tanıyorum seni yüreğimin ortasına
konan ince belli bir yalnızlıksın sen
sessizliğinden tanıdım seni
yokluğundan tanıdım seni
gece, gündüz sevmemden tanıdım
gidipte dönmemenden tuttum seni
çocukluğundan öptüm sonra
şimdi sevgilim şuralarda bir yerlerde bir özlem
oluyorsun bir sen varsın bir ben varım
senin en çok evvela gözlerin var
benim geldikçe aklıma gülüşlerin
en çok ağlamalarım var
Kimbilir ne kadar uzaktasın şimdi,
Oysa ben dibimde isterken seni,
Ne tebessümler harcıyorsundur kimbilir boşu boşuna,
Kaç kahkahaya boğuyorsundur hiç bilmeyecek olana kiymetini,
Kimbilir belki çocuklarının babası bile ben gibi sevmeyecek seni,
Her neyse gül guzeli,
Eser belki deli poyraz ve belki yine bulur yeniden...
Bazen soruyorum kendime olsan
yani olsa yani olsaydık biz yanyana
ne kadar güzel olurdu ki diye,
sonra saçlarının omuzlarıma dökülüşü,
başını dizime koyuşunun,
ellerimi tutup gözlerini kısışın,
fısıltıyla karışık seni seviyorum deyişin canlanıyor gözümde,
susuyorum ve bir sigara yakıyorum,
dumanla karışıp uçup gidiyorsun hayal meyal
bir kaç dakika sonra yine aynı terane..
Bazen öyle bi geliyorsun ki olmayan aklıma,
Bazen öyle bir giriyosun ki sol yanıma,
iki kelime saplanıyor dudaklarıma,
Defalarca söylüyorum aynada suratıma,
Ama söyleyemiyorum çıkıp karşına,
Vee Hele şükür söylüyorum yüreğimdeki sana,
S.kt.r git, s.kt.r git, s.kt.r git.
bunu ona yazmıştım ama artık göndermekten vazgeçtim. belki de hiç hak etmemiştir bilmiyorum. al sözlük bari sen oku:
11 Gezegen
istediğin gibi gerçekçi, bir iddia sahibiyim.
11 gezegen dönerken etrafında güneşin,
Donarken belki sessizce gece
Oraya yollanan uzay maymunu ben olmalıyım.
Nefessiz yazmalıyım belki de aralıksız yazmalıyım.
11 gezegen dönerken, ikisi benim etrafımda
Başım eşlik eder onlara
Keşfedilmemiş olanların sayısı ne kadar umrumda?
Hiç mi değil, biraz umrumda.
Neil deGrasse Tyson’ın ne kadar umrundaysa Plüton?
11 gezegen dönerken
ikisi dönerken ve başımı döndürürken…
Ne tür bir teleskoba ihtiyacım var keşfetmek için? Söylemelisin.
Sen konuşsan ben her türlü dinlerim.
Oraya ulaşmalıyım atmosferini yanmadan aşıp.
iki gezegen, tek atmosfer.
En canlı yaşam kaynağı orada olmalı
Yanılamam bu sefer.
Bu iddiam sağlam mı cevap ver.
iki homolog gezegen, bana vahşi doğalarını göster.
Ya da beni istediğim şeyden koru.
11 tanesi dönerken
9 tanesi dururken, iki tanesi benimleyken;
Dünya umurumda değil Kuiper kuşağının berisinde.
içim yanıyor ya yörüngemdelerse
Güneş tutulur ya hani bilirsin.
Biliyorum. Yoksa bu başka bir sistem mi?
Bu düşünce ne kadar rahatsız edici?
Hala estetik mi? Hala etik mi?
Beynimi plazma haline getirmen adil mi?
Biliyorum, 11 gezegen dönerken senin olanları
istiyorum.
Bildiğim en büyük yer çekimi ivmesi,
Hesaplayamayacağım kadar kuvvet uyguluyor bana
içim yanıyor ya karşımdalarsa
Dönüyorlar ya etrafımda hani,
Kalbim de bir yıldız bu durumda füzyon yerine kan pompalayan.
Ya da basit bir turta yenmeyi bekleyen.
Eğer biterse yakıtı, soğur ve köz olur.
O ikisi. 11 gezegen dönerken parçalanır birisi.
Okyanusları var mı? Yağmurlar yağar mı?
Keşfetmeme izin ver.
Keşfetmeme izin ver.
Uyandığım yer olsun o gezegenler.
Ya da beni istediğim şeyden koru.
Pınarlarında ne kadar kaynak var?
Sorun değil eğer seçmekse zoru
11 gezegen dönerken, ben ikisinde gezerken…
Duyuyorum 9 taneler diyen.
Öyle yazıyor nereye baksam bu güneş sistemi için
Kafayı yemişler, siz hepiniz tekim ben.
Üçünde yaşam var benim için
Üç harfli bir kelimeydi üç demişken başından beri unuttuğum,
Neydi beni yeni tanımlara iten?
Gezegen,
Gözegen?
Göz? Göz.
Evet en çiftinden, en güzelinden.
11 Gezegen var benim için. ikisi senin gözlerin.
Daha önce bir şiirde kimya, fizik, biyoloji ve coğrafya bilgilerini bir arada hiç görmediğimden ve bu derslerden de nefret ettiğimden şiirin kısa süreliğine bir kalp çarpıntısı yapmadı değil. *
En telaşeli, hoyrat zamanlarında
Dingin bir yolcu olabilmekti marifet
Hayaller, biçare uğradıkça hüsrana
Harbe çıkar düşünceler biter metanet
Tanıştırır zaman kalbini hicranlarla
Alıştırır gözyaşlarını dökemeden yakmaya
En unutulmazları saklamaya, gülüşlerin ardına
Kirpiklerin titrerken tebessümüne beğeni almaya
Amansız kor alevlerde hissederken yüreğini,
Öğrenirsin kabullenmeleri, göz ardı edilmeleri
Dostunun acımasızlığını, aşkının anlamsızlığını
Can bildiklerinin riyakarlığını hissettiğinde
Kanar, iyi niyetlerinin açtığı ihanet yaraların
Tanınmaz gülüşlerine gizlenir içindeki çocuk
Velhasıl kelam acımasızca öğretir hayat
Duvarların önünde, hislerin gizlerinde
Budandıkça güçlenen ağaç gibi yürümeyi
Usul usul öldüren sigarada sustuklarını çürütmeyi.
Yok öyle
Yaşanmaz öyle
Sevebilme ihtimali falan yetmez bana
Olacaksa ihtilal gibi olacak
Sevecekse
Öylesine değil
Feryat figan
Salya sümük
Darma duman
Ölesiye sevecek
Dünya duracak
Devran dönecek
Baktı olmadı
Çekip gidecek
Sessizce, efendice
Bilecek ki
Ne sevmek lütuf ne özlemek
ihtimali falan yetmez bu işlerin
Yok öyle!
tek lambalı sokaklarda yürürken hemde 1 küçük rakıyla bütünleşmişken düşüncelerim hep senden oluşuyor,
sadece senden oluşuyor,
ne yürüdüğüm yol düşündürüyor ne de gecenin soğukluğu üşendiriyor,
hiç bıkmadan yürüyorum, aşk; yürüdüğüm sokaklarda seni görebileceğimi düşündürüyor.
ağır ağır geçtik kalabalıklar arasından atarken kalbimiz serçe kanadı hızında
kaldırım taşlarında gördüm gözlerinin öne eğilmiş başımı gördüğünü,
gördüm sessizliğin dümdüzlüğünü.
yüzümü yüzüne tutamam korkutur beni yüzün.
boğulurum elalarında! gençliğim yok artık.
yok artık kulaç kulaç sarılarak aştığım yaşların.
yok artık bembeyaz bir çarşaf duruluğun.
ilk kez sokağa çıkan bir çocuk gibi sanki ölüm…
belki senin omuzundan dağılan, benim uzanamadığım saçın..
belki toprağa süzülen yağmurun kokusu boynun…
Hayır! hiç biri.
Birbirini tanımayan iki yabancı gibi solumdan geçişin ölüm...
Hüzünler dağılıyor sokaklara yine
Demek ki bu gece ışığım hiç yanmayacak
Sigaramı bile avucumda saklayıp saklayıp içeceğim
Ve karanlıkta kaybetme korkusunu yaşayacağım
Sabaha dek…
Söndürdüm işte ışığımı
Lakin…
içim daralıyor ötesi yok
Utanıyorum…
Bu ben değilim
Sigaramın dumanı gibi uzağım erişilmeyen
Özleme sarılmış mektup
Güneşe açılmış tomurcuk
Umut…
Evet sen ve ben
Belki biraz eksik ve kıyısındayız, sevdanın
Biz belirlemiyoruz çizgilerini kabul
Ne önce…
Ne şimdi…
Ne sonra…
Yapay mı desem
Alelacele konduruluvermiş renkleri
Bütün işe yaramaz gemilerin Haliç’e terkedilişi gibi
Tükenişin çoğalan çelişkilerimi desem
Hani herkes içine saklamış savaşları
Hüzün öncesi akşam yorgunluğu ile sarmaş dolaş
Fırtınaları dışlayarak
Kağıt, cam ve hayal arkalarına
Sessiz ve rahat
Lakin,
Hep başkalarının belirlediği dünyalarda
Yarın bizim bi’tanem yarın bizim
Acılarımızı derimizde soluması gibi
Yarın bizim…
Terini silmeyi unuttuğumuz alnımızın
Acelesiz ıslanması gibi yağmurda
El ele ve sevgiye doğru
Evet…
Sevgi: Utanmadan yaşayabilmektir
Belki uykuda gülümseyen çocuk yüzü
Alıp başını gidebilmek belki
Duvar diplerinde kurşuna dizilmek
Güzel bir sevdayı yaşarcasına
Belkide…
insanca ölmeyi bilmek…
mutluluğu her zaman, her fırsatta kovalıyorum.
her seferinde nefesim kesiliyor, tıkınıyorum.
mutlu olmak, sevmek, sevilmek bu kadar zor mu?
peşinden koştuğumuz düşler hiç bir zaman yorulmuyor mu?
Hastasıyım marka köpeğin, onu sokakta gezdirmenin
Dik kulaklı dobermanlar, serin kanlı rottweilerlar
Hastasıyım ben marka köpeğin.
Bazısı der kırmalarda can, olma marka delisi
Onlarda can ama olurmu süt gibi beyaz dogo gibisi
Lanet olsun seviyorum işte alamam ben kırmasını,
Aldım mı alırım yanıma yakışanını
Geniş ağızlı american bulldoglusu, presa canariosu
Deli olurum cane corso gibi marka köpeğin