yaşadığın döneme değil yaşadığın ana ait olamamaktır aslında. bir şeyler senin için ya çok erkendir ya da çok geç. ortası yoktur. ya hep bir geç kalmışlık hissi ya da henüz hazır olamama arasında gidip gelirsin. hayat bu yüzden sana zevk vermez. ne yediğinden anlarsın ne gördüğünden. en iyisi yatıp uyumaktır.
Galiba ya uzak bir gelecekte ya da uzak bir geçmişte yaşamak isterdim.
Buraya ait olmadığımı hissediyorum. Ayak uyduramadığım bu yüzyıl'da kendimi tanıyamıyorum.
Parayı merkeze aldığımda veya isteklerimizi her şeyin basit bir gürültüden meydana geldiğini boş amaçlar olduğunu görüyorum. Kadınları merkezime aldığımda seks peşinde koşan hayvani dürtülerle hareket eden bir maymundan kendimi farklı görmüyorum. Hayır hiç biri bana lazım değil
Belirli bir azınlıkla en güzel şarapları ve romları içebileceğimiz bir kadırga ile karanlık sığ sulara açılacağım, veya yıldızları en güzel şekilde izleyebileceğim dağlarda yaşayacağım herkesten uzakta fıçılarda bira üreteceğimiz orta çağın huzur verici yeşilliklerini bulacağımız yerler kalmadı mı dünyada ?
Yaşamakta olduğumuz Truman Show' ne zaman bitecek ?
benim bu. şimdiki yaşıtlarım gibi elime telefon yapışık gezmiyorum teknoloji delisi değilim arkadaşlarımla bir araya gelip otururken o elinde telefon olmadan karşıdakileri hayretle izleyen gerekirse sessiz sessiz etrafı izleyen benim. hiçbir sosyal ağ kullanmıyorum instagram diyorlar kullanmıyorum diyince bön bön bakışlara maruz kalıyorum kullanmıyorum lan işte kullanmak zorunda mıyım? hiçbirinizi, gezdiğiniz yerleri, yediğiniz yemekleri merak etmiyorum. ben sevdikleriyle mektuplaşarak haberleşen neslin insanıyım kesin. gerçek sevgi ve emeğin sevdiklerinle geçirilen zamanların değerli olduğu bilinilen sevgi ve emeğin çiçek çiçek açtığı döneme aitim.
evrenle sürekli bir telepati içerisinde miyim neyim bilmiyorum. tam da aklımdan bu devre ait olmadığım düşüncesi geçerken benim düşünce başlık olmuş da sol frameyi süslemiş. bazen reenkarnasyon diye bir şey gerçekten var mı acaba diyorum kendi kendime. sonra varsa kesin 1960'larda yaşamış bir gençtim ve erken öldüm. allah da beni bu dünyaya geri yolladı diyorum. 1960-80 arası döneme duyduğum ilgiyi seve isteye okuduğum bölüme bile duymuyorum. 59 model chevrolet impala'ya duyduğum sevgiyi, aşık olduğum insana duymuyorum. retro kıyafetlere bayılıyorum, hepsinden önemlisi zihniyetim o dönemin zihniyeti. bu dönemin insanları bana bomboş yaşıyormuş gibi geliyor. insanların aşklarını instagram storysinde yaşaması bana çok garip geliyor. eski şarkıları dinlerken kendimi aşırı şekilde huzurlu hissediyorum. güzellik/yakışıklılık anlayışım bile bu dönemdekinden farklı. bu kadar fazla teknolojik gelişmeye ayak uyduramıyorum ve işin tuhafı gram heves de etmiyorum. üç sene önce aldığım telefonu hala seve seve kullanıyorum ve teknolojiye bakış açım "olsa da olur olmasa da olur." şeklinde.
yaşlıyım
yaşlısın
yaşlı
yaşlıyız
yaşlısınız
yaşlılar...
genelde böyledir bu insanlar. kimileri eski müzikleri dinleyerek tatmin eder kendini. kimisi eski moda kıyafetler giyerek. bazıları araçlara merak duyar....
konforu ve lüksü sevmezler bunlar, hep emeklilik hayalleri kurarlar. sürekli bir şey saklarlar yanlarında, anı biriktirmek en mükemmel işleridir. her halleriyle kendilerini yaşlılığa hazırlar bunlar.
bu durumları çocukken bile böyledir oyun oynamaz bunlar pek yaşlıların anlattıklarını dinleyip sorular sorarlar. çocukları böyle geçer, çok sakin çocuklardır aynı zamanda.
gelecekten geldiğim için yaşadığım durum. sokayım bu ana. bi gram ilerleme yok. güya uzay çağındayız halen daha piknik yapmaya marsa gidemiyoruz.
ayrıca milyonlarca gezegen varken ve bunların bazıları salt değerli madenlerden oluşurken halen daha gerek ham madde, gerek enerji olarak sıkıntı çekiyoruz.
halen daha gezegenler arası turizm ağı oluşturamadık.
soxayım böyle çağa. affedersiniz.