istanbul'da yaşıyorsan hergün düşüncesi akıldan geçen istek*. ama işte nasıl bir kevaşe ise bu istanbul hergün gitmek istesende gidemiyorsun, göndermiyor. inceden aşık etmiş seni kendine. süründürüyor.
hiç bir zaman kendini bir yere ait hissedememenin verdiği acayip boşluk. bazen iyi bazen kötü. her şehrin bir süresi var. bu şehir de doldurmaya başladı zamanını. az kaldı sanırım. umarım verdiğim sözler yarım kalmaz. kendimi ve sözlerimi tamamlar, öyle terk ederim burayı. çünkü-sanırım-artık bitmeye başladım. olduğum yerden sıkıldıkça aptallaşmaya başlıyorum. yeteri kadar aptalım zaten, fazla zorlamanın alemi yok.
sevgili şehir;
çok az zamanın kaldı bende. onu da ödeyim gideceğim.
Sabah aynı saatte evin karşısındaki okulun zilinin desibel rekorları kırarak sizi uyandırmasıyla başlarsınız güne,söve söve kalkarsınız başka bir yerde açmak istersiniz gözlerinizi. Banyoya yönelirsiniz kapıyı açmanızla camdan desibel rekorları kıran mikrofona tükürerek böğürerek konuşan adamın sesini duyarsınız "koş oğlum koş,kapayın kapıları geç kalmasınlar,hey arkadaki illa isim mi vereyim çıkartayım seni buraya herkesin önüne." Tehditlerle devam eden bu iğrenç konuşmadan kurtulmak için bir an önce işinizi bitirmeye çalışırsınız buz gibi suyla alelacele yüzünüzü yıkar banyodan kendinizi dışarı atarsınız, en azından sesten biraz daha kurtuldunuz şöyle bir camdan bakacak olursunuz yağmur yağıyor! o gürültüde yağmuru bile fark etmezsiniz. Birkaç lokma bir şey yer mecburen dışarı atarsınız kendinizi istersiniz ki şöyle derin bir nefes alayım al da gör bakalım! içinize benzin, mazot, is kokuları dolduğunu hissedersiniz. Artık kalenize sığınma vakti kulağınıza müziği takar ellerinizi cebinize atıp yürümeye başlarsınız bir an müziğin içinde kaybolsanız da şehir buna izin vermez savaşmanız gereken insanlar vardır bakışlarınızı kısar trafiğin içine atarsınız kendinizi otobüs her zaman ki gibi tıklım tıklım, arkada birileri yine kavga ediyor kollarınızı vücudunuza yapıştırır o kalabalığın içinde küçük bir nokta bulup yol boyunca oraya odaklanmaya çalışırsınız belki kafalardan görebildiğiniz kadar pencereye, belki direksiyona, belki de kolunuzda ki düğmelere odaklanırsınız. Yapmanız gerekenler aklınızdan akıp gider önce iş yerine uğrayım raporları tamamlayayım sonra da dershaneye giderim oradan da dün bahsedilen şu işe falan filan bir fark edersiniz ki müzik çalmaya devam ediyormuş artık o sizin ruhunuzun gıdası değil de kendi seçtiğiniz bir gürültü olmuş! saatler geçer... hem geçer, hem geçmez... eve dönersiniz daha zorlu bir trafik bekler sizi dakikalarca beklersiniz o konserve kutusunun içinde başınızı gövdenize çeker kollarınızı vücudunuza yapıştırır saçma ve bıkkın bir ifadeyle bakarsınız çevreye eve gelirsiniz en sevdiğiniz film bir an sevinirsiniz ama yorgunluk izin vermez söve söve girersiniz yatağa.
Sabah aynı saatte evin karşısındaki okulun zilinin desibel rekorları kırarak sizi uyandırmasıyla başlarsınız güne,söve söve kalkarsınız başka bir yerde açmak istersiniz gözlerinizi.
Yaşadığınız şehirden gitmek istersiniz her gün bıkmasanız ister misiniz hiç?