kim'in romanı altbaşlığı ile ilk basımı 1981'de yapılan Salih mirzabeyoğlu kitabı...
Salih Mirzabeyoğlu'nun okuduğum ilk kitabı, daha sonra da bırakamadım zaten o yazdıkça ben okudum...
kitabın girişinden:
...
Keçi sakal, bir gözlük, biraz aptal bakışı, biraz mânâlı duruş, içki ve kalenderlik söterisi içinde oldun mu, ya mimarsın, heykeltraşsın, ressamsın, yazarsın, duygulusun, çağdaşsın ama illâ ki sade vatandaş değilsin. Elbisenden belli.
Tanıyorum böylelerini iğreniyorum.
Ya bu taraf.
Helva kâğıdına "bana şu kadar abone parası gönder" diye yazışını, "ah, işte sanatçı ruhu! bir kâğıda bile uzanamamış, önündeki helva kâğıdına yazmış" diye değerlendirenlerin sanatçısı...
"Sanatından ne haber?"
Ve umumiyetle içinden kalınlık tüten incelik gösterileri. Söylemeye gerek yok, müştereken, moda olduğu üzere insan sevgisi.
sevgili dostum!
ayağının altındaki halı çekilince yere yuvarlanan adam gibi, karmakarışık duygular içindeyim.
bu yüzden de, yüreğim alev alev yeni insanların özlemiyle yanar, kendimi dünyaya meydan okuyacak kadar güçlü hissederken, adeta bir kibrit çöpünü kaldıracak kadar olsun güç sahibi değilim.
benim hayal ettiğim insanların, kokusu ve rengini hissettiğim toplumun, eski kim'in söyledikleriyle, isimden başka bir benzerliği yok.
kim, ruhunda yeni dünyasına yakışmayan eski hâlleri ayıklamakla meşgul.
hayatı renksiz, kokusuz, kapkara, kupkuru, bön, havasız ruhunda boğan, çirkinleştikçe keskinleştiği zannına kapılanlarla bir beraberliğimiz olamaz.
fırtınada bütün halatları kopan, son halattan da kurtulursa hangi limana düşeceği meçhul bir gemi gibi yalpalarken, aşkla örülü o son halatın beni sımsıkı kavradığını hissediyorum.
anladın.
sevgiliden bahsediyorum.
çocuk yaşımda, hınca hınç dolu bir salonda, kapıdan ancak tek ayağımı sokarak görebildiğim, bu vaziyette tam üç buçuk saat vecd içinde kendisini dinlediğim sevgili.
yeni hâlimde, eski konuştuğum, söylediğim ne varsa, hatırlanmak istenmeyen mazi gibi silinirken, pörsümeyen, dökülmeyen, yeniden yenilenen, sadece onun eserleri, sadece ona duyduğum, şiddetlenen aşk.
anla beni!..
iki aşk arası kalakalmışım.
Kollarından ters istikametlere doğru çekilen ve parçalanma acısı içinde kıvranan esir.
dünya değişti.
artık hiçbirimiz, hepimiz için değiliz.
rüzgarlarımız ayrı.
tek tek de bir hiçiz
dalgalar ayırırken beni bizden,
hepimiz <insana> yabancı..
çürüyor dökülüyor gibi bir hal içindeyim.
senin iyi olmanı dileyerek gözlerinden öperim..
kavga Nedir?
değişen şartlarda mücadele değil mi?
tabiatla mücadelesini yapamayan karınca ölüme mahkümdur.
açlıkla kavga, susuzlukla kavga, soğukla kavga....
ve burada kalsa idin, yuvada kavgasını yapamayan düşünce silinmeye mahkum.
kendi nefsini korumaktan, idelaini yürütmeye kadar döğüşerek yapılan kavga, senin yuva kurma kavgan gibi...
unutma sende olmayanı kimse sana veremez. bir toplumda çeşitli-dünyalar-gruplar olduğunu unutma.
lider bu dünyaları kuş bakışı gören kişidir.
onları ruhlarından kavrayabilmelisin!
sana zahmet olmazsa bizim eve git ve şimdi kâğıda çizeceğim tüfekle, delik para resmini, benim gönderdiğimi söyle.
meteliğe kurşun attığımı anlarlar.
herkese çok selâm, gözlerinden öperim.
isim-imza
yapma dediğim şeyleri yapma bir daha
gayet masum hareketlerin
ama konuşma sakın kimseyle
kalıyor bıçak yarası gibi derin
sonra saatlerce düşünür düşünürüm
kalbim ağlar kalbim inler ben dinlerim.
aşkla kale kapısı yıkılırmış, inandım.
kale kapısı!..
gel de, kale kapısı üzerine konmuş sinek faaliyetleriyle, Fatih’in torunları olduklarını söyleyenlerin durumunu seyret.
sanıyorum, sana havadis yazamamamın sebeplerini en azından hissettirebiliyorum. burada, hâline razı olmayan, kendisine biçilen elbiseyi reddedenine rastlayamadım. devam edecek hevesi duymadığımdan burada kesiyorum.
gözlerinden öperim. selâmlar.
isim - imza
ıstırap çekmeyle ıstırap çekmeyi isteme arasında fark vardır.
ıstırap çekenle taklidine yeltenenin arasında olduğu gibi
...
görmüyorum dökülürken ışıklar şafakta
duymuyorum ılık rüzgarlarını sabahın
gün doğarken ben ölüyorum yatakta
bana akıl fikir ver allahım.
açılmış bir mezarın içinde, bir gece yalnız başıma yatmak istiyorum. kafam buna takılı. ama orada yakalanırsam heriflere bir şey anlatamam.
ya esrarkeş sanarlar, ya mezar hırsızı.
düşünüyorum da, ömrümüz hasretlerden meydana gelmiş bir zincir.
kimi ekmeğe, kimi çocukluğuna, kimi gençliğine, kimi sevgilisine, kimi sevmeye, kimi sevilmeye, kimi arkadaşa, kimi şuna, kimi buna.
her kavuşma başka bir hasrete yol.. yaşarken yaşamaya hasretiz!