korkunç günler... bunu söylerken daha etkili olabilecek kelime bulamıyorum. ki ben kendi hayatımdaki karanlıkları betimlemede başarılı biriyim. ama şu son 1 senede olan biten şeyi anlatmaya gücüm yetmiyor. tek hissettiğim sürekli huzursuzluk
koronavirüs. bunun yüzünden sevdiğimi göremiyorum. evdeyim evet evde olmayı severim aslında ama yeter artık. kendimi unuttum resmen. saçma sapan düşüncelerle strese girmek istemiyorum. genel bir bıkkınlık hali, isyan halindeyim. garibin yüzü gülür mü.
mutsuzum çünkü beni anlayan ve beni destekleyen bir ailem yok(bazı konularda), şu dünyaya kanadımı açıp uçayım diye değil de sanki kanadımı kırmak için gelmişim gibi.
yaşadığım eve , bulunduğum bazı ortamlara , bu hayata ait hissetmiyorum kendimi.
bazıları yüzünden sevmemeye başladım insanları, daha yakından gözlemleyip gerçekleri görmek güzel bir şey değilmiş inanın.
her zaman hissettiğimden daha çabuk dibe düşmeye meyilliyim sanki, zihnim hep bi karanlıkta, aklım akıl almayacak oyunlar peşinde, deliliğe vurup gülüp geçince geçer sanıyorum ama sanırım çok başarılı değilim bu konuda...
kendimin, bedenimin kontrolünü kaybediyorum bazen. bu his son derece güvensiz hissettiriyor hele planlar, sınırlar çerçevesinde süren bir hayatınız varsa.
çok fazla ses var, çok fazla fikir var, çok fazla fotoğraf, resim, slogan var. çok fazla kadın, çok fazla erkek var.
ve hiç kimse daha azına razı değil.
kullandığımız araçlar çok akıllı, çok özellikli, çok becerikli. telefonlar örneğin, çok fazla özellikleri var. çok megapikselli kameralarıyla bir daha geri dönüp bakmayacağımız binlerce fotoğraf çekiyoruz. çok lazımmış gibi...
ters orantılı paradoksal bir yaşam formuna dönüşüyor varlığımız. çok fazla olan o her şey insanı çok mutlu edeceğine çok mutsuz ediyor.