ne kadar kaçsak da, uçsuz bucaksız yerlere saklansak da bizi yine bulacak olan ölümdür. peşimizi bırakmayacaktır. her lokmamızda her adımımızda bize bizden daha yakın olan bu şey, bir gün bizim sonumuz olacaktır. biz ise bunu bile bile ama her nasıl oluyorsa aklımıza getirmeden yaşar gideriz. kim bilir, ecel şerbetinden ne zaman? kaç yaşında içeriz. böyle konuları da hep kısa keseriz değil mi? içimizde bir şeyler rahatsız olur. içimizde bir boşluktur ölüm. belki dolacak, belki asla dolmayacak.
Bu dünyada göreceli olmayan en büyük gerçeklik.
"Kullu nefsin zâ-ikatu-lmevt" / "Her nefs ölümü tadacaktır"
3 surede aynı lafz ile hatırlatılan acziyetin ilanı.
(bkz: Âl-i imran 3/185)
(bkz: Enbiyâ 21/35)
(bkz: Ankebut 29/57)
"Kan" ın ve "Mal" ın anlamını yitirdiği, " An" ın kıymetinin idrak edildiği "sonsuzluk öncesi son durak".
karanlık gecede uyumak beleş ,
güzel bir sabaha uyanmaktan acizsin.
Gül eğlen arkadaşlarınla, sev aileni
lakin gideceğin yerde kimsesizsin.
Kız, bağır, şevdiğini söyle, dertleş ama incitme
ne de olsa toprak altında çok sessizsin
okumak çaba, bilmek maharet, ne bilirsen bil
gidenlerin halinden habersizsin.
ne kanınla zulmet ne malınla
burda kalacak şeyleri götürmekte çok heveslisin.
partinin ortasında biri yanına gelecek omzuna dokunacak ve " parti sona erdi " diyecek, daha kötüsü ise parti aslında devam edecek.birileri çok güzel şarkılar besteleyecek , çok güzel şiirler yazacak, çok güzel kitaplar yazacak ve bunların hiçbirini göremeyeceğiz. tek üzen şey bu.
Ölümden çok varoluştan, varolmamaktan korkuyoruz bence. Unutulmaktan korkuyoruz. Ama Unutulmak derken söylediğim, akıllarda kalmak değil. Kalıcı bir iz bırakmak, amacına ulaşmış olmak diyorum. Belki bundan 100 yıl sonra Okuduğum bir kitap tozlu raflarda hatırlayacak beni. Bilmiyorum.
ölüm bu bilinmezliği aydınlatan bir şey bence. En azından umarım öyle olur.