eskiden duvara yumruk atardım, baktım kemiğim bile kırılsa geçmiyor. sonra telefon kırdım üç dört tane, baktım zararlı bir şey. sonra eşyaları kırmaya başladım, baktım değerli bunların çoğu. sonra ağaçların dallarını kırmaya başladım, baktım değerlerime uymuyor. sonra insan kırdım biraz biraz, baktım en güzel sakinleşme yöntemiymiş ama üzülmelerine üzülmüyorum. şimdilerde hevesimi kırıyorum.
her zaman kırıp döktüğümü, kendi pisliğimi temizlerim ama. arkamda dağınık pis bir yer bırakmam. yani demem o ki, kırmak değil kırdıktan sonra toparlamak sakinleştiriyor.