benim sevmeye engel evcil acılarım vardı..
benim sevmeye engel evcil acılarım vardı..
benim sevmeye engel evcil acılarım vardı..
hüzün komasına sokar bu dizeler adamı,suskunlaşır,beyninizden akan cümleleri takip edememeye başlarsınız.hüzün içinize içinize akmaya başlar,derinlerinize sızmaya başlar.
gözlerinize yerleşen selim ışık bakışlarınızla tutunamamanın verdiği acıyla insanlardan kaçarsınız..tek teselli sevgilinin gözleridir,dudaklarıdır..evcil acılarınızın tutsaklığında ağlayamadan içlenirsiniz..kendinizden kısa bir süre için kaçmak istersiniz..bi kısır döngünün içinde duygu kısırlığı gözlerinize yerleşir..sonra şehre yağmur yağmaya başlar..hüznünüze ortak olur..
--spoiler--
yardan düşmüştüm yaralarım yardan armağandı
kutsal kitabımdı ziyan edilmiş sevgililer atlası
ben sevmeyi beceremedim belki de sevilmeyi
benim sevmeye engel evcil acılarım vardı
--spoiler--
sözleri yılmaz erdoğan'a ait mükemmel şiir.. çok şeyi tek bir kelime veya tek bir cümleyle açıklayabilen şiir..
tahta bir masa...ayakları eşit değil. bir sallantı var tedirginlik veren. bazı bazı...mekan önemli değil; hakkari , kocamustafapaşa ya da cihangir... iç mekan da mühim değil nispeten. peki neden bu tasvir? gelişme ve sonucun afilsiz de olsa bir girişi hep olmalı ve tercihen tasvirli... artık kusulması gereken bir adet hüzün yağmuru, bir adet de sahici yağmur. sahicisine bile çok gerek yok aslında. güpegündüzlü bir güneşe bakarken de yazılabilir. yılmaz abi?
tercihen var diyelim. evet bir yağmur var. ve yağmurun tüm doğa olayları arasından nasıl sıyrılıp da başlı başına bir ekol yarattığının anlam ve ehemmiyetinin gayet farkında olan bir hüzünlü şiirbaz...
tahta masanın üzerinde çay altlığından bozma bir kül tablası. işin güzel yanı, küllerinden yeniden doğmasına gerek de yok o ölmüş dumansız - bir zamanlar buram buramdılar - zihin açıcıların. zula sağlam. bir sigara daha yakılır. oda yarı karanlık. sokaktan yansıyan ışıkla yetinebilmeyi öğrendiği anda insan, evet tam o anda biraz daha özgürleşir. biraz ama. ağaçlar budak payı da bırakmamışsa şayet gözlerin süzme alanında, bir insan hayattan daha başka ne isteyebilir ki? çok şey isteyebilir aslında. ancak bu anın gri kokusunun, geri kalan bir çok şeyi unutturabildiğinin bilinci ile yetindiğinde insan, evet tam o anda, biraz daha özgürleşir. birden ve az ama.
tutacak mı tüm bu yazdıklarım. tutacak mı tüm bu oynadıklarım. yönettiklerim. yırtılabilecek mi bir şekilde -belki de çoktan yırttım- peki neden bu yağmur öncesi sensizlik,tamam da neden bu ses. ses. ses. ses. ses.?
gök gürültüsü...ve yağmur başladı. evet. bir sigara daha yakmam lazım şimdi. yağmura yakışabilmek için. yağmurun damlalarına harfler kondurabilmeyi isterdim. yere düştüklerinde bana hiç bilmediğim, duymadığım, koklamadığım bir cümleyi yazıversinler diye bir anda. bu iyi bir sürpriz olurdu. sürprizsiz geçen zamanlardan sonra bir sürprizin gelmesinin sürprizi; belki bu cümlenin güzelliğini , özgünlüğünü, tüm süzgünlüklerden uzaklığını ve canayakınlığını gölgeleyebilirdi. hayır bunu istemem. buna izin de veremem. "cebimdeki kelimeler" bana yeter. kendim hallederim. istemiyorum sürpriz.
hüzün ve mizah arasında...mizahın öyle bir kalbinden vuruyorum ki gülüyorum, gülüyorlar...onlar hala gülüyorlar ama benim aklıma o vurduğum kalp geliyor, peşi sıra da bir hüzün. kapı arkasına saklanmış bir yaralı kuş gibi ama huşu içinde. sonra "şiirler biriktirdiğim fen bilgisi defterim" geliyor aklıma. ne defter kaldı. ne o günler. ne eski ben. sonra birden bir şaka geliyor aklıma. küçüktüm ufacıktım yani top oynarkenki zamanlarımdan, az mavracı değildim. kolaydı gülmek. güldürmek. güldürebilmenin verdiği keyif ve hüzünlendirebilmenin verdiği keyif? bu incelenmeye değer bi konu. ama şimdi değil. benin tarafımdan hiç değil. hem 'direbilmekler umrumda da değil şimdi. bu anı yaşamak, yaşarken yazmak lazım. sadece benim için lazım. sadece. ama şu an... ki sonrasında okumak isteyenler okur zaten, ki okuyan insanlara okur dendiğinin gerçeği bu noktada yersiz yurtsuz bir şaka gibi kakakalır da zaten.
tahta bir masa. tüm sevmeler, sevilmemeler geliyor misafir oluyorlar. belki de yatıya geldiler?
sonra bir yağmur var. sonra bireysel bir başka yağmur...ne de olsa misafirler sağlam. ağır. oturaklı.
evet bir yağmur var. sevmeler, sevilmemeler, " sevmeye engel evcil acılar " ve yağmurun tüm doğa olayları arasından nasıl sıyrılıp da başlı başına bir ekol yarattığının anlam ve ehemmiyetinin gayet farkında olan bir hüzünlü şiirbaz var.
kalem bana güç ver. karşılığında bi parça ruh verebilirim sana...
...
işte böyle yazıyor yılmaz erdoğan bu şiiri. eğer o benim tanımadığım yılmaz erdoğan'sa, eminim bu şiiri böyle yazmıştır ve çok uzaklardaki bir gençten önce aklına gelip de yazdığı için; daha sonradan biraz kıskanılacak olduğunun hiç farkında olmadan.