Aylardan Eylül’dü. Gözlerine bakarken Nisan. Dedim ya beni hep bu havalar aşık etmişti. Bir de içine baktıkça yeşeren meyve bahçelerini gördüğüm gözleri... Ansızın bir yağmur başlamıştı. Sonbahardı. Neden olmasındı. O çantasından şemsiyesini çıkarana kadar yağmur damlalarının bana olan hasreti bitmişti bile. Beni bu havalar aşık etmişti, artık sırılsıklam bir aşık olmuştum. Şemsiyesini açıp altına girdi.
"O an Ankara’nın tam 11 noktasına yıldırım düşmüş olmalıydı. Şimşekler çakıyor ve gök gürüldüyordu. Şiddetli esen rüzgar şemsiyeyi Kleopatra’nın küçük, güzel ellerinin arasından uçurmuştu. Şemsiyenin uçmasıyla birlikte aynı yağmurda ıslanıyorduk. Ve Kleopatra artık yağmurla daha güzeldi. Şemsiyenin uçtuğunu görüp şemsiyeyi bize getiren halk kahramanı ise şemsiyeyi verdikten sonra ortamdaki bütün elektriğin ortasından geçerek kısa süreli bir kısa devre yaptırmıştı ilişkimize. Aynı aşka yelken açmamıştık ama aynı yağmura şemsiye açmıştık."
Yağmurda ıslanmak,
Üşüyorum saçlarım ıslak,
Bulutlar başka bir ahenkte,
Dans ederek uzaklara giderler,
Her susamış toprak için,
Kaldırımları ezberliyorum,
Ne kaldırımlar ne ıslak taşlar,
içimde ki sessizliği dindirmiyor,
Garip bir haldeyim,
Amaçsız ve isteksiz bie halde,
Yağmurda ıslanarak,
Taşlı patika yollarda yürüyorum. Evet.
iş yerinde sıcacık ortamda kediler gibi mayışıyordum ki, en acilinden dışarı çıkmam gerekti. Sen tut ben çıktıktan iki dakika sonra yağmur yağmaya başla. Her yerim sırılsıklam olsun. Araba ile gitmek zaten imkansız. Çünkü bu sokakta araba kullanmak vs. yasak. Sıcacık büroya gelebildim fakat o da ne çılgınlar gibi terliyorum. Aradan beş dakika geçti titremeye başladım. Yağmur mu? Benim büroya girmemle kesilmesi bir oldu.
edit: Romantikliğinize başlatmayınız. Aksi takdirde büyük bir hışım bulutu ile karşı karşıyasınız.
biliyorsunuz istanbulda yine deli gibi yağmur başladı. bilmiyorum demeyin açın meterolojiye bakın!! bulutların gökyüzünü kaplaması ile beraber kapkaranlık havada otobüse doğru adım atarken, bir eliniz de şemsiye , sırtınızda çanta ve diğer eliniz de yemeye çalıştınız küçük ekmek parçası. ne kadar masum değil mi. yağmuru severim ama şemsiye taşımaktan nefret ederim. şemsiye taşıyım derken ekmek elimden düştü, onu yakalayım derken elimdeki şemsiyeyi unutup aşağı doğru eğdiğimde altında bulunduğum binanın çatısından damlayan su sırtımdan aşağı boşalı verdi. he bu kadar sakinmiydim değildim küfür ede ede durağa geldim birde otobüs gözlerimin önünden süzülüp gitti.
göğe baktım yağ ulan dedim şemsiye de taşımıyom ahanda yağ dedim!!! artisliğimin sonucu hapşurukla geri döndü o ayrı.
iyi bir ceketiniz ve en önemlisi bir şapkanız varsa kulaklıgı da unutmamak gerek tabi oldukça güzel, insana huzur veren, beni rahatlatan ve saglıklı düşünmeme yardımcı olan durumdur. ama dedigim gibi yanınızda bulunması gerekli şeyler var. onlar yokken tam bir felaket... lan donuyorum yarına hastayım galiba!..