yaşama isteğini kaybetmiş birinin söylediği cümle. yaşamak için bir neden aradığına göre aslında yaşamaktan pek de vazgeçmiş sayılmayan birinin yardım isteme amacıyla sarf ettiği cümle de sayılabilir.
boşluklarda boşluklara düşerken boşluk doldurmak için yaşamalısın.
şunun şurasında kaç tane boşluk var sanki!
en doğal hakkındır vazgeçip gitmek burdan, git tamam, sözüm yok. ama 3 - 5 tanecik boşluk daha var, onları da doldur öyle git be dostum...
günler geçiyor anlamsızlığıyla. gün bittiğinde kapandığın zaman odana içinde duyduğun his terkedilmiş sonbahar yapraklarından farksızdır. yavaş yavaş parçalandığını çatladığını hissedersin. öylesine büyür ki bu his kulağında hep ölümün fısıltısı çınlamaya başlar. ve ölüm senfonisi hep içindeki sızıda çınlar en eşsiz melodisiyle. gözlerin ise göz değildir artık. dünyaya ait her varlık sana kefenden başka bir şey olarak gözükmez. öylesine bir kefendir ki bu nefes bile alamazsın içinde. böylesine bir tükenmişliktir, deyim yerindeyse araf hissizliğidir. böylesine bir hissizlikte hiçbir neden yoktur seni yaşamaya iten.
valla bugün bu soruyu ben de sordum kendime, aslında bi sebep bulamadım. yaşamamak için de bi sebep bulamadım. yani biraz düşününce yaşamak ya da yaşamamak arasında bi fark olmayan durumlar var o zaman kolay olan ölmekse neden kolayı seçeyim ki. dedim ben kendime.
sonra foturafçıya gittim işyerinden foturaf istedilerdi bi baktım tişörtümde "believe" yazıyo hiç dikkatimi çekmememişti bu güne kadar. allah allah dedim bi de aziz mübarek ramazanda oruç moruç hakketire ne tutması ama tişörtte de öle yazdığını görünce dedim hayırdır inşallah, biraz daha yaşiim bari.
ama yakındır atlarım trene sirkeci de inerim sonra yürürüm biraz karaköy de kocaman bi gemi var orası denize sıfır ya, alırım bütün parama bira sonra ne kadar kimlik mimlik var yakarım hepsini. elimde kağıt kalem de olacak yazarım her bişeyi, sonra atlarım denize yüzmeyi de bilmiyorum.
yüzmeyi biliyorum aslında da su üstünde duramayınca boğulurum ben, birisi can simidi atarsa çaya banıp yirim o olur. bu iğrenç espriyi de yapmak için 5 yıl bekledim hesap et sen müdür.
ama bu sizin istanbul'u hiç sevmedim, millet varya kıdem atlamak için felan yalakalık yapmak için ne işler çeviriyo la. neler dönüyo arkadaş. zor burada yaşam. bazen pes ediyorum gözüm kararıyo.
o değil de sevdiğim bi kız var o da beni sevdiğini söylüyo bilmiyorum doğrudur ya niye sevmesin vardır bu istanbul'da da kalbi olan bi insan evladı niye olmasın. seviyodur da yol yakınken vazgeçmek gerek. şimdi evlenip barklandıktan sonra ona istediği hayatı da veremiceme göre. buraları da sevmediğime göre. bi bok yeyip rest çekip çıktık geldik istanbul'a geri de dönemen.
bilmiyom ajan bi neden yok heralde yaşamak için. bugüne kadar hep güçlüydüm herşeyi gözüm kesiyodu varya. çene var diyodum fırlamalık var diyodum kıvrak zeka var felan. cık sonradan anladım ki istanbul kazan ben kepçe. yok bu cümleye bu örnek olmadı. çünkü bu kaybettiğin biini aramak için kullanılıyodu. olsun ben de kendimi kaybettim istanbul'da.
o serin sulara atlamak fikri hiç çıkmıyo aklımdan hacı. ama var yahu hala iyi insanlar birisi benim 4 yıl onceki sobalı entry mi beğenmiş. o entry yi beğenen adam varya harbi insandır ya. kalbi daha böle küflenmemiştir. ama az kaldı eski kafalılardan.
eski kafalı derken geri kafalılarla karıştırmayın. yani eski kafalı bole eski filmleri eskiyi seven bole hala insan sevenler vardır ya onu kastettim.
başlık neydi ki?
edit:imla kromozomu: böyle yerine elli kere bole yazmışım en sevmediğim şey aslında. savaş sebebi amonyak.