evimize bir projeksiyon aleti ile sinema sistemi denk geldi, emanet. Dedik perde kuralım, evde sinema tadı yaşayalım. ama perdemiz yok. duvarlar da fıstık yeşili anasını satayım. neyse eski güneşlikler vardı, dedik duvara çiviler, ekran yaparız. ama gecenin üçü, duvara çivi çakarsak komşular ayağa kalkar, zaten öğrenci evi, mahallede güç bela barınıdırıyorlar bizi. baktım duvarda zaten hazır çiviler var, tek yapmamız gereken güneşliğin doğru noktalarını delip, güneşliği asmak. tamam, güzel fikir. ne ile delelim? evde delici tek şey ekmek bıçağı. Aldım ekmek bıçağını, dik vaziyette tuttum, güneşliği üzerine koyup tuttum, kaldırıp yere vurdum. bıçak yere değince ucu azıcık deldi ama yeterli değildi. o esnada arkadaşımın: "olum elini kesicen, bak birden girerse bırakamazsın da, bıçak çok keskin" dedi. "bir şey olmaz lan" demem ile, bıçağı kaldırmam ve suratıma kan sıçraması arasında bir kaç salise ya vardır, ya yoktur.
kanı durduruna kadar epey uğraşmıştık. hala izini taşırım.
benim sakarlığım olmasa da dolaylı olarak bana bağlanan bir sakarlığım olmuştu.
lise yılları yaz tatilinde fotoğrafçıda çalışmaya başladım. beni düğünlere kamera çekimine gönderiyordu. merkeze bağlı yakın bir köye gitmiştim bir ara. bu sefer sünnet düğünü idi... (elin evinde 1 gece konakladım ayrıca) 2 günlük kayıt yaptım. fakat daha ilk gününde muhtemelen ben yemek yiyorken kamerayı masaya bıraktığım bir boşlukta çocuklar kameranın mikrofonunu kapatmışlar. ben de hiç dikkat etmemişim. 2 günlük kaydın %90'ını sessiz kaydetmişim.
düğün sahipleri bana diyorlar ki "en mutlu günümüzü sessiz kaydettin oldu mu bu şimdi?"
ne en mutlu günün amk. sırf para toplamak için usuleten sünnet düğünü yapıyor bir de diyor ki en mutlu günümüz.