istanbul'da doğup büyümüş biri olarak; geleceğimi düşünerek yapmak zorunda olduğum şey. bazen pişman olmuyor değilim ama ders çalışırken anneciğin odaya gelip "sana kurabiye yaptım" demesi de kendi açımdan doğru bir karar verdiğimin göstergesi.
üniversite okumanın eğlencesini alıp götüren şey. ben de istanbul'da doğdum ve burda okuyorum, şöyle bir yurttaki-evdeki arkadaşlarıma bakınca özeniyorum lan. bilmiyorum, belki de işin eğlenceli tarafına odaklanıyorum sadece. sonuçta bunun para yetirmesi var, yemeği var, temizliği falan fişman.
Ulasim ve konaklama faydalarinin disinda cok goturusu olan durum.
Nefret ettim binadan cikip binaya girmeye. Betonlar arasinda okuyorum ve okumaya da devam edecegim. Korkum, her sey bitip orta yasima geldigimde 'ulan universite okuyamadik ogrenci gibi' demek. 2 isten sonra betonlarin arasinda okumak hic haz vermiyor. Canim buyuk yesil alanli, cesitli spor faaliyetlerinin acik alanda yapildigi, her kosesinin sen sakrak oldugu bir yerde okumak istiyor. Yurt partileri yapmak istiyor ama yapamiyorum. Ve sirf bunlar icimde kalmasin diye sanirim seneye yanimda olan, ailemin tek uyesi abimden ayrilacagim. Cali-fuckn-fornia yapacagim... Icinde kalacagina, gotunde patlasin demişler.
şahsen yaşadığım şehirde okumasamda hergün evimdeyim,yemeğim önümde yemediğim arkamda,ailemle beraber yaşıyoruz.bu durumu izmirde yaşayıpta (bkz: celal bayar üniversitesi)'nde okuyan insanlar çok iyi anlarlar.servis sayesinde izmir-okul arası 40 dakikadan ibaret olunca birşey farketmiyor ayrıca.
birde ayrı eve çıkıp,öğrenci hayatı yaşayacağım ben diyerek gaza gelen insanlar hep hüsrana uğramıştır.o bakımdan yaşadığın şehirde okumak gibisi yoktur efenim.
yemek istediğiniz her haltı yediğiniz 6 yıllık üniversite hayatından sonra gerçekleşiyorsa güzeldir.
bunca yıl önce yurtlarda sonra evlerde bir sürü pis, fazla temiz, çirkin ve çalışkan yani takıntılı, badem bıyıklı, vize final zamanı eve iki haneli sayılarda arkadaş getiren, düşüncesiz ve evet onlar dünya tatlısı, bilmiş, hamarat, titiz ve sonra gene dağınık bir sürü kızla geçirdiğiniz 3yılın üstüne son sevdiceğinizle 3 yıl geçirdiğiniz evinizde sürüm sürüm sürünmüş, her yemeğe, işe güce, tuvalete banyoya, koşturduysanız ve yemek yapmak üstünüze yapışmış bir sıfat, tatlılarınızı yaparken artık tat almıyorsanız en güzeli ailenin sıcak kollarına dönüş yapmaktır.
muhteşemdir
her sabah kahvaltı
akşam yemeği dediğin artık açık büfe olmuş arkadaş.
ev de sürekli bir pırıltı
temizlik kokusu
yumuşacık çamaşırlar
kendiliğinden gelen türk kahveleri
bir de
diğer kardeşler şehir dışında okuduğu için anlatılamaz bir monarşi kuruyorsanız o ev gibisi yoktur.
7 aydır yemek yapmıyorum ulan.
sözlük yazdığımı bildiği halde bana da çay dolduruyor anneciğim
ve babam
(bkz: benim babam doblo gibi adam)
kesinlikle tavsiye edilmeyecek şeydir. şahsım tarafından yapılan en büyük hatalardan biridir. tabi o zamanlar küçüktük kafa çok farklı çalışıyordu, istekler farklıydı. yüksek lisansla telafisinin aşırı derecede yapılacağı şimdiden planlar arasındadır muhtemelen. ama şöyle de bir şey var. üniversitem dillere destanken bu kadar iyiyken niye dışarda okuyayım ki. ama ama öğrenciliği de yaşamak lazım. ev-okul mekiği dokumak nereye kadar azizim.
Aynı şehirde üniversiteye daha yakın bir yerde ev tutmakla da başarılabilir.
Yine gönderilen bütçeyle yaşamak zorundasındır, kendi evindir; özgür davranabilirsin, faturalarını sen ödersin, yemeğini sen yaparsın, oda arkadaşın olur falan. Şehir dışında okumakla arasındaki tek fark, ailene daha yakınsındır; onlarla daha çok görüşürsün, kötü bir durum olunca yanına gelmeleri veya senin gitmen daha kolay olur.
Bu kadar da basit.
üniversiteyi şehir dışında okumanın, hayata bir an önce atılmak olduğu düşünülürse, yaşadığı şehirde üniversite okuyanların, biraz daha geç olgunlaşma ihtimalleri vardır.
şehir dışında okuyanlar, gezme tozma dışında, her türlü sorunla da kendileri baş ederler. gönderilen para ile bütçe yapıp idare etmek zorundadırlar. yolda, belde kalsalar, gelip alacak kimseleri olmaz. tüp bitince ütüde yemek pişirmek gibi, muhteşem çözümlere imza atarlar. hayatla baş etmeyi öğrenirler.
ama, yaşadığı şehirde okuyan öğrenci, üniversiteyi bitirene kadar, anne ve babasının desteğini arkasında hissettiği için, her başı sıkıştığında onlara gidecek, kendisi pek çözüm üretmeyecektir.
iğrençtir, adam gibi sevişemezsiniz. mesela ben istanbul'da okuduğum halde ayrı bir ilde villa almıştım bütün kampüsün kızlarıyla orada sevişmiştim, yetmemişti de yan kampüsten ek yapmışlardı hatta.
bir yandan dışarıda harcayacağın büyük paralarla farklıyatırımlar yapmak,aile özlemi çekmeden annenin bağrında en kötü ününde de en iyi gününde de sevdiklerinin yanında olmak eve geldiğinde mis gibi anne yemeği yemek çamaşır bulaşık teizlik yemek nöbeti alışveriş arkadaş derdi olmadan rahatça yapmak istediğini yapmak ya da ders çalışmak başın sıkıştığnda ailenin yanında olduğunu bilmek gibi avantajları varken;
bir yandan da hayatı öğrenememek hala lise hayatına benzer bir hayat yaşamak şehrinden sıkılmak en yakın arkadaşların gitmesi özgürlüğünün kısıtlanması gibi dezavantajları vardır.
Milyonlarca saat internette durup gece üçte dışarıda olan ve bunu utanmadan feysbuka koyan arkadaşına tarifi imkansız bir kıskançlıkla bakmaktır, yazıklar olsun.
ailenin yanında üniversite okumak; bir yandan annenin mis gibi yemekleri,fatura,ev kirası,yurt parası derdi yok,şehir dışında bunlara para veresiye kadar aynı şehirde bu paralarla gezmene tozmana harcarsın,bildiğin bir şehirdesin...bir yandanda kaçırdığın;yeni bir şehirde hayata atılmak tek başına,yeni insanlar tanıyıp o insanların gerçek yüzünü görmek,hayatı tanımak...
yine de kararsız kaldım.hangisi insana daha çok şey kazandırabilir ki.