görmesi, fark etmesi vakit alıyor, fakat yazıda en çok hiçlik saklanır, vakti geldiğinde kedinin kumunu değiştirmeyi unutmamak gibi bunu da unutmamak lazım geliyor.. bütün sanatların var olma sebebinde yer alan 'boşluğu ve değersizliği örtme' endişesinden fazlasıyla nasiplenmiştir edebiyat. insanın yalnız kaldığı her dakikada, her konuşmada, her suskunlukta, her kırılan yeminde ve her yaşlanışında yokluk yer alır; eğlenenler, gülenler, dans edenler neyi anlatır bu muallaktadır fakat, bazılarının 3000 sayfa boyunca anlattığı tek bir şey vardır; hiçlik.
ki en çok onlar göçüp gitmek istemiştir.
bulmacadaki gizli resim hiçlik. 100.000. geleneksel pazartesi beyin ölümü gerçekleşirken, anlatacak bir şeyiniz kalmadığını alttan alta sezinliyorken ve deliliğin bile artık basite indirgendiğini fark etmişken, bütün yazıların, kelime oyunlarının bağırdığı tek bir şey vardır; hiçlik hiçlik..
ama hiçlik manasızlık demek değildir!
bizim bildiğimiz anlamdaysa, mana hiç var olmamıştı bile olasılıkla, dervişlerin bütün o yüce sözleri içimizi rahatlatması için ortaya atılmış kıçtan uydurma şeyler değil miydi? hangisi gerçek anlamda gaybın kapılarını açabilmişti bizlere? ve bilenlerin hatırladığı kitaptaki gibi, yeniden soruyorum; kış gelince parktaki kuğular nereye gidiyordu?
"yazmak buna değiyor mu?" diye sormuştu değerli birisi.. bir yazı ne kadar iyiyse, yazar da o kadar yorgun ve yenik ayrılır yazdığı topraklardan. bunda bir gariplik yok; iyi bir yazı yazarını öldürür. "bu takasa var mısın?" diye sormuştu, "yazmak buna değiyor mu?" yemin ediyorum ki, hiçlik olduğu sürece bu takasa değiyordu, çünkü her seferinde daha içten ölüyorum. bağırırken, kahvem dilimi yakarken, gece yatağımdan aklıma gelen bir şeyi not almak için kalkmak durumunda kaldığımda ve yabancılaşırken, başkalaşırken ve kendi sınırlarıma dayanmışken yazmak her şeye değiyor,
yaza yaza her şeyini yitiren birisinin sonunda bütünüyle özgür kalabilmesi için çırpınıyor evren. sevişmek için soyunduğunda çıplak kalamıyor yazım, çünkü hüzün var üzerinde, asla çıplak kalamıyor, hüzün var dedim ya, hiçliğin silah arkadaşı.
elimi nereye çarpsam ama, diğerlerinde sadece hüznün robot resimleri.. ilk kim görmüş belli değil, bütün ilanlarda robot resmi asılı hüznün. onların onların onların!....
bugün yeni bir oyuna davet ediyorum kelimeleri ve içimdeki bütün garip gülüşleri! oyunun adı, "kim daha garip?" olsun.. kazananın ellerine kekikle terbiye edilmiş süpersonik nanoteknoloji harikası minimalist bulut taneleri dökülsün.
yol yeniden bitti; kedinin kumunu değiştirmeyi unutmayın!