behzat ç'den örnek vereyim...
bir gerçeklik oluşturmuşsunuzdur çocukken oyun oynadığınızda, oyun olarak hatırladığınızda her şey saçma gelir.
yazmakta bir gerçeklik oluşturmak ve bunu yansıtmak.
insanın ruhunu hafifleten eylemlerden bir tanesi. yazarak içimizi dökebildiğimiz kadar dökeriz. kimseye anlatamayacağımız şeyleri bembeyaz bir sayfaya ilmek ilmek işleriz. acımız ne kadar büyükse yazacaklarımız o kadar kompleks olur genelde. bir yazar mıyım yoksa bir şair mi demiş sago. yazmak için bir nedene gerek yok ister şair ol ister manav yazın gençler, anlatın kuyunun dibindeki karamsarlığı.
Ne olursa, günlük, şiir, hikaye insanın kendisine pusu kurmasıdır aslında. Kendinden bir şeyleri yine aklına belli etmeden avlıyorsun, hatta üçe, dörde bölünüp bildiğin sürek avı yapıyorsun. içtenlik en gizli, espri ise tek kullanımlık silahın.
içinde harfler uçuşur, kelimler dizginlenemez dörtnala dizilirler yan yana ve cümleler yuvarlanır parmaklarından dışarı... içinden geçenler, geçmeyenler, geçip te görmediklerin, kendine bile itiraf edemediklerin... kendi yazdıklarını okumaktan korkarsın, kendini kendine kendinle anlatırsın... yazmak bir yalnızlık eylemidir.
garip bir insan eylemidir yazmak...
sadece insana has bir özellik midir, bilmiyoruz... belki evrende düşüncelerini, duygularını ve bilgilerini ve daha birçok şeyi yazıya dökerek aktaran başka yaratılmışlar da vardır.
ama şimdilik bilebildiğimiz kadarıyla, yazma eylemi insana has bir özelliktir.
insandan çıkar, insana hitap eder...
ve en temelde aktarmak ve kalıcılık sağlamak gibi işlevleri olsa da yazı, motomot bir aktarım tekniği değildir. insanla ilintili bir eylem olduğu için, dinamiktir.
şekli değişir, hatları değişir, alfabesi değişir, muhtevası değişir, barındırdığı kelimeler değişir (kimi doğar, kimi mahzenlere atılır)...
yani dinamik bir aktarım tekniğidir.
garip bir mahluktur aynı zamanda yazı...
nefes almayan, ama ruhlara nefes veren...
görmeyen, ama birçok ruha yeni ufuklar açan...
dokunma yeteneği olmayan, ama birçok ruhu en derininden kavrayan...
kendisinden ses çıkmayan, lakin kendisine müptela olanlara yeni sesler çıkarmasını öğreten...
ve sadece okurunun ruhunda Peyda olan bir mahluk da değil; bilakis müellifini de, kendi büyülü dünyasına çekerek efsunlayan bir mahluktur yazı...
yani her ne kadar müellif, yazının saçını başını çekiştirerek, yazıyı eğip bükerek, yazıya yeni renkler katarak, ya da yazının böğrüne avuç avuç acı serpiştirerek birşeyler ortaya çıkarmaya çalışsa da, aynı zamanda mürekkebin ve kağıdın kokusuna sinmiş, yalnızlıkta ruhun genzini yakarak öze sirayet eden iksiri soluyarak bir bakıma yazının gizemli dünyasına girer ve bir parça da yazının hükümranlığını kabul etmek zorunda kalır...
yazı müellifi yontar, eğip büker, senaryosuna yeni kurgular eklemek zorunda bıraktırır...
kimi yerlere itiraz ederek sanatkarını yalvartır...
kimi zaman da onu pes ettirir.
yani kendisine ihtimam ve hürmet gösterilmesi gerektiğini önce kendi mimarına öğretir ki, kıymeti yerde kalmasın.
zordur yazı; nazlıdır, kıymetlidir.
epey çektirir sanatkarına...
kadrini bilerek kendisine eğilen hassas ruhlular için, çektirdiği eziyetten sonra da büyük bir hizmetkardır yazı...
var olduğu müddetçe, amade bir şahittir yazı...
ve müellifini fısıldayıp durur, her gördüğü yeni insana...
kadrini yüceltir insanlar arasında...
yeter ki yazıda dürüst olunsun, yazıya dürüst olunsun...
diğerlerine ise oyunlar oynar, kumpaslar kurar.
utandırır...
her daim aleyhte şahitlik eder...
zelil eder...
ezer de geçer...
işte öylesine güçlü ve öylesine büyülü bir aynadır yazı...
eğer türkçe 10 parmak yazıyorsanız f klavye ile ingilizce yazıyorsanız tercihinizin q klavyeden yana olması gereken ne amaçla olursa olsun kafa dağıtmaca bir aktivite.
Yazarak huzur buluyor ve sıkıntılarımı unutuyorum. Yazmak beni değiştirdi. Yazarken ruhum özgürleşiyor. Yazdıkça kendime olan güvenim arttı. Yazarken aslında önemli olanın gerçekler değilde hayallerimiz olduğunu öğrendim. Sanırım kişiliğimi yazarak kazandım. Bu yüzden herkesin kendini tanıması için bir şeyler yazması gereklidir.
Bazen yürek gerektirir, bazen ise ilham gerektirir, bazen ise mutluluk, acı, sevinç, üzüntü gerektirir ve anlam kazanır sizinle. Bazen ise kendinizi bulursunuz ve sözlere dökersiniz.
iyi gelen bir şeydir. insanlara anlatsanız da anlamayacaklarını bilirsiniz. yazmak size ilaç gibi gelir. buraya kaydolmamın nedeni de bu. konu duygusal olunca parmaklarım klavyede dans ediyor.ben biraz tembelimdir, kalem kağıtla uğraşamam da * . beni tanımıyor olmanızda bana avantaj sağlıyor.
beceremediğimdir. şimdi demezler mi adama bir şeyleri yazarak anlatma çabasında olunan bir yerde işin ne? , diye. ben de bu derdi tadanlardan olmak istedim, hadi bakalım.
söyleyecek sözünün vardır , hem de çok ama konuşmaya cesaretiniz yoktur. yorulursunuz bu durumdan çünkü sizi tutan bir iç ses hep vardır. masanın başında içinizde ne varsa kusacağınız bir kalem ve kağıt olmalı ve evet hiç susmayacak gibi yazmak gerek. karala, sil, çiz, boz ama yaz. yaz ki aklında kalbinde ne varsa yüzleş , unutma sonra bunu , belki yıllar sonra bile sana yaşadığın bu durumları anlatacak , hatırlatacak bir kaynak olacaktır. mutlaka tarih atın.
düşünsenize ; o kadar şeyi hangi ruh halinizde yazdığınızı bile anımsatacak size , belki güleceksiniz , belki aynı ruh haliyle devamını yazacaksınız. sakın yok etmeyin , yırtmayın ya da yakmayın yüzleşin ki anlayın neler olduğunu.
yazmak, yazabilmek güzel zanaattir. herkes yazamaz belki ama aslında herkes kendi içinde bir şairdir, yazardır. herkesin söyleyecekleri, söyleyemedikleri vardır..