yağmur tanelerini avuçlamak gibi bir şey bu... ya da ankara nın o kendine özgü pusunu bir nefeste içine çekmek gibi bir şey... eksik olan bir şeyler vardır hani... durmadan aradığın ve hiçbir zaman bulamadığın... geçmiş zamana ait hatıraların vardır, beyninden söküp atamadığın, geri gelmeyeceklerini bildiğin halde bekler durursun onları... sen yalnızlığınla kavrulurken, hayat hiçbir şey olmamışçasına devam eder... hayatın bu umarsızlığı gücüne gider belki ama sen her zaman kaderini yaşamaya mahkumsundur... işte böyle bir cehennemin mahkumluğundan çıkıp geliyorum hayata... ve bırakıveriyorum kendimi kollarına... hiçbir şey yapamamak çok ağır inan! kaldıramıyorum... dibi görünmeyen bir uçurumda sonunun ne olacağını bilmeden düşmek gibi bir şey bu... ya da son mermiyi sürüp namluya hiçbir şeyi düşünmeden ateşlemek gibi bir şey...
ben eskiden yağmur yağarken altında yürürdüm, suların içinde pırıl pırıl parlayan taşlar toplardım gülerdim deli gibi, paçalarımı çamur içinde bırakır, ıslanır hasta olur annemden azar yerdim ama mutluydum kimse bozamazdı yağmurumun keyfini. sonra büyüdüm, uzun saçlarım oldu ıslanmasın diye koruduğum, sonra büyüklerin takındığı o kısıtlı ifadeden birkaçını edindim, yağmur yağdığında paçalarımı da ıslatmadım bir daha, hasta da olmadım ve o anki kadar mutlu da...
bir erkan bayar şiiridir. mükemmeldir, sevgiliye okunasıdır.
Karşı pencereden sarkan havlu
yalnızlığına emiyordu dalgalar
feryadı vardı geceye eski donun duyan yoktu
erkek giysileriydi ipte özgürce salınan
uyukluyordu camda lambalar
ve gölcüklerden uzayıp gelen ışık
ve uzayıp giden ve bir yağmurla yağmur gibi dökülen ışık
dizlerimin üstündeymişim gibi ellerini tutmak için
beynimde bir ulu devinim insanın insana yaptıklarına dair
yine de yağıyor yağmur uslu uslu bak ne güzel
bir de başımızdan hiç gitmeyen bela sevmek
camları siliyorum damlalar kalıyor dışarda
bir de izleri ellerimin
***
anlatıyor mu anlatabiliyor muyum
bu bir kuru sevda değil
adam olmanın yarısı
yani beterdir güneşsiz olmaktan
anlatıyor mu anlatamamak
yürüsek diyorum nisan yeşilinde
kışladan öte yürüsek
görsek diyorum yeşilin en güzelini
dolansak diyorum
ellerimiz utangaç gözlerimiz yerde
ve bir zeytin ağacının altında
çekirdek yiyip öpüşsek diyorum
tuzlu tuzlu
beceriksiz acemi
bak bahar geldi.