başını kaldırıp gökyüzüne bakarsın ve o anda yeryüzüne düşen binlerce damladan sadece birisini seçersin, sana yaklaşmasını bir kaç salise için izlersin. gittikçe büyür o damla, ve gittikçe belirginleşir şeffaflığı. sonunda tenine çarptığında, yüzüne değen diğer bütün damlalardan ayırt edebilirsin dokunuşunu. çünkü o senin seçtiğindir.
kanatlanmadan uçmaktır, duygu ikliminde mazi yüklü bir kış mevsimi yaşamak, geçmişin güzellikleriyle bir iç titremesi eşliğinde yüzleşmektir. bir tebessümle, "sizleri seviyorum" demektir. damlalar yüzüne süzüldükçe sen geçmişe yolculuk yaparsın, yolun sonu nereye çıkacak; bilirsin. özlersin uzaklardaki arkadaşını, uzaktaki aileni. bazen boşvermiş günlerini özlersin, fakat tüm bu iç burkan, ilikleri sızlatan duygulara rağmen tatlı ve tarifsiz de bir huzur vücudunla bütünleşir. silinir o an zihnindeki dünya, başka bir zaman dilimine yolculuk yaparsın. en naif duyguların adamı olur, aldırmazsın kulaklarını delen soğuğa. yaşadığını anlarsın, en lezzetli yalnızlığı yaşarsın.
izmirin yüksek tepelerinde eve gidiyorum... naif bir yağmur yağıyor... ufukta güneş kızılımsı bir renk bırakarak biz yarının çocuklarına bugünlük veda ediyor... bulutlar giden sevgilinin ardında kalan sadık sevgili gibi usulca ağlıyor... işten eve dönenlerin ellerindeki poşetler evde babalarını bekleyen çocuklara müjdeler taşıyor gibi... sokağın köşesinde yağmur altında bir sokak çalgısının ezgisi yağmuru notalar haline getiriyor ve ben bu yağmur musikisinde kendimden geçiyorum... iki kolumu yana açıp gökyüzüne bakıyorum.. mest olmuşum bu tabloda... ruhumu saran bu dinginlik hafif hafif esen rüzgara doğru koşturuyor... saçlarım rüzgara savruk sevdalarım yarına ilişik... koşmaya başlıyorum kollar yanda kafa gök yüzünde... koşuyorum koşuyorum koşuyorum... önümdeki kaldırımı görmemişim takılıp düşüyorum... bok vardı amk... adam gibi yürü git evine it herif diyorum..