can dündar'ın 1996 yılında yayımlanan ve gazete malalelerinden oluşan kitabı. o zamanlarki makalelerini kaçıranlar için bulunmaz bir hazine. her ne kadar (bkz: duzenden sikayet eden duzenin parcasi genc) olsa da yazıyo adam..
kitabın arkasında da şu yazar;
Dünyanın küçük bir köye dönmesi efsanesi bana hep, Bebek' te sahil kenarında poğaçalarına ve kurabiyelerine hayran olduğum pastanenin kapanıp, yerine bir Amerikan hamburgercisinin açılmasını hatırlatıyor. Yakın bir gelecekte dünyanın her köşesinde aynı marka kot giymiş insanların, aynı hamburgerleri yiyip, yanında aynı kolayı içeceklerini, çocukların aynı çizgi filmler ve aynı oyuncaklarla büyüyeceklerini, ve bizim aynı şirketin bilmemizi istediği haberleri izleyip, görmemizi istemediği haberlerden bihaber olarak yaşayıp gideceğimizi düşünmek bana ürperti veriyor.
Bu ''küçük köy'' de insanlar CNN' den haber alıp, MTV ile dansederk sadece kolayla hamburger yiyerek ve Aslan Kral' la ağlayıp. New York hayvanat bahçesinde doğuran pandayla sevinerek yaşayacaklarsa ben o köyün köylüsü olmak istemiyorum.
...Bebek' teki poğaçamı geri almak ve kavalımla özgürlük melodileri çalarak, ''global köy''ü terketmek istiyorum
can dündar'ın okunmaya değer kitabı. özellikle içindeki bir bölüm can dündar'ın kendi mesleki gelişiminin en önemli noktasını açıklıyor. çetin emeç ile ilgili olan bu hikayesi kaçırılmaz cinsten.
" walt disney..
ne hoş bir dünya değil mi?
bazıları bu sevimli farenin, mahçup aslanın ya da cimri ördeğin serüvenlerinden çocuksu bir haz alarak, bu hazzın dünyanın dört bir yanında aynı anda paylaşılmasından küresel sonuçlar çıkarıyorlar.
lakin ben, iradem dışında hayatıma giren bu hayvanat bahçesinden fena halde ürküyorum. çünkü bu sevimli yaramazların, her vesileyle karşıma dikilip bana yabancı bir hayat tarzını, bir garip kültürü, bir saçma ideolojiyi pazarlayıp durmalarından nefret ediyorum."
söz konusu kitabın arkasına ''ve bizim aynı şirketin bilmemizi istediği haberleri izleyip, görmemizi istemediği haberlerden bihaber olarak yaşayıp gideceğimizi düşünmek bana ürperti veriyor.'' diye yazmış. e şimdi sen de aynı zihniyetteki bir adamın sahibi olduğu gazetede çalışmıyo musun yıllardır. biraz destekli atmak lazım. tamam söyledikleri çok doğrudur ama marlboro içip levi's giyip ''komunistler her şeyin en iyisine layıktır'' diyenlerden ne farkın kaldı.
havadaki mikropların kırıldıgı, tozun ve tüm pisliklerin yere indigi andır, etrafta ne kadar kıymetli bitki varsa var gücü ile ben burdayım dercesine kokusunu salar karmaşadan sonra ki andır aynı zaman da, toprak bile nefis kokar, insan oldugunu anlarsın.
tam anlamıyla 'başarısız' bir filmdir, gerek senaryo, gerek oyunculuk, gerek müzik... hepsi vasatın altındadır, izlerken içi daralıyor insanın, hayatımda ilk kez bir filmi ileri ala ala izledim.
uzak durulması gereken, türk sinemasının yüzkarası olabilecek nitelikte bir film. özensiz replikler mi dersiniz, berbat oyunculuklar mı dersiniz, neresinden tutsanız elinizde kalır. seyretmeyin derim ben.