dünyanın en güzel duygusudur. sessizlik, toprak kokusu, yüzünüzü ve saçlarınızı okşayan damlalar... sevenler için böyledir ama yağmuru sevmeyen bir insan için eziyete dönüşebilir.
yağmuru seven onun anlamlar taşıdığına inanan bir bünye için mükemmel bir olaydır yağmur altında şemsiyesiz yürümek. o tatlı damlalar bazen konuştuğun bir dost olur, bazen de ruhundaki yaralara ilaç, tatlı tatlı damlar. belki klişedir fakat işe yaradığı gözlemlenmiştir, sanki gökyüzü senin yerine ağlamıştır. rahatlarsın, ıslanırsın, bundan zevk alıyorsan aşıksındır. aşkına dosttur yağmur. ehh şimdi farkettim, ne kadar kızsam da aşk her şeyden zevk almanı sağlıyor ya, üzse de dövse de bizim için var aşk.
şifayı kapmaya sebebiyet de verse, etrafta koşuşturan ya da bir köşeye sığınıp yağmurun geçmesini bekleyen insanlar tarafından 'mal mı lan bu' gibisinden bakışlara maruz kalmak da olsa, şu hayatta, lanet olası şehir ortamında, kendimi en doğada hissettiğim andır yağmur altında şemsiyesiz yürümek. cebimdeki telefonun ıslanarak bozulduğu, ayakkabımının içine su girdiği ve yine gökyüzüne bakıp boktan apartmanların camlarına sığınıp dışarı bakan insanları görmek, onların gördüğünü hissetmek.
şemsiyesini evde veya işten çıkarken ofiste unutan bireyin mecbur kaldığı yürüyüştür. bu unutkanlığın bedeli ağır ödenir: sınırları belli olmayan sırılsıklam bir vücut, ve ardından o vücudun hastalanma tepkisi.
montunuzun şapkası yoksa derin bir baş ağrısı yaşamanız olasıdır.etrafta şemsiye satan birilerini gözleriniz arar; üç beş liranın hesabını yapmazsınız ama şansızlık kendini muhakkak gösterir. netice itibariyle makyajınız akar *, saçınızın fönü bozulur ve evde ayna karşısında geçen onca zaman heba olup gider.