ben ve o farklı üniversite okuyorduk. seviyorduk birbirimizi sırılsıklam aşıktık ( bana göre tabi ) , telefon görüşmelerinde hiç konuşmuyorduk çoğunlukla hep susuyorduk. yılda en fazla 3-4 defa yüz yüze göreşebiliyorduk ve onda da sadece sahilde el ele dolaşıyor, kahve içiyor, hoş muhabbet ediyorduk. bir gün internet kafede ödev hazırlıyordum. mesaj geldi. Ondandı, gülümsedim ve hemen mesaj okumaya başladım. mesaj aynen şöyle idi: Murat, ben artık başka biri ile çıkıyorum, inşallah çok mutlu olursun, hoşçakal. o an yutkunamadım, boğazım düğümlendi sanki. internet kafeden çıktım caddenin kaldırımına oturdum yanımdan geçen insanlara aldırmadan hüngür hüngür ağladım. neden bana bunu yapmıştı diye çok düşündüm ama bir sonuca varamadım. oysa her şey güzel ilerliyordu. ona karşı sevgim saftı, temizdi, lekesizdi. yaklaşık 2-3 ay bunalım modunda gecti hayatım. aradan yıllar geçti. ben üniversiten mezun oldum meslek hayatına başladım. ayrıldıktan yaklaşık 7-8 yıl sonra doğumgünümü kutlamak için aradı. şok oldum. telefon numaramı bilinmiyen numaralardan bulmuş. istersen görüşelim, konuşalım biraz dedi. aynı ilçedeydik, ( sonuçta ikimizin ailesi de aynı ilçede yaşıyor) akşam üzeri görüştük. ikişer bira içip sohbet ettik. o bana hayatını ben ona hayatımı anlattım. allahım benim ona olan o saf, temiz, masum, lekesiz sevgim bir anda geri gelmişti. çok güzeldi, harika idi, tatil gibi bir seydi. yıllar sonra neden karşıma çıkmıştın, ne istiyordun benden. tamam harika duygu aşık olmak ama bunun bir de öteki yüzü var. bir tarafım sevinirken bir tarafım lanetler okuyordu. çok güzeldi, tatlı yüzüne satlerce değil, günlerce gözümü kırpmadan bakabilirdim. ben bu prensesle yaklaşık 3 yıl çıkmıştım ama hiç öpmemiştim ve öpmek istiyordum. başının yan tarafından yüzüne düşen saçlarını nazik bir şekilde kulağının arkasına doğru gönderdim ve elimin dışı ile yanağına dokundum, çok güzeldi, kalbim patlayacak gibiydi sanki. o ise her şeye hazırlıklı idi sanki, hiç tepki vermiyor sadece gülümsüyordu. sonra kendimi toparladım. ortamı olabildiğince romantikleştirdim ve hiç beklemediği bir anda - prenses en sevdiğim olur musun? dedim. kahkaha attı ve tabi diyerek sarıldı. bardan çıktık, ben büfeden iki bira aldım ve arabama binip 7-8 yıl önce buluştuğumuz kumsala geldik. ayakkabılarımızı elimize alıp kumsal boyunca ilerledik. kumlara oturup biralarımızı içmeye başladık. her yer zifiri karanlıktı, havadaki deniz kokusu ve biranın verdiği rahatlık insanı çok ama çok rahatlatıyordu. biralarımızı bitirdik. bana yaklaştı. beni öpmek benimle sevişmek istediğinin farkında idim, ben de bunu çok istiyordum. sonra kumların üstünde uzun bir süre öpüştük ve seviştik. onu evine bıraktım. mesaj üstüne mesaj geliyordu artık bana. seni çok seviyorum, sen harika bir insansın, sensiz yaşayamam, sen benim herşeyimsin vs vs türünden mesajlar. aradan yaklaşık 10-15 gün sonra hersey mükemmel ilerlerken bir akşam üstü ona yazdığım mesajı aynen aktarıyorum ve o mesajıda gönderdiğim için hiç pişman olmadım olmayacam da : prenses, ben artık başka biri ile çıkıyorum, inşallah çok mutlu olursun, hoşçakal.
paragraflara ayırarak yazılması gereken hikayelerdir. zaten saat olmuş dört. gözler dumanlı, haliyle okumak zorlaşıyor. ayrıca güzel bir duygusal müzik önerisi olacaklara açığım, iyi gidiyor hikayelerle.
dönemlik yakın arkadaşım özge sevgilisinden ayrılmış, içmeye gidelim dedi, sir'e gittik birlikte. oturduk dertleştik, kız erkeklere savaş açmış halde; ben de benimkiyle limoniyim. çıktık mekandan eve gidiyoruz ta ta ta tam! kiminle karşılaşsam beğenirsiniz. değerli erkek arkadaşım, çocukluğundan beri saplantılı bir biçimde ona aşık olan gerizekalı bir arkadaşıyla benim evimin dibindeki yere geliyor ve bana haber vermiyor. en talihsizi de "hani erkek olan benim ya." cümlesiydi benim için. gözüm döndü döndüm arkamı gittim. akabinde özge'nin verdiği gazlar tabii "seni hak etmiyor." bla bla bla. neyse bir mesaj yazmışım ben mms'e dönüştürüldü varın siz düşünün. "senin yanında geriliyorum ve gerilmek hobilerim arasında değil"ler mi istersiniz içinde "ben ilişkimizin elle tutulur bir yanını da devam etmeye de gerek görmüyorum."lar mı... her neyse yazdım yolladım "tamam bitsin." beklerken kendini ifade etmeye çalışan "zor bir dönemden geçiyorum anlamıyorsun beni lütfen bitmesin biraz süre ver bana." cevabı. hırsımı alamayıp tekrar bitsin'e doğru yardırmam filan. çocuk yapıcılıkta çığır açtı ve beni ayrılmamaya ikna etti. söndü ateşim. ertesi gün olup bitenleri ege'ye anlatırken ege'nin telefonu alıp yazdıklarımı okurken "bitsin." mesajını yazmasıyla benim buna, "ben ne diyorum dünden beri." cevabı vermemin arası 2 saniye. "hayatım ne diyeceğimi bilmiyorum mesajı ege yazmış"ı atacakken benimkine şeytan attığım mesajı okuması için dürtmüş. yazdıklarını silip "boşversene ilk defa terk edildin işte." cevabını vermesiyle ayrılışımız. tahmin ettiğiniz üzre lisedeydik hemen parantez açayım. o gün bugündür ne zaman içsem içsem ege'yi arayıp "sen beni nasıl terk edersin" diye hesap sorasım geliyor. o derece koydu bana. bi daha da başıma gelmez terk edilmek filan dilerim. ramen.
birsen tezer konseri sonrası terkedildim, gerçi birkaç gün önce gerçekleşmişti ama nihai olarak birsen tezer konseri sonrası. ulan birsen tezer konseri sonrası da adam mı terkedilir bre zalım.
kız kendisini rahatsız eden biri olduğunu söyler. sen gider o rahatsız eden piçi bir güzel döversin. aradan zaman geçer kızla ayrılırsınız. sonra aradan biraz daha zaman geçer ve ayrılma nedeninizin kızın dövdüğünüz kişiyi tercih etmesinden dolayı olduğunu öğrenirsin. bu sevdiğiniz bir kız tarafından yapılmışsa en acı terkediliş ve en büyük göt oluştur.
lan bi anket de ben yapayım hemen kusmayın böğürmeyin bi dakka amk.
yazarların başlarına gelen en acı terk ediliş hikayeleridir.
okumanıza gerek yok. ben içimi döküyorum.
üniversitenin son yılıydı,1 sene bekledim bu kızı, musallat oldum adeta. mesaj mesaj üstüne. pek de aktif değilimdir bu konularda. önüne filan çıkmadım hiç. belki o yüzdendir kabul etmedi. vel hasıl tam okul bitmeden he dedi bana. rüyasında görmüş filan buralar önemli değil. sevgili olduk bi anda. güvendim, o da bana güvendi. 600 km mesafe var aramızda.
7 ay sonrasında, yılbaşı partisine gideceğim diye tutturdu kız arkadaşlarıyla. ben de ortalık piç dolu zaten istemedim gitmesini. ve o gün bana rağmen gitti o partiye. ağır konuştum biraz ve bitti her şey. bitti ama bitmedi. gözlerimi kapattığımda gözkapaklarıma bile siması kazınmış meğer. meğer benim nefes alma olayım sadece iki salak organca yapılmıyormuş da, bu kız havayı çekip bana yolluyormuş oksijeni. meğer ben ne götverenmişim de bu varlığa rest çekmişim. sözü kısası, seviyormuşum ya la ben bunu.
akabinde on beş gün sonra filan tekrar konuşmaya başladık. o beni seviyor ben onu. biraz daha yaklaştık ve tekrar olacak gibiydi. oldu diyordum ben. konuşuyorduk, sadece kararsızdı biraz. tekrar gözlerine bakacağım diye ben karanlık odada tek başıma halay çeker olmuştum sevinçten.
sevgililer günüydü. o avradını siktiğimin günüydü evet. o gavat papazın, kapitalist sisteme armağan ettiği kör olasıca, ocağı batasıca gündü. bir jest yapayım artık, olsun bu iş dedim. bir arkadaşım vasıtası ile gül aldırdım, kapısına bıraktırdım. bu arada arkadaşımın da cebindeki son on lirasıymış sonradan öğrendim. burayı en son bağlayacam. gül gitmiş hanımefendinin kapısına...
şöyle bir mesaj geldi, o kadar ümitten, konuşmadan sonra " kapıma gelen gülü görünce anladım, biz artık eskisi gibi olamayız. " ... anlamsız, mantıksız bir mesaj. okuduğu o namalların, biz olamayız gerekçelerinin hiç biri akla yatmıyor. bilmediğim ne var, neden? bilmiyorum.
keşke ejdadıma söveydin. keşke onluk çivi alaydın bir düzine, makatıma sokaydın. keşke o şehrin bütün sokak lambalarını sokaydın da, bu günde, bu durumda yazmayaydın onları...
son on lirasıyla beni kırmayıp bir gül alan, eski sevgilimin kapısına bırakan kardeşten öte arkadaşımın ayağının tozuna kurban ol zalımın kızı....