her yaz akşamında "haydi abbas vakit tamam" diye bir dost aradım. lakin nöbetci abbaslar hep yolcuymuş bi' yerlere. ne yapayım! ben de, direği kırık gemi güvertelerinde nöbetçi sevdalarda demlendim..
ruhumun panjurlarını açtığımda, yoldan toz kalkmasın diye içimdeki tozbulutlarına fıskiylerle tazyikli yağmurlar ektim kışa hazırlık için her sonbaharda. işte, bu toprak kokan yeni yağmurların kokusu; koltuk altlarının kendinden kokusuydu senin. buram buram, bu hassas sığınaklarına burnumu soktuğum zamanlar çok oldu... ve sıcaklığın bir kuluçka gibi büyüyordu burnumun ucunda, uzun uzun...
***başka bir zaman diliminde, başka bir dağ köyünün sırtlarında***
şimdi bakıyorum da sana; vahşi sığırtmaç ve köylü dilber: dağ menevşesine, çiğdem çiçeğine inat; bu güttüğün bu keçiler ve tekeler gibi kokuyorsun farkında mısın? yağlı saçlarına elimi attığımda, çatlamış ellerime de iyi geliyor inan. çıplak bedeninde gezinirken, vahşi tabiatınla sevişirken ben bir an burnumu çaputla bağlamalı mıyım diye düşündüm inan.
ya tamam ...aylarca dağlarda çobansın çobansın da, hiç mi pınar, nehir, su birikintisinde elbiselerini kıyıda bırakarak diri vucudunu suyla beslemedin ve seksi bir görüntü vermedin, hıı?
+ hadi şimdi pınara, itiraz yok!..
üç..iki..bir...cumborlop!