uğur yücel'in televizyondan kazandığı parayı yatırdığı, yüz aklarımızdan biri olan türk filmi..
bilhassa olgun şimşek oyunculuk böyle olur demiş (aldığı dolu ödül hakkıdır), kenan imirzalıoğlu da müthiş bir performansla ona eşlik etmiş, ortaya gerçekten övünülmesi gereken bir iş çıkmıştır. ancak her iyi işte olduğu gibi başta uğur yücel'in emekleri olmak üzere, yatırımlar paraya çevrilememiş, her şeyin en iyisini anlamakta usta olan halkımız bu filmi es geçmiştir.. "para önemli mi?" sorusunu beraberinde getirir bu durum.. maalesef ki para önemli, evet. zira burdan kazandığıyla daha daha iyi işler yapacaktı u. yücel. lütfen sahip çıkalım artık kendi değerlerimize.. hababam sınıfı forever, keloğlan kara prense karşı gibi şeylerden vakit buldukça, böyle güzel işlere verelim artık paracıklarımızı.
'Yazı-tura' günümüzde, havaya atılıp yere düşen bir madeni paranın üstte kalacak tarafını önceden bilmeye dayanan basit bir şans oyunu olarak bilinir. Oysa tarihin derinliklerinde çok ciddi bir şekilde insanların kaderlerini tayin etmede kullanılmıştır.
Antik çağlarda insanlar yaşamları konusundaki önemli kararların Tanrılar tarafından verildiğine inanıyorlardı. Tanrıların kararlarını en kısa şekilde, 'evet' veya 'hayır' olarak öğrenebilecekleri yollar arıyorlardı. Gök gürültüsü, şimşek, yağmur gibi tabiat olayları Tanrıların bir mesajı olarak algılanıyordu. Madeni paralar bu şekilde cevap alabilmek için en uygun araçtılar ama kullanılmalarına ilk olarak Lidyalılar tarafından ancak milattan önce onuncu yüzyılda başlanılabildi. Kullanılmaya başlanıldıklarında da zaten Tanrıların karar mekanizmalarının bir aracı olarak düşünülmemişlerdi.
Dokuz yüzyıl sonra Julius Caesar (Sezar) madeni para ile yazı-tura atma olayını başlattı. O zamanlar Romalıların kullandıkları tüm paraların bir yüzünde Sezar'ın kafasının resmi vardı. Para havaya fırlatıldığında 'head' (baş, kafa) denilen Sezar'ın kafası taraflı kısmının üste gelip gelmediğine bakılıyor, bir anlaşmazlığın haklı tarafı tayin ediliyor veya bir dileğin Tanrılar tarafından yerine getirilip getirilmeyeceği anlaşılıyordu.
O devirlerde iş o kadar ciddi boyutlara ulaştı ki 'head and tail' (tail'de paranın resimsiz kısmına deniliyor) yani yazı-tura atma, arazi, evlilik, cinai suçlar gibi konuların yasal mahkeme sonuçlarına bile uygulanıyor, Sezar'ın kafası olan kısmın üste gelmesi, imparator'un da kararı onaylaması olarak kabul ediliyordu.
Bizdeki adıyla 'yazı-tura'daki 'tura' kelimesinin kökeni 'tuğra'dır. Tuğra Osmanlı padişahlarının imza yerine kullandıkları özel şekilli işarettir. Tuğra aslında Oğuz Han zamanından kalma bir Türk geleneğidir. Tuğralarda yığma yazı ile padişahın ve babasının adı yazılırdı. 'Orhan bin Osman' gibi. Daha sonraları padişahlar isimlerinin başlarına 'han', 'muzaffer daima' gibi unvanlar da eklemeye başladılar. ikinci Süleyman'dan sonra tuğra, çiçek ve yaprak resimleriyle süslendi.
Tuğra zamanla, bu işle özel olarak uğraşan hattatların elinde, harflerin belirli bir sırayla istiflendiği, karmaşık görünümlü bir biçim aldı. Bu yüzden tuğranın kime ait olduğunu anlamak uzmanlık isteyen bir işti. Halkın gözünde etrafındaki çiçeklerle birlikte sadece güzel bir şekil olarak algılanıyordu.
Tuğra, ferman, berat gibi belgelerle beraber, padişahın bastırdığı paraların da üstünde bulunurdu. Madeni paraların bu resimli tarafı önceleri 'tuğra' sonra 'tura', paranın birimini yazan tarafı da 'yazı' olarak anılmaya başlandı ama yazı-tura hiçbir zaman resmi kararlar için kullanılmadı.
filmin konusu ;
Nevşehir Göreme'de yaşayan bir futbolcu olan Şeytan Rıdvan'la, istanbul'da babası ile birlikte yaşayan Hayalet Cevher, Güneydoğu'da askerliklerini birlikte yapmışlar ve pek çok şey paylaşmışlardır. Yaşadıkları psikolojik çöküntünün yanı sıra, yaşamlarını topyekün değiştirecek fiziksel izler alarak teskerelerini alırlar. Çocukluğundan beri büyük bir futbolcu olma hayali kuran Rıdvan, mayına basması sonucu sağ bacağını kaybetmiştir; Cevher ise, aynı patlamada sağ kulağını yitirmiştir. Evlerine geri döndüklerinde, hiçbir şeyin, hiç kimsenin bıraktıkları gibi olmadığını göreceklerdir..
beni etkiliyensen filmden daha çok erkan oğur'un şarkıları..
uzun bir süre önce izlediğim olağan üstü filmdir, başlığı görünce birşeyler yazmak istedim ben de,
öncelikle film; savaş içinde insanların ne duruma geldiği, savaşın dağlarda bitmediğini ve gerçek savaşın askerden döndükten sonra başladığını resm eden bir baş yapıttır, izleyeli çok uzun süre olduğu için oyuncular hakkında pek yorum yapamıcağım ama kenan imirzaoğlu nu bu film ile sevdiğimi söyleyebilirim. -oyunculuk açısından-
vatan millet sakarya edebiyatını yapanlara aslında tokat gibi bi filmdir, bir de işin ilginç yanı eğer bu film başka bir ülkede yapılsaydı çok ses getirirdi ama bizim ülkemizde üçüncü sayfalarda bile göremedik filmi.
11 ödül alan, hayatın gerçek yüzünü insanların suratına vuran bu film neden gişe de hüsrana uğrar?
nedeni şu; mahsun gibi iki yüzlü sanatsal ahlaktan nasibini almamış insanlar havayı koklayarak sanat yaptığını zannederler, bu adam değil mi ahmet kaya nın ödül gecesinde serdar ortaç ı alkışlayan neyse konumuz bu değil, siyasi teoride politik hava terimi vardır, yazı tura nın yapıldığı yıllar bu hava yoktu ülkede eğer günümüzde yapılsa daha fazla ses getirmesi muhtemeldir fakat o dönem için bu söz konusu değil - başbakanın kürt sorunundan bahsetmesi, açılım falan filan...- bu havayı sağlayan koşullardır.
yılmaz güney bu ülkede sürü yü, duvar ı çekerken nasıl sanatsal ahlaka sahip olduğunu göstermiştir.
not; duvar bu ülkede çekilmedi diye ayar vericek arkadaşlara baştan, ne anlatmak istediğimi anlamışsınız derim.
mükemmel bir uğur yücel filmi. tarihi ve geçmişi olmayan, iç çekişmelerden bizim kadar canı yanmayan amerikan sineması'nın yaptığını nihayet bizden birisi akıl edip de bize uyguladı. ve başarılı oldu. güneydoğu sorunu, kürt sorunu ve pkk sorunu bunların başında gelir. uğur yücel bunu başardı. orada, güneydoğu anadolu bölgesi'nde yaşananın basit bir iç çekişme değil insanların kaderlerinin yönünü tayin eden bir olay olduğunu gözlere soktu. bizim sorunumuzu evrensel bir hikaye ve evrensel çekim tekniğiyle beyaz perdeye yansıttı. tüm oyunculuklar harikadır. alkışa şayandır.
dün gece itibariyle show tv'de gösterimi vardı bu canım filmin. fakat o orospu ve göt oğlanı kanal, filmin anasını s.ikmişti. ben bu filmin yönetmeni veya oyuncusu olsam, vermem filmimi. neden mi vermem, ikinci hikayedeki (cevher'in hikayesindeki kesintiler) filmi sikko yapmıştı.
insan o tv kanalına demez mi şimdi: "lan göt oğlanı, adam ta yunanistan'dan türkiye'ye gelmiş. ve kendince yüzleşiyor her şeyle. abisiyle, geçmişiyle, geleceğiyle. sen ise zurnanın zart dediği yerde kesiyorsun. ahlak adı altında tecavüz ediyorsun filme. en büyük ahlaksızlığı sen yapıyorsun. buna hakkın yok. eğer kesinti işini göze alamıyorsan o zaman yayın hakkını almayacaksın bu filmin. göt oğlanı."
kızdım dün gece. o kadar kopuk bir filmmiş gibi aksettirildi ki hikaye, midem bulandı. sırf o s.ikik kesintiler yüzünden sıkıldım, dvd'den izlerken bayıldığım filmden.
ve ilk kez izleyen bir izleyicinin gözünden bakarken sordum kendime: niçin ibne olmuş peki o adam? gay barındaki o hikaye peki? nasıl duyacak filmi ilk kez izleyen birisi?
cevap verin lan bana. aydınlatın beni.
--spoiler--
"sen babamın kucağındasın cevher. ben babasızım. bir amca vardı. seviyordu beni. baba sıcaklığını onun kucağında hissediyordum. bir gün kaydı bana."
--spoiler--
ne olacak peki bu sahne. ne olacak?
show tv'ye not: hay a.mınıza koyayım lan sizin. canım eserleri böyle piç ettiğiniz için. zihniyetinizi s.ikeyim sizin. ahlak anlayışınıza sokayım.
nereden ve nasıl başlanılacağının bilinmemesi şu an ki durum olsa gerek. içimde rüzgarlar almış başını gidiyor kalbim yerinden çıkcak gibi aklımda şu an bunlar var. bilinçaltımla hesaplaşıyorum nasıl olurda bir dolu gereksiz sırf gülebilidiğim için gittiğim filmler daha fazla girmiştir oraya. ve yazı tura.
--spoiler-- hayalet cevdet "askerden dönünce, bir çiçekci dükkanı açacağım, hayat mis gibi kokacak" şeytan rıdvan "bizimde kendimize göre hayallerimiz var"
--spoiler--
uğur yücel in de dediği gibi bu film unutturmamak için yapılmış bir film. kilit vurulmuş vicdanların, kurumaya yüz tutulmuş gözyaşlarının, düşkapanına kapılmış hayallerin açığa çıkarıldığı bir gerçek.
--spoiler--
teoman " burası benim, ben burda doğdum, annemle beraber kovuldum burdan"
--spoiler--
rıdvan ın annesi rıdvan ın protez bacağını taşırken biliyordu acıların protez olmayacağını.
cevherin hikayesinin anlatıldığı bölümde erkan oğur 17 ağustos depreminden sonra bir ezan okur ki tüyleri diken diken eder o ezan. yazı tura albümünde "tekbir" diye geçiyor.
türkiyede yapılmış en sağlam filmlerdendir. değindiği konu ,anlatılan hayatlar, ülkemize has konusu ile gerçekçi hikayesi ve mükemmel oyuncu kadrosu ile güzel iş çıkmış.