solumdaydı,
beyaz atkısının üstünden süzülüyordu nefesi.
yer ıslak,
iç soğuk, iç sıcak.
teni yağmurla işbirliği yapıp soğutan bir rüzgar var
ve rüzgara karşı uçuşan iki yaprak.
ıslanmayla sonuçlanacak eylem. ama ne zaman ki yağmur geçirmeyen kumaşlı montlar çıktı mertlik bozuldu. insan doğru dürüst ıslanamıyor bile. sadece saç baş. o da pek bir şeye benzemiyor.
montunuzun şapkası yoksa derin bir baş ağrısı yaşamanız olasıdır.etrafta şemsiye satan birilerini gözleriniz arar; üç beş liranın hesabını yapmazsınız ama şansızlık kendini muhakkak gösterir. netice itibariyle makyajınız akar *, saçınızın fönü bozulur ve evde ayna karşısında geçen onca zaman heba olup gider.
şemsiyesini evde veya işten çıkarken ofiste unutan bireyin mecbur kaldığı yürüyüştür. bu unutkanlığın bedeli ağır ödenir: sınırları belli olmayan sırılsıklam bir vücut, ve ardından o vücudun hastalanma tepkisi.
şifayı kapmaya sebebiyet de verse, etrafta koşuşturan ya da bir köşeye sığınıp yağmurun geçmesini bekleyen insanlar tarafından 'mal mı lan bu' gibisinden bakışlara maruz kalmak da olsa, şu hayatta, lanet olası şehir ortamında, kendimi en doğada hissettiğim andır yağmur altında şemsiyesiz yürümek. cebimdeki telefonun ıslanarak bozulduğu, ayakkabımının içine su girdiği ve yine gökyüzüne bakıp boktan apartmanların camlarına sığınıp dışarı bakan insanları görmek, onların gördüğünü hissetmek.