hayatımın aşkı. seninle lise ikiden beri çıkıyoruz. bu ay altı yıl oldu. uzun zamandır hayatımın vazgeçilmez bir parçasısın. ama çevremizdekilerin dedikleri doğru. iki tıbbiyelinin aşkı dertli oluyor. bebeğim bu kadar ders çalışmak zorunda değilsin. farkındamısın bilmem ama on gündür görüşemiyoruz. uludağ sözlükte yazar olmadığını biliyorum. bu yazdıklarımı da hiçbir zaman okuyamayacağını bildiğim için rahatım...
bazen eski günleri hatırlıyorum. çıkma teklifimi kabul etmen dört ay sürmüştü. senden sıkılıp seni terkedeceğimi düşündüğün için benimle çıkmak istememiştin. birgün birdenbire seni duvara sıkıştırıp öpmeseydim belki şu an birlikte olmazdık. çok utanmıştık o olaydan sonra. birkaç gün konuşmamıştık. sonra sen gelmiştin yanıma. teklifin hala geçerli mi falan filan gibi şeyler söylemiştin...
tartışmasız okulun en güzel kızıydın. belki de bana göre öyleydi ama bilmiyorum, güzeldin işte... bunu okumayacağını bildiğim için itiraf ediyorum. seni ilk başta sevmemiştim sadece hoşlanmıştım. okulun o artist çocuklarının tekliflerini reddettiğini duyunca daha bir gaza geldim. hatta seni ilk öpmem de birdenbire olmadı. o uzun boylu basketçi artist çocuk yanımızdan geçerken öptüm seni. seni ayarlarsam okuldaki havam artacaktı. daha doğrusu hiç havam olmadığından artan da birşey olmayacaktı. sadece havam olacaktı.
ama nolduysa oldu seni sevmeye başladım. aşık oldum sana !
üniversite sınavında sana sadece iki puan çakmış olmam ve aynı üniversiteye yerleşmiş olmamız bile bir rastlantı değil, tanrının bir hediyesi !
arkadaşlarım arasında en toplu eve sahip olan benim. senin sayende bebeğim! haftanın beş gününü benim evimde geçirmen gerçekten çok hoş. ailelerimiz bunu duysa ne tepki verir bilmiyorum ama ben böyle çok mutluyum. tabi son on gündür neredesin bunu da merak etmiyor değilim.
metal müzikten nefret ettiğin halde sırf benimle olmak için metallica konserine gelip benimle birlikte master master! diye bağırman beni ne kadar sevdiğini anlamam için yeter bebeğim...
bu arada anladığını sanıyorsun ama arabalardan anlamıyorsun bebeğim. sana söylemiyorum ama arabam bmw m3 değil. o arabayı alacak kadar param hiç olmadı. benimkisi bmw 320d coupe. sadece spor paketi var. hatta çok yakmasın diye dizel. ama olsun sen hala benim m3'üm var san...
beyaz tenine, sarı saçlarına ve tabi ki yeşil gözlerine hastayım bebeğim. seni seviyorum !
not: olmaz ama, hani olur da bu yazıyı okursan n'olur çabuk gel seni çok özledik..
git artık zihnimden, düşlerimden. acımasızca aralıklarla gelip bir şeyler söyleyip bitmez tükenmez ve kabul de etmediğin bencilliğinle mahvettiğin, zorluklarla düzelttiğim ve düzeltmekte de hayli yalnız olduğum psikolojimden git.
sen; dünyanın en güzel gülüşüne sahip olan,boncuk gözlerinle hayatıma renk katan ve masum kalbine kocaman beni sığdıran, uğruna bir değil bin kere ölünecek olan,rüyamalarımda bile yaş görünce gözlerinde telefona sarılıp günaydın yerine gülüm nasılsın diye yazdıran,nasıl desem anla işte lan...
(bkz: sözlük bana yarimi getir lan allahsız)
(bkz: git ara bul getir lan allahsız)
(bkz: saçlarını yol getir lan allahsız)
tüm rüyalarım kabusa dönüşüyor...
bahar gelmemişken, yazı bekler gibi,
tüm acıları tek dokunuşu ile yok eden sevgilim..
hadi sarıl bana, unuttur o beni..
göz yaşlarım sel gibi...
sen olmayacaksan, boşver herşeyi,
olmasın ne cennet, ne cehennem..
yarım kaldı yaşananlar verilmiş sözlere rağmen.
tutunamadık belki,
belki tutunmak ağır geldi,
yapamadık
kaçamadık kaderin türlü türlü oyunlarından.
yenildik bu sefer ettiğimiz yeminleri bozarak.
kaçmaktı kolay olan zorluklardan
sen kolayı seçtin!
seçmeyi bırak, savaşmama dahi izin vermedin!
anlam vermeye çalıştım yine olmadı,
çünkü; anlamsızlaştıran sendin olanları, yaşananları
başka tenlerde aradım çareyi başka kokularda.
yabancılardı hepsi bünyeme!
başka tenler, dudaklar öptüm delicesine belki unutulur diye.
her defasında nefret ettim kendimden,
yüzüm kızardı
adım attığımız her sokağın fotoğrafını çektim
anıları çıkardım bir bir kuytulardan.
eziyet edercesine kalbime
senin sevipte benim sevmediklerimi sevmeye çalıştım.
bardakta mısır bile yedim sen seversin diye
kitapları okumak zor geliyor artık.
hepsinde ayraç fotoğrafların
yakıp yıkmak elbette kolay fotoğrafları, yazıları
ya kalp dediğin? ya beynin?
sen! sen! diye titrerken dudaklar??
o an damlayan tek bir gözyaşı mı anlatacak artık aşkımı benim?
kim görecek? kim duyacak sessiz çığlıklarımı?
kime anlatayım derdimi? benim sâdık yarim anlamamış çekmiş gitmiş
ne kalmış elde? ne var elle tutulur, gözle görülür?
tek gerçek dediğin gerçek gitmiş!
yalan olmuş yaşananlar, sarılmalar, ağlaşmalar, sevişmeler
korkunç geliyor artık istanbul dediğin koca şehir
benim en sevdiğim yer, aşk yuvam, istiklal caddem, kadıköy sahilim
peki bu şehir? adım attığımız her sokağı ayrı ayrı süzüyorum
odamıza bakıyorum 108 camı, perdesi aynı yine.
çalışanları yine somurtkan bize has değilmiş sanırım .
başka hayatların umutlarıyız ikimizde artık. sen başka adamların, ben başka kadınların
istemezdim böyle olsun sen de istemezdin belki böyle olsun
dedin ya en iyisi bu be burak! neresi iyi be şapsal!
sonumuz yok bizim dedin ya al sana son! koca bi son.
bir insanı yıktın yok ettin. siktin attın
kırık bi kalp var elimde
bünye oldu bi piç ayyaş çekilmez, pislik
uzaklaşmış insanlardan bi köşeye çekilmiş bir keş
salakça bi yaşan bıraktın ardında.
anlamsızca adım atan bi adam
adam adam olsa .
belki mutlusun, belki artık gülüyorsun.
ben gülmüyorum artık.
o gülüşler artık unutmak için kolay olmasa da.
her hücremde bir acı bıraktın her kanımın damlası lanet ediyor bu hayata!
sahip çıkamadın bize!
bana seni öptüğümde ayaklarımı yerden kesip, sana sarıldığımda nefesimi kesecek kadar heyecanlandırdığın için, dünyanın en güzel aşkını bana yaşattırdığın, aşkın ne demek olduğunu bana öğrettiğin için, her yemek yediğimizde, bana ellerin ile yemek yedirdiğin için, göz yaşlarımı elerin ile silip öptüğün için, en çok ta, beni karşılıksız, tertemiz kalbinle sevdiğin için, sana çok ama çok teşekkür ederim canım sevgilim...
umarım çok ama çok yaşlandığımızda geri dönüp bakar; "Tanrım ne güzel bir yaşamımız oldu" dersin. Sevgim, bizi birbirimize bağlayan sevgim, yaşadığım sürede hep seninle birlikte, bana mutlulukların en büyüğünü yaşattığın için sana çok teşekkür ederim... iyi ki seni tanıdım, iyi ki benimsin, iyi ki benim sevgilimsin...
Düşündüm de, aşk hiç komplike değil, basit. Nereden beslendiği belli değil ve çabuk. Varlığını anlayamayan, ama yok olduğunu anlayan bizler için ise son derece zor.
Sana da bana da öğretildiğinin ya da deneme yanılmayla öğrenmeye çalıştığımızın tersine ayrıştırılamayan, indirgenemeyen ve dile de getirilemeyen bir şey galiba. Sanki bir gaz gibi her yere yayılıyor.
Blaise Cendrars'ın şiirine bir baksana.
Bütün millet hálá orada
Yaşam şaşılacak şeylerle dolu
Eczaneden çıkıyorum
Teraziden şimdi indim
80 KiLO ÇEKiYORUM
Seni seviyorum.
Hem bu kadar basit, hem de her şeyle ilintili başka bir şey gördün mü? Ve de bu kadar muğlak? Teraziden inmek, kilonu öğrenmek, eczaneden çıkmak kadar basit ve aynı derecede şaşılacak bir şey. Doğru; yaşam şaşılacak şeylerle dolu.
Peki bu denli basit bir şey niye bu kadar şaşılası etkilere açık? Aşk sevginin mantık gerektirmeyen bir türü olarak, niye nefretin ve hissizliğin en mantıksızına sürükleniyor? Aşk kendini küçümsemek mi, bunun bilincinde olmak mı? Bilmiyorum.
Haydi biraz ileri saralım ve aşkı aşk acısıyla didikleyelim; güzel günler geçti, sevginin sonbaharındayız.
Neler yaparız? Resimler mi ortadan kaldırılır, beraber satın alınan eşyalar mı ilk olarak? Sen spor salonuna, kuaföre mi gidersin? Ben halı sahaya mı?
Gitmek, anahtar kelimemiz bu... Çünkü sevince de gidersin, artık sevmeyince de... Aşk acısı çekince de gidersin, verince de.
Ve pişmanlık... Bitmesine neden olduğunuz şeyler için de duyarsınız, başlamasına neden olduğunuz, geride bıraktığınız, heba ettiğiniz şeyler için de...
Tesadüf bu ya, şiirin başında verilen öğüt de buymuş zaten. Gitmek, terk etmek, heba etmek ve uğruna vazgeçmek üzerine...
bu gün en mutlu en güzel gününde yanında değildim. ya birini delice sevip de sürekli tartışmak nasıl bi çaresizliktir. üstelik her yer kaşar kaynarken ve bendeki bu kıskançlıkla nasıl devam edebilirim acaba?
Tenine dokunabilmek mi ? haşa ! Gözüm göz menziline girsin yeter. Hadi düş düşlerime, tutmayana ''aşk'' olsun..
Sunay Akın demiş. şehveti aşk sanıp aşkın adını kirletenlere gelsin.
beş yılı devirdik her günü birbirinden güzel. çok teşekkür ederim sana benim olduğun için, elimi hiç bırakmadığın için, araya giren mesafe seni yıldırmadığı için, beni hep yüreklendirdiğin için. şimdi önümüzde bambaşka heyecanlar var, hiç tatmadığım duyguları yine seninle yaşıycam. evimizi, eşyalarımızı seçicez, bin türlü koşuşturma olucak nikah-düğün-davetliler-hazırlıklar.. ben stres olucam yine ve sen beni yatıştırcaksın. inanamıyorum, ömür boyu aynı yastığa baş koyucaz, her güne beraber uyanıcaz. yeni hayatımız için sabırsızlanıyorum, çabuk gel bitanem.
sana laflar hazırladım sonra hepsini unuttum, mutluluk göndereyim dedim o zaman baktım bende de kalmamış... şimdi sevgilim ben buraya bunu yazdım. Nedeni ise tamamen can sıkıntısı. *
sefil büyüyen hırçın bir sokak iti gibi titreyerek sevdim seni ben. ne açlıktan ne susuzluktan,sevginin noksanlığındandı acı çekişlerim. her şafak söktüğünde delirmiş bir karganın ağzına tutuşturarak gönderiyordum inleyen harflerimi sana. duymuyordun,duymuyordun! öylesine paslanmıştı kulakların sahte sevgi sözcüklerinden,duymuyordun buram buram yanık kokan satır aralarımı!
tüm hakları parambolde saklıdır,varsa söyleyeceğiniz bişey özel mesaja.*