asıl hali "söylediklerimiz kadar yazdıklarımızdan dasorumluyuz" olacaktı ama malum, karakter sınırı.
hepimizin unuttuğu bir şey aslında bu durum. sözlüklerde, sanal ortamlarda yazma işlemini fütursuzca, sınırsızca gerçekleştiriyoruz. belki de sadece zandan, söylentiden ibaret olan ve internet gibi bilgi çöplüğünde dolanan, sevmediğimiz kişilere dair yazılan çizilen, onlar hakkında atılan nutuklar ışığında -aslında karanlığında- buralarda ve sanal ortamlarda edindiğimiz mekanlarımızda sevmediğimiz insanlar hakkında yazıp çiziyoruz. o kişi haklı veya haksız olsa da fark etmez. acaba ele aldığımız savlar ve argümanlar ne kadar sağlıklı ki, biz bunlarla sevmediğimiz kişiye saldırıyoruz? normalde "iftira atmak", "gıybet etmek" gibi hem dinen hem erdemli bir birey olma çerçevesinde yanlış olan bu davranışlar, normal hayatta yaptıklarımız ve yapacaklarımız gibi vebali boynumuzadır. örneğin suçlamalarımız karşısında ve sırf sen söyledin diye ne tarkan savunma yapabilir burada, ne nil karaibrahimgil; ne erdoğan'ın kesin hak yediği noktaları tek tek sıralayabiliriz, ne kılıçdaroğlu'nun; ne rihanna kendisiyle yapacağınız fantezileri anlatmanıza karşı çıkabilir, ne de kate upton...
bunları yazmak, söylemek gibidir. sonuçta neden yazar, söylediklerini kağıda harflerle not düşürür bir insan? söylediğini, ne düşündüğünü bununla sağlıyor çünkü. sanal ortamlarda "yazmak=söylemek", "dil=parmak" eşitliği var. belki fütursuzca eleştirdiğimiz kişilerin belki de o noktada öyle bir niyetleri yoktur da iftira atıyoruzdur, olamaz mı? bu yüzden, ne yazdıklarımıza dikkat edelim lütfen, sorumluyuz yazdıklarımızdan da...