uğruna yaşadığı herşey çökecek ama bu ihtimali kabullendiği anda diğer insanlara çok daha insancıl yaklaşabilecektir.
ömrünü toplu taşıma araçlarında geçirmiş ve halen geçirmekte olan biri olarak şunu söylemek isterim ki, bizim halkımızın yarısı sosyopat yarısı psikopat. ben henüz bu ikisinin dışında bir vatandaş görmedim.
her müzisyen evrelerden geçer. ben bu evrelerden çok dersler çıkardım, başardığımı hissediyor gibiyim. o zamanlar yaş küçük tabi, gerçi şimdide çok büyük sayılmıyor. ilk sözlerimi yazmaya başlamışım ortaokulda, yanımda da kendim gibi söz yazan arkadaşım var. yazıyoruz, kendimize göre çok anlamlı sözler bunlar. sürekli gelişme içerisindeyiz, ama nasıl bir teşvik var bizde, sanki kelime başına para kazanıyoruz. 7.sınıf böyle geçiyor, beraber söz yazdığımız arkadaşım başka bir okula gidiyor. bu sırada söz yazmaktan sıkılmaya başlamışız, insanlarda hiç bir zaman beste bölümüne geçemeyeceğimizi bu işin şiir yazma gibi kalacağını söylüyorlar. arkadaşımda yavaştan böyle düşünmeye başlamış, bana da söylüyor sıklıkla. sonra kendisinin artık uğraşmayacağını, tarzınında biraz değiştini söylüyor. okullarda ayrı artık, üzülsem bile müdahale edemiyorum, ikna edemiyorum. neyse, ben devam ediyorum söz yazmaya ama bir yandan bende de bıkkınlık başlamış, umutsuzluk yüksek seviyede. eskisi kadar sık olmasa da bırakmıyorum, devam ediyorum. ve aradan bir sene geçiyor, yavaştan stüdyolarla, bu işi yapan diğer insanlarla tanışmaya başlıyordum. garipti ama bir şeyler ilerlemeye başlamıştı, açıktı. artık işi besteye dökmenin zamanı gelmişti. beat üstüne söz yazmayı öğrenmenin zamanı gelmişti. bu aşamayı da çok hızlı atlatmıştım, tam istediğim gibi olmasa da ortaya bir şeyler çıkmıştı. ama bu aşamadan sonra müziğe küstüm biraz, kendimde o kadar büyük bir güç buluyordum ki ilk aşamada sevdiğim beğendiğim sanatçılar gibi bir şeyler çıkartacağım sanıyordum heralde. 6-7 ay kadar sürdü bu durum, hiç ilgilenmedim müzikle. sonra okulların tatili ile tekrardan istediğim şeyleri yapmak için başladım çalışmalara. stüdyoda mini kayıtlardan sonra nasıl bir şey yapmak istediğime karar vermiştim. flow, söz, müzik artık yeterliydim, görücüye çıkmanın da vakti gelmişti. belli tarzda iki parçanın kaydını tamamlayıp, birer ay arayla paylaşmanın zevki, parçaların dinlenebilir belli seviyede oluşu, aradaki 4-5 yıllık süreye değmişti. tespit mi, geçenlerde gördüm ilk beraber söz yazmaya başladığım arkadaşımı, neşet ertaş dinliyormuş şuan. kocaman sarıldı, kardeşim benim, biliyordum buralara kadar geleceğini, bu daha başlangıç dedi. işin aslı, hayallerinin peşinden koş, hayallerinin.
"gidebildiğin yere kadar git, gençliğin bitmeden."
akşamları tam gün batımına doğru ne zaman bir bulut görsem, hemen cebimden bir mendil çıkarıp burnumu siliyorum. sonra aslında yaşamın ne kadar kısa, burun akıntımın ise alerji temelli olduğu tespitini yapıyor, hayatın sonuna doğru emin adımlarla yol alıyorum.
2. murat döneminde askeri alanda yapılan reformların bir sonucuda türk erkeklerinin gavur hatunlar tarafıdan sevilmesi.. reformlar sonucu askerlik artık eskisi gibi göbekli, kılıç sallayan adamların işi değil tam aksine kaslı maslı adamların işi olmuştur. sefer yapıp gavur topraklarında boy gösteren türk erkeği o gün bu gündür gavur hatunların 1 numerosudur. bence çok mantıklı.
uzun süredir uğraştığım bir tasarımda ( 4 saat kadar ) farkedemediğim önemli bir eksiğin ( örn: telefon numarası ) pc kapatıp 20 dk sonra açtığımda ilk önce gözüme çarpmasıdır.
insanlar değişimi yanlış anlıyorlar. arabalarını değiştiriyorlar,parfümlerini değiştiriyorlar,evlerini değiştiriyorlar... havuzlu bir villanın kendilerini daha prestijli yapacağına inanıyorlar. diğerlerine emir verecek bir konuma yükseldiklerinde ilk yaptıkları şey altından bir saat almak oluyor. asıl gerekli değişimin kendi içlerinde yapılması gerektiğini fark etmiyorlar. bu işin en sıkıcı yanı ise dünya üzerindeki milyonlarca insanın da aynı fikirde olması. belki de bu yüzden artık arabalar bir saygınlık göstergesi sayılıyor. bu dünyevi şeylere sahip olduklarında ve altındakilere emirler yağdırdıklarında onların kendilerine saygı duyduğunu zannediyorlar,ama bilmedikleri şey bunun "saygı" değil "korku" olduğu. insanlar paraya sahip oldukça para da onlara sahip oluyor.
zaman her şeyin ilacı derler.
hayat kısa derler.
o kısacık hayatta zamanın bir şeylerin ilacı olmasını bekleyerek geçer gider.*
sonra hep 'keşke'ler olur, 'ah şöyle yapsaydım'lar olur, 'pişmanlık'lar olur. sanırım yapılması gereken kısacık hayatta kafaya hiç bir şeyi takmadan, hiç kimseden, hiç bir şeyden nefret etmeden dolu dolu yaşamak. sevmeyi öğrenmek. sevgiyi göstermek. falan filan.
bir insanı sakladığı şeyi , utandığı şeyi ya da göstermek istemediği şeyi yüzüne vurun , onu kırın bundan ders alıp aynı şeyi asla yapmayacaktır. fakat bir şey olmaz diyip onu teselli ederseniz tekrar yapacaktır.
büyüdükçe insanlar doğum günlerini artık evde değil cafelerde kutluyorlar.buna bağlı olarak hediyeler de değişiyor tabi.önceden aldığımız kitap,günlük,hatıra defterleri yerine kullanabileceği ya da giyebileceği şeyler alıyoruz.**
yirmilerine yeni girmiş başarısız bir insan olarak:
en iyi arkadaşlarınız, yeni tanıştıklarınız* ve daha önce yüz üstü bırakmış olmanıza rağmen istediğinizde yanınızda bulduklarınızmış.