kesinlikle öyledir. insanlar, zihinlerindeki kavramlar ölçütünde hayatı algılar ve anlamdırır. kavramsal zenginliğimiz, yaşamımızın sınırlarıdır aynı zamanda. dolayısıyla yazarken bir başkası olamayız. eğer yeterli kavramsal enginliğe sahip değilsek, başka bir dünya kuramayız yazarken.
yazarken bizizdir.
yazarken biz olamıyorsak, eksiğizdir.
yazarken biz isek/biz olamıyorsak ya da eksik kalıyorsak, işte bu terapidir.
yazdıklarını yıllar sonra okuyabilme imkanın olduğu için ne kadar yol aldığını da görürsün. yazdıklarını okurken aştığın her sorun bir sonraki sorunu aşabilme açısından ümit vericidir. "geçer geçer bunlar da geçer."
yazı yazmak beynin boşaltılmasıdır. rahatlarsınız. kafanız açılır...
biz neden hergün sözlüğe girip yazılar yazıyoruz, çünkü gevşemek için...
düşünsenize dışarıda cool adam hangi birine lan fakir diye hitap edebilir ya da maldanadam kime fransızlarla ilgili saçma fantezilerini anlatabilir? valla adamı döverler...
ya da şakirt güruh kime atatürkü kötüleyebilir otobüslerde, metrolarda, metrobüslerde. ya da kürt düşmanı faşistler hangi kahvehanelerde kinlerini kusabilirler? ya da din düşmanları hz. muhammedin savaşçı barbar cahil olduğunu hangi köşebaşında söyleyebilir? adamın götünden kan alırlar valla kan...
onun için burada kimsenin sinirini, şekerini zıplatmadan kimseye bulaşmadan akmadan kokmadan yazalım yazılarımızı efendi gibi...
sistem gereği 3 maymunu oynarken gerçekleştirilemeyen,ortaya konamayan kişiliklerin yaralarının tedavisinde yazmak birebirdir.ohhh be dedirtir,oksijen tedavisi,ozon terapisi gibi bişeydir.duymadın görmedin konuşmuyorsun ama şükürler olsun ki yazabiliyorsun:)