Değerdi veya değmezdi kim bilir bunu fakat
Gelenleri değil gidenleri devrederdi hayat
Sanılan aksinden daha net ve ağızlarda kekremsi bir tat
Zaman geçtikçe geçmiş acılar önümüze çıkar fazla kat.
su gibi dalgalandı içim yıldızlara baktığımda
nehrin serinliği coştu kibarca
parmaklarımın kanı çekildi kenara
dans etti göz bebeklerim yıllarca
kanattı, kandırdı beni bu kanatlı
bir Karat daha bırakmadı hâl
vuruldu çehresi düşük Asabi kuş
artık uçsada hissedemez rüzgarı
aşk bu öldürür adamı
yahut diriltir ölü olanı
zaman akarken geri
sorgulattı ruhu zincirlerle
kelebek ki o kelebek
bir zaman fâri.
hangi kelime seni anlatırdı?
hangi dilde bulsam en çok yakışanı?
belki hasret seni açıklardı
ona da belki sen kızardın..
bu kadar basit mi anlattın?
umut mu deseydim acaba?
gecenin en tenha zamanında,
gözlerim kan çanağı,
takılı kalmış telefon ışığında.
ya da ruhumdan mı bahsetsem,
hani şu beslemeyi unuttuğun ,
günlerce susuz bıraktığın..
sadakat zaten olamazdı,
ben sana hicret ederken,
senin aynı hızda kaçtığın..
feda mı desem yani fedakarlık?
bir gülüşe ömrü yere serdiğim,
ama o da sana uymazdı ..
korkudan da mı bahsetsek?
sensizliğin tir tir titrettiği,
sensizliğin değil düşüncesinin dahi..
ama kalsın bu kadar kafi,
sen hayat olmalıydın,
ağladığım,güldüğüm ve nefes aldığım
ilk bisiklet sürüşüm,
ilk okuldan kaçışım,
ilk yenilgim ilk zaferim,
ve son durağım..
çünkü o kadar acımasızdın
ama bir o kadar da güzel
hayatın anlamı ancak hayat olabilirdi..
bir sokak lambası buldum kendime
her gece randevulaşıyoruz penceremde
ben ona bir ton hikaye anlatırken
o yalnızca ışık vermekle yetinmekte
başım cama yapışık kalır
nefesim ve soğuğun etkisinde bir buğulanma
buğuyu silen parmaklarım hasretide siler mi?
silemez, ama bu detaylar her an içime siner
hadi bir muhabbet kuşum gelsin girsin hayatıma
tadım tuzum yerine gelsin
kaçak oynamak yok artık
kartlarım baştan teslim
deliler deli olduğunu bilmezlermiş
ben ise akıllı olduğumu bile bilmiyorum
ama yıldız lazım hayatıma
gökten düşüp içimi yakacak
karanlık sokaklarıma ışık olacak
çünkü sokak lambam da yetmiyor artık
hayallerim ona da fazla geliyor sabah olunca kaçıp gidiyor
yine umudu keklik yapıp avlamaya çalışıyorum
ben kovaladıkça o ustalıkla kaçıyor
ama ne olursa olsun gülümsüyorum
çünkü ben gülümsedikçe hayat kaçmaktan yoruluyor.
Bazen bir yatak,
bazen bir oda,
Bazen bir dam altı,
bu kadar küçüktür bazen dünya.
Bazen de bu dünyaya sığmaz dünyan.
içinde kaybedersin kendini çoğu kere.
evrenden bile büyük olsa da bazen,
Aslında gözünün gördüğüdür dünya.
asıl mesele senin nasıl baktığın dünyaya.
Sanma sakın bir tanedir,
bu alemde ne kadar insan varsa.
her insanda da var bir dünya.
saçlarından bir tel buldum yine
hayalini aradığım evimin bir köşesinde
sahi neden uğramıyorsun bu aralar?
çok özlettin kendini
en azından arada bir görünüyordun bana
yüzümü güldürüyordun ya
hayalini bile çok görüyorsun artık bana
abartma diyorlardı hani
saçmalama biri gider diğeri gelir
diğeri geldi ama sen gelmedin
sen gelmeyeli tam 20 yıl oldu mihriban
alıştım bir şekilde doğru
fakat hayalini kuramamaya alıştım sadece
diyorum ya bu aralar uğramıyorsun
o yüzden biraz takıntılıyım, boşver beni
her hikayenin sonu mutlu mu olurdu?
yoksa mutlu olmak için mi hikayelerin sonu öyle yazılırdı?
Şiirden ziyade şiirimsilerdir. Okunmaktan çok yazılmak için yazılmışlardır. 4 ay önce yazdığım bir şiirimsi. iğrenç olduğunu biliyorum. Bağışla beni ey Sokrates Usta!
Kuşlardan Öğrendiğimiz
Kuşlardan öğrendiğimiz
Uçmayı yürümekten kolay kılacak
Tesadüflerden kurtulmak için bir silah
Unutmak için bir yol
Kaldırımlarında yalnızlığın izi olan
Gidipte dönmediğimiz
Ayrılmayı daha zor kılacak
Üçümüz için bir çözüm
Sen, ben gene sen
Dönmeyi hiç düşünmediğimiz
ipekten serilir akşam üstü, başımızın üstüne.
En güzel zamânıdır gökyüzünün,
kırmızının bin tonunu ayıklarız, gevrek saatlerde.
Altında deniz varsa bir de,
ikiye bölünür matematiğimiz.
susarız.
izleriz sadece
Ben genelde seni,
Sen genel olmayan yerlerde beni.
Müsait olunca evren,
Aynı evrede kararsız bir çift göz,
Gözlerin ikisi de nemli.
Bana baksa kuruyacak.
Bana baksa rengini bulacak.
Kan kırmızı yeşilinde,
Kırmızı ayıklanacak.
Yalnızlık,
Su yolum benim,
Nerede olsa bulurum.
Belki ortağım olur bu gece,
Farid farjad abimiz,
Kemanın dili yok
Farjad'ın yalın-azlığı,
Kemanın göz yaşı var,
En çok kemana yakışan yaşlar.
Bu şiir en az benden,
En çok senden bahseder.
Sen siz geçsede kelimeler üstümden.
Ortak bir dilimiz olsun,
Hiç konuşmayalım,
Bakmayalım,
Bakışmayalım,
Bir akşamüstü
Sadece denize bakalım,
Girmeden içine yüzelim,
Aklımızın içinde sarılalım,
Yüzleşelim,
belki birleşelim,
Belki yalnızlıklarımı çıkartırız üstümüzden.
Belki tek bir kelime ederiz,
Bu akşamüstünden.
Bu heba edilemeyecek gözlerden.
Yeşile,
Yenile, yenile.
Şimdi seni düşünmenin saatindeyim,
Tam ortasındayım,
Yelkovan yanıyım.
Tıkırtısız geçiyorum.
Korkarım,
düşüncem uyanmasın.
Sessiz harfleriyim gözlerinin.
Sus diyor.
Susuyorum.
Bir akşamüstü,
Birlikte susalım mı ?
Susarız.
Bir kelebek misali konar kokun siner göğüsüme,
Gökyüzü seninle güzel günler senle dönsün hep,
Adımı kazıttım eminim derin bir yerde gönlüne,
Hayatımın tek şeridini istemsizce ikiye böldü rap,
Senle bunla başedebilirdim eğer çekip gitmeseydim,
Dinleseydim seni ve bizi tek kalemde silmeseydim,
Biz deseydim sen ve ben diye ayırt etmeseydim,
Besleseydim sokağa atmayıp da sahiplenseydim.
Nerdesin kim bilir, özlemim seninledir,
Yeter bu kadar uzaklık, emin ol delirmedim,
Gelir dedin, döner dedin ve bana güvendin,
Ben hep boşa çıkardım ve de ümit vermedim,
Özür dilerim zoru denedim kolaya kaçıp gerildim,
Kendimle çelişiyorum biliyorsun biraz delirdim,
Sözlerim basit kaçar ama anlayana derindir,
Sensin beni anlayan ve benim kalbim senindir,
Düz olmasa da yürümeye devam ediyorum malesef,
Hiç belli etmesem bile içimde biraz var esef,
Kulağım bazen duymaz seni bence şimdi al ses et,
Bu bir bitiş değil kelebek ya kabul gör ya pes et,
Hak hukuk davası hiç umrumda değil inan bana,
Sen iyi ol gerek yok başka falan filanlara,
Adını arıyorum okumak için bakıyorum duvarlara,
Internet, reklam, dizi, film ve gözüm kayıyor ilanlara,
32 satır yetmez asla hislerimi yazmaya,
Öyle bakışların var ki şifa verir bir hastaya,
Nasıl diye sorma iste anlatamıyorum basbaya,
Olurum zamanla seni tüm hayatına paylayan,
Yeşil çekik gözlerin ve anlatılmaz özlemim,
3 ay oldu tamamen uzağındayım kokun ve teninin,
Ne kadar sitem etsemde bunlar benim seçimim,
Çok zor olacak emin ol bu kalpten geçişin.
Divane oldum, mecnun oldum marka köpek diye diye
terrier kaniş nere, taso, presa canario nere
marka köpeğin tırnağı incinse, olurum ben divane.
bazıları der kırma köpeklerde var barınaklara biraz baksan
yahu hayır kurumu muyum ben sen lütfen biraz yol alsan
-------------------------------------------------------------------
seviyorum işte var mı dahası marka köpek gördüm mü oluyorum en bağnazı
senelerce hayvansever tanındım ama aslında marka köpek delisiymişim anladım
yarım kaldım marka köpeksiz yarım, marka köpeği 100km öteden tanırım
burnum almaz onlar gibi koku ama ben buldum mu marka köpeği yalarım.
Terrier diye köpek mi olur, kanişten dost mu olur
yok mu şöyle bir doberman kalkık dik kulaklısından
pekinez ve teacup yorkshire var dediler yeminle kediden farksızlar
onlarda marka köpek ama bmw varken şahin'e binmem
benimde olsun artık iyi marka bir köpeğim, ne pug gibi komik
ne golden rettriever gibi kalıbına ters...
olursa kardeşim yok mu şöyle kocaman bir kangal en mangal yüreklisinden
sahibine dost olan, husky gibi puşt olmayan...
Hastasıyım marka köpeğin, onu sokakta gezdirmenin
Dik kulaklı dobermanlar, serin kanlı rottweilerlar
Hastasıyım ben marka köpeğin.
Bazısı der kırmalarda can, olma marka delisi
Onlarda can ama olurmu süt gibi beyaz dogo gibisi
Lanet olsun seviyorum işte alamam ben kırmasını,
Aldım mı alırım yanıma yakışanını
Geniş ağızlı american bulldoglusu, presa canariosu
Deli olurum cane corso gibi marka köpeğin
mutluluğu her zaman, her fırsatta kovalıyorum.
her seferinde nefesim kesiliyor, tıkınıyorum.
mutlu olmak, sevmek, sevilmek bu kadar zor mu?
peşinden koştuğumuz düşler hiç bir zaman yorulmuyor mu?
Hüzünler dağılıyor sokaklara yine
Demek ki bu gece ışığım hiç yanmayacak
Sigaramı bile avucumda saklayıp saklayıp içeceğim
Ve karanlıkta kaybetme korkusunu yaşayacağım
Sabaha dek…
Söndürdüm işte ışığımı
Lakin…
içim daralıyor ötesi yok
Utanıyorum…
Bu ben değilim
Sigaramın dumanı gibi uzağım erişilmeyen
Özleme sarılmış mektup
Güneşe açılmış tomurcuk
Umut…
Evet sen ve ben
Belki biraz eksik ve kıyısındayız, sevdanın
Biz belirlemiyoruz çizgilerini kabul
Ne önce…
Ne şimdi…
Ne sonra…
Yapay mı desem
Alelacele konduruluvermiş renkleri
Bütün işe yaramaz gemilerin Haliç’e terkedilişi gibi
Tükenişin çoğalan çelişkilerimi desem
Hani herkes içine saklamış savaşları
Hüzün öncesi akşam yorgunluğu ile sarmaş dolaş
Fırtınaları dışlayarak
Kağıt, cam ve hayal arkalarına
Sessiz ve rahat
Lakin,
Hep başkalarının belirlediği dünyalarda
Yarın bizim bi’tanem yarın bizim
Acılarımızı derimizde soluması gibi
Yarın bizim…
Terini silmeyi unuttuğumuz alnımızın
Acelesiz ıslanması gibi yağmurda
El ele ve sevgiye doğru
Evet…
Sevgi: Utanmadan yaşayabilmektir
Belki uykuda gülümseyen çocuk yüzü
Alıp başını gidebilmek belki
Duvar diplerinde kurşuna dizilmek
Güzel bir sevdayı yaşarcasına
Belkide…
insanca ölmeyi bilmek…
ağır ağır geçtik kalabalıklar arasından atarken kalbimiz serçe kanadı hızında
kaldırım taşlarında gördüm gözlerinin öne eğilmiş başımı gördüğünü,
gördüm sessizliğin dümdüzlüğünü.
yüzümü yüzüne tutamam korkutur beni yüzün.
boğulurum elalarında! gençliğim yok artık.
yok artık kulaç kulaç sarılarak aştığım yaşların.
yok artık bembeyaz bir çarşaf duruluğun.
ilk kez sokağa çıkan bir çocuk gibi sanki ölüm…
belki senin omuzundan dağılan, benim uzanamadığım saçın..
belki toprağa süzülen yağmurun kokusu boynun…
Hayır! hiç biri.
Birbirini tanımayan iki yabancı gibi solumdan geçişin ölüm...
tek lambalı sokaklarda yürürken hemde 1 küçük rakıyla bütünleşmişken düşüncelerim hep senden oluşuyor,
sadece senden oluşuyor,
ne yürüdüğüm yol düşündürüyor ne de gecenin soğukluğu üşendiriyor,
hiç bıkmadan yürüyorum, aşk; yürüdüğüm sokaklarda seni görebileceğimi düşündürüyor.