1 sene evvel kaybettiğim ve tekrar bulamadığım. Bir gün yeniden bana uğramasını ümit ettiğim.
Yemeğimi yalnız yerken,
Filmin em komik sahnesine yanımdakilerle birlikte katıla katıla gülemezken,
Uyandığımda kafamda 'güzel bir gün' düşüncesi yerine bin türlü karamsarlık cirit atarken,
Nereden geldim, nereye gidiyorum soruları beynimi kemirirken,
Kendimi mezarda hayal edip nefesim daralırken,
Hem yaşamaktan sıkılmış, hem de ölmek istemezken,,,
Bana tekrar uğrayacağına bir türlü inanamadığımdır. Kaybettiklerimin en değerlisidir.
yaşama sevinci, sevgi, mutluluk üzerine düşününce aklıma kalp şeklinde çikolata geliyorsa, el ele tutuşmuş bir çift fotoğrafı geliyorsa bunun sebebi sistemdir herhalde. kendi payıma ben yaşama sevincimi, gücümü, mutluluğumu, neşemi her gün biraz daha gelişen ve değişen algılarımdan, düşünce dünyamdan, her gün uyandığımda o gün karşılaştığım şeylere vereceğim tepkilerin merakıyla alıyorum. bir sene önceki ben ile, şimdiki ben'in farklılığından alıyorum. gerisi ise anlamsız geliyor.
çok değerli, narin bir çiçek. incitmeye, kırmaya kıyılmaz. yanlışlıkla üstüne basılır.
basıldıktan sonra tekrar hayata devam edenleri en güzel bahçelerde olurmuş diye biliyorum.
geçen hafta mezarlık manzaralı küçük evimin hiçbir zaman tam kapanmayan penceresinden dışarıdaki puslu havayı izlerken, bir pazar günü evde tek başıma ve hiçbir şekilde sevişme ihtimalimin olmadığının bilincindeyken içtiğim sigaradan zevk alırken kendimde ayırdına vardığım sevinçtir.
mezarlık manzaralı bir evde, puslu bir pazar günü, tam kapanmayan bir pencereden dışarı bakarken, akşam sevişilmeyeceğinin bilincinde sigara içen bir insan ne kadar mutlu olabilir? dünyanın tüm kasvetini günah keçisi misali yüklenen bu insanı yaşama bağlayan şey nedir? evinin ölüm kokan manzarası mı? sigaranın dumanı mı? kapalı pencereden sızan soğuk hava mı? gece tek başına uyuyacak olmak mı? belki de hepsi.
hiçlikten anlamlar çıkardığım zamanlar yaptığım gibi yine şanslı sayıyorum kendimi. evim bir mezarlığa bakmıyor olsaydı ölümün bu kadar farkında olabilir miydim? ölümden bu kadar korkar mıydım ona bu kadar yakın olmasaydım? hayatı ön yargısız yargılayıp o kadar da ibne olmadığı sonucuna ulaşabilir miydim yalnız olmasaydım? bu küçük evde kapanmayan pencereden giren soğukla her defasında uykumda acı çekmeseydim hayatın en ufak nimetlerinin farkına varabilir miydim? sahip olduğum hiçliklerin kocaman bir anlam oluşturduğunu gördüğüm günden beri sigara içerken düşündüğüm şeyler daha değerli. eskiden bir boka yaramıyorlardı, söyleyeyim.
hayat pencereden ölümün sessizliğini izlerken daha acımasız. hiç olmadığı kadar acımasız yalnızken. ve yalnızken ve ölümden korkuyorken ve üşüdüğünde tutunabiliyorsan hayata bir şeyler zorlaşıyor olsa da bir şeyler de kolaylaşıyor aslında. ne kadar değerli olduğunu ve ne kadar ucuza harcanabildiğini bilmek, bunun farkında olmak güçlü yapıyor seni. çünkü sadece güçlüler hayatta kalabilirdi.
son damlasina kadar biten sevinc, uzaklarda yeni bir hayat kurulsa, yasama sevincinin tavan yapacagi durum olur. burda pekte basarili olmak mümkün degil.
kıyametle ilgili sorular soran bir insanın sorusuna cevaplar verirken kulanılan "gerçekleşse de ölsek bitse" argümanları karşısında şaşırması ve "ölümden korkmuyor musun, e o zaman ölürsün ama" minvalinden karşılıklar vererek şaşkınlığına değişik boyutlar katması karşısında şaşkınlık duyulduğunda kaybedilmiştir.